Hacı Veyiszâde'nin yeğeni Ali Ulvi Kurucu anlatıyor:
Ahmed Ağa'nın bir hâlini ben gözümle gördüm:
1969 yılı idi.
Medine-i Münevvere'ye gelmişti.
Fakiri çağırmış.
Kaldıkları eve gittim.
-Ali Ulvi Efendi kardeşim, ben hoca olamadım, câhil kaldım.
Fakat İnşâallah âlim olmasını dilediğim bir torunum yetişiyor.
Oğlumun oğlu. İmam Hatip'te okuyor.
Bana; "dede bana şu kitabı getireceksin" dedi.
Oğlum ben bilmem, fakat Ali Ulvi Efendi'ye söylerim o alır, dedim.
İşte kitabın adı..."
Kâğıda baktım.
Hidaye Şerhi Fethu'l-Kadir.
Sekiz ciltlik fıkıh kitabı.
Çocuk o yaşta belki o kitabı okuyamaz, fakat ilim âşıkı.
Adını duymuş; "dedem getirir" demiş...
Ahmed Ağa'yı tebrik ettim:
-Ahmed Ağa, ben seni tebrik ederim, dedim. Ahmed Ağa:
-Hayırdır İnşâallah, dedi.
-Ya, Hidaye Şerhi Fethu'l-Kadir'i anlayacak bir torunun var da, başka ne istersin! dedim.
Ağlamaya başladı:
-Bütün ümmet-i Muhammed'in torunları böyle olsun, dedi.
Dualarımız kabul oldu; hay Ali Ulvi Efendi, hay kardeşim!
Bu İmam-Hatipler için amcanızın çektikleri neydi?
Biz dua ettik, o koştu.
Ev ev koştu, harman harman koştu.
Kendisine; "Hocam bu dilencilikten ne zaman kurtulacaksınız" diyen densizler bile çıktı.
Hocam, bütün bunları sineye çekti...
Amcanızın yeri dolaz, Ali Ulvi Efendi...
Benim böyle bir torunum olduğu için tebrik ettiğin gibi, ben de seni öyle bir dedenin, amcanın, babanın oğlu olduğun için tebrik ederim.
Ahmed Ağa, torununun istediği kitabı aldı.
Büyük de bir para verdi.
Ahmed Ağa'daki bu ilim aşkını görünce, ona olan hürmetim daha da arttı.
Kendisi Ehlullahtan arif bir zât idi..
"Bu iş ilimle, gâle yegûlü ile olmaz!
Bu iş hâl işidir, ilim değil!" de diyebilirdi.
Ama öyle demedi.
Ben:
"Ne mutlu ilim âşığı bir torunun var." deyince,
-Evet, Ali Ulvi Efendi, Rabbim dualarımı kabul etti.
Şu neslimden bir âlim yetişse, derdim.
Bu memleket ilimle kurtulacak yavrum, ilimle kurtulacak.
Alimsiz olmaz, ilimsiz olmaz..." diye cevap vermişti...
Allah rahmet eylesin.
*Lâdikli Âşık Ahmed Hüdâî, Ahmet Elma, 2011, 5.Baskı, S.37, 38, 39.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder