8 Eylül 2023 Cuma

Ladikli Ahmed Ağa Kore'de...

"Lâdikli Ahmed Ağa" Kitabının Kapağı

Orta Asya Büyük Türk Hakanlığıyla, Cengiz İmparatorluğunun sınırları içinde imiş vaktiyle. 
1392-1910 yılları arasında Yi Hanedanı hüküm sürmüş ve Çin İmparatorluğuna bağlı krallarca yönetilmiş. 
1910'larda Japonya'nın müstemlekesi haline gelmiş. 1945'lerde bu ülke bağımsızlığını kazanmış.
Fakat bu kez de Güney Kore ve Kuzey Kore olarak ikiye bölünmüş. 

1946'da Rusya'nın müdahalesiyle Kuzey Kore'de komünizm ilân edilmiş.
Güney Kore'yi Amerika, Kuzey Koreyi de Çin desteklemeye başlayınca, İkinci Cihan Harbinden sonra büyük çapta bir Kore Sa vaşı patlamış.
İşte bu meşhur Kore Savaşında, Güney'le Kuzey arasında otuz sekizinci paralel sınırdı. 
Kuzey Kore, Kızıl Çin ve Sovyet Rusya'nın desteğiyle 25 Haziran 1950'de bu sınırı aşarak Güney'e taşınca, başta Amerika olmak üzere, yirmi devlet Güney Kore'ye asker gönderdi.

Türkiye, Tuğgeneral Tahsin Yazıcı kumandasında bir tugay gönderdi o zaman Güney Kore'ye.
Böylece Kuzey Kore geri püskürtülünce, Çin çok büyük kuvvetlerle müttefiklere karşı taarruza geçti.
Akıl almaz sayıda Çin askeri geliyordu cepheye, salgın çekirge sürüleri gibi.

Mançurya sınırlarında görev yapıyordu Türk tugayı. 
26 Kasım'da tugay Çinlilerin taaruzuna uğradı. 
İki Amerikan ve bir Kore kolordusu çekilirken, Türk tugayına arkada kalıp bu çekilmeyi kolaylaştırmak görevi verilmişti. 
Amerikan birliklerinin arkasını koruyan tugay, Kunuride Sinnimni köyünde çok üstün Çin kuvvetleriyle sarılmıştı. 
Türk tugayına iki Çin tümeni birden saldırmıştı. 
En ağır, en zor görevi üstlenmişlerdi askerlerimiz orada.

İşte askerimizin o muhasara çemberi içinde sıkışması anında gitmiş Ahmed Ağa Kore'ye. 
Komşu köyden bir arkadaşı varmış. 
O da onlardanmış; "Bilinmez adamlar"dan...
Öküzlerini suluyormuş o anda, kuyunun başında arkadaşı.
Ahmed Ağa, ona:
-Hadi gidecez! demiş, hemen derhal!... 
Kunuri'de darda kalmış askerlerimiz...

Arkadaşı:
-Yahu evde, ocağa çorba koydum, öküzler de burda... 
Nasıl olur bilmem ki... 
Azıcık vakitlice gitsek olmaz mı? demiş.

Ahmed Ağa da:
-Yo yo! çorban ocakta kaynasın, öküzler de suyunu içedursun burada!.. 
Senin çorba pişmeden, öküzler suyunu içmeden gider geliriz biz, demiş ve biiznillah gitmişler.
Tayy-i mekân yapıyorlar tabiî...

Silâh milah bişiy yok üstlerinde, ellerindeki değnekleriyle... 
Ahmed Ağa'nın elinde bir çoban çomağı, arkadaşının elinde bir çiftçi öğendiresi... 
Bizim tugaya Çin çemberinin içinden bir geçit açmışlar, tabii biraz da komünist bolşevik tokatlamışlar dönmüşler. 

Ve döndükleri zaman, bakmışlar ki -tıpkı Ahmed Ağa'nın söylediği gibi- öküzler daha kuyunun, yalağın başından ayrılmamış ve çorba da pişmemiş...

Kaynak: Lâdikli Ahmed Ağa, Mustafa ÖZDAMAR Sh.:82, 83.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder