-Hiçbir şey görmedim ki Allah'ı onda görmemiş olayım!.. diye coşup taşınca, kendisinde mollalık bulunan bir derviş:
-Küstahlık olacak ama mestlerin (sarhoşların) kusuruna bakılmaz! diyerek Hazreti Mevlânâ'nın söylediği sözü eleştirmeye başladı.Bu cümledeki "fi" (de, da) lafzı zarftır.
Yüce Allah hakkında bu "fi" lafzını kullanmak caiz değildir.
Zira, böyle olursa, onun kap (zarf) içinde veya dünyada bir kap ve onun da o kap içinde bulunan şey (mazruf) olması gerekir ki, o durumda Allah bu zarfın mazrufu olur.
Böyle bir şey Allah için eksikliktir, ama bir şeyin onu sarması, onun da bir şeyin içinde bulunması lazım gelir ki, bunlar Allah câiz olan şeyler değildir!
Kendisinde mollalık bulunan derviş böyle söyleyince, şu cevâbı verdi Hazreti Mevlânâ:
Eğer sen mestsen, biz de uyanık bir mestiz.
Bu söz tam ve mükemmel olmasaydı, biz bunu söyleyemezdik!
Evet elbet, eğer zarf ve mazruf, ayrı ayrı iki şey olursa, o zaman Allah'a noksanlık atfedilmiş olur
Nitekim sıfat âlemi, zât aleminin zarfı olup her ikisi de bir şeydir, başka başka şeyler değildir!
Fakat madem ki bu iki gözüken hakikatte birdir, o yüce Allah'ın iç ve dışı çevrelemesinde (bâtını ve zâhirî ihâta etmesinde) noksanlık nasıl olabilir?
İçi çevrelemez dersek, o içi çevreleyici olmaz.
Halbuki O, bütün eşyayı çevreleyicidir!
Her şeyin kıvamı ve kıyamı Vâcibûl Vücûd'un varlığı ile kâimdir.
Demek ki zarf da mazruf da o olunca, onun bütün varlıkları çevrelemesi lâzım gelir.
Ve hüve alâ külli muhît: (O her şeyi kuşatıcıdır.)
O'nu gördüm, onu gördüm her şeyde!
Zerrelerden kürelere her şeyde!
* İnsanlığın Pîri Hazreti Mevlânâ, Mustafa ÖZDAMAR, Sh.: 55, 56.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder