24 Şubat 2025 Pazartesi

Şeyh Ahmed-i Hıdraveyh'in, Yüce Allah'ın İlhamıyla Alacaklı Kişiler İçin Helva Satın Alması

Bir şeyh vardı, meşhur olan cömertliğinden dolayı daima borçluydu. 

Büyük kişilerden on binlerce borç alırdı, dünya fakirlerine harcardı.
Yine borçla bir dergâh yapmış; canını, malını ve dergâhı feda etmişti.
Hak onun borcunu her yerden ödüyordu. Hak, Halil İbrahim için kumdan un yaptı. 
Peygamber dedi: Çarşılarda iki melek şöyle dua eder:
"Ey Allah'ım! Sen bağış yapanlara, arkasını ver. Ey Allah'ım! Sen cimrilere yokluk ver."

Özellikle de canını infak eden bağış yapan kişi; Kendi boğazını yaratıcı Allah'a kurban eden kişi, 
İsmail gibi boğazını uzatır, bıçak boğazına işlemez. 
İşte şehitler bu yüzden diri ve hoşturlar. Sen ateşe tapanlar gibi kalıba bakma. 
Çünkü Hak onlara ardından kalıcı can; gam, eziyet ve kötülükten emin can verdi. 
Borçlu şeyh yıllarca bu işi yaptı; aracı gibi alıp veriyordu.

Ecel gününde ulu bir bey olmak için ecel gününe kadar tohumlar ekiyordu. 
Şeyhin ömrü sona eriştiğinde vücudunda ölüm işareti gördü. 
Alacaklılar çevresinde topluca oturdular; 
Şeyh kendi kendine mum gibi iyice erimekteydi. 
Alacaklılar ümitsiz ve asık suratlı oldu; Gönüllerin derdi akciğer derdiyle eş oldu. 
Şeyh, "Şu kötü düşüncelilere bak, Hakk'ın dört yüz altın dinarı yok mudur?" dedi.

Bir çocuk dışarıdan helva diye bağırdı; bir kuruş ümidiyle helva diye çığırdı. 
Şeyh, başıyla hizmetçiye işaret etti: "Git, o bütün helvayı satın al, 
Böylece alacaklılar helva yiyince bana bir an acı bakmazlar." 
Hizmetçi bütün helvayı altınla satın almak için hemen kapıya çıktı. 
Ona, "Helva, götürü kaça?" dedi. Çocuk, "Yarım küsur dinar" dedi.

Hizmetçi- "Hayır, sûfilerden fazla isteme. Sana yarım dinar vereyim, başka söyleme" dedi. 
Hizmetçi tabağı şeyhin önüne koydu. Sen sır düşünen şeyhin esrarını gör. 
Alacaklılara işaret etti: "Bu nasibi, bu helali şimdi bereket ümidiyle hoşça yiyin."
Tabak boşalınca o çocuk alıp, "Ey akıllı! Dinarımı ver" dedi.
Şeyh, "Parayı nereden getireyim? Borcum var, yokluğa doğru gidiyorum" dedi.

Çocuk üzüntüyle tabağı yere vurdu; inledi, ağladı ve sızlandı. 
Çocuk bu aldanmadan dolayı hıçkıra hıçkıra ağlayıp diyordu: "Hayret, iki ayağım kırılsaydı, 
Keşke külhan çevresinde dolaşsaydım da bu dergahın kapısından geçmeseydim. 
Obur ve lokmacı sûfiler, köpek gönüllüdür ve kedi gibi yüzlerini yıkarlar."
Çocuğun bağrışmasıyla hayır ve şer oraya toplandı, çocuğun etrafı kalabalıklaştı.

Çocuk şeyhin yanına gelip dedi: "Ey acımasız şeyh! Sen kesin olarak bil ki ustam beni öldürdü.
Eğer yanına eli boş gidersem o, beni öldürür. İzin veriyor musun?" 
O alacaklılar da karşı koyma ve kakışmayla şeyhe yönelip dediler: "Bu iş neydi? 
Bizim malımızı yedin. Zulümleri götürüyorsun. Yeni baştan bu diğer zulüm neydi?" 
O çocuk, ikindi namazına kadar ağladı. Şeyh gözünü kapadı ve ona bakmadı.

Şeyh cefa ve ihtilaftan uzak, ay gibi yüzünü yorganın altına çekti. 
Ezelle hoş, ecelle hoş ve mutluydu; herkesin kötülemesinden ve sözünden uzaktı. 
Canın, yüzüne şeker gibi güldüğü kişiye halkın surat asmasının ne zararı var? 
Canın, gözünü öptüğü kişi felekten ve öfkesinden dolayı nasıl üzülür? 
Mehtaplı gecede Simak burcundaki/zirvedeki ayın, köpeklerden ve havlamalarından ne korkusu vardır?

Köpek kendi vazifesini yerine getiriyor, ay kendi vazifesini yüzünde sergiliyor. 
Herkes kendi işceğizini yapıyor; su bir çer-çöp için berraklığını kaybetmez. 
Çer çöp, su üzerinde çöpçesine gider; su berrak şekilde ıstırapsız gider. 
Mustafa gece yarısında ay yarar, Ebû Leheb kiniyle saçmalar. 
0 Mesih ölü diriltir; o Yahudi öfkeyle bıyık yolar.
 
Köpeğin sesi ayın kulağına hiç ulaşır mı, özellikle de Allah'ın özel kulu olan aya?
Padişah ırmak kıyısında seher vaktine kadar şarap içer, semä esnasında kurbağaların sesinden habersizdir. 
Çocuğa birkaç kuruş vermede birlik olurlardı, ama şeyhin himmeti bu cömertliği bağladı,
Kimse çocuğa hiç bir şey vermesin diye. Pirlerin kuvveti bundan da çoktur. 
İkindi namazı oldu; bir Hatem'in huzurundan elinde bir tabak bir hizmetçi geldi.

Ondan haberdar olan bir mal ve hål sahibi ona hediye gönderdi. 
Tabağın köşesinde dört yüz dinar vardı, ayrıca yarım dinar kâğıt içindeydi. 
Hizmetçi geldi, şeyhe hürmette bulundu ve o tabağı biricik şeyhin önüne koydu. 
Tabağın örtüsünü üzerinden açtığında halk, onun bu kerametini gördü. 
Herkesten hemen ah u figan yükseldi: "Ey şeyhlerin ve padişahların başı! Bu neydi?

Ey sır sahiplerinin efendisi! Bu ne sırdır? Ve de bu ne sultanlıktır? 
Biz bilmedik, bizi affet. Bizden çok dağınık sözler çıktı. 
Biz körű körüne sopalar vuruyor, çaresizce kandilleri kırıyoruz. 
Biz sağırlar gibi bir konuşmayı dinlemeden kendi ölçümüze göre cevap saçmalarız. 
Biz Hızır'a karşı çıkmaktan mahcup olan Musa'dan öğüt almadık,

Hem de yukarıya koşan gözüne rağmen, gözünün ışığı gökyüzünü deliyordu.
Ey Musa! Değirmen faresinin gözü, aptallığından senin gözüne karşı katı davrandı."
Şeyh buyurdu: "Ben o bütün söz ve deyişi size bağışladım; onlar, helal.
Bunun sırrı şuydu: Hak'tan diledim; şüphesiz bana doğru yolu gösterdi."
-Şeyh- dedi: "O dinar az olsa da çocuğun ağlamasına bağlıdır.

Helva satan çocuk ağlamadıkça, rahmet denizi coşmaz,"
Ey kardeş! Çocuk, senin göz çocuğundur. Muradının, tamamen ağlamana bağlı olduğunu bil.
O kaftanın ulaşmasını istiyorsan, o zaman göz çocuğunu bedenine ağlat.

* Mesnevî; 2. Cild 374/442.Beyitler


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder