27 Nisan 2011 Çarşamba

Mir Hamza Nigari

Siraceddin İsmail’in, Amasya’da diğer camilerden barok üslubuyla ayrılan Şirvanlı Camii’nin türbe bölümünde medfun bulunan müridi Mir Hamza Nigari ise, 1799 yılında Karabağ’a bağlı Zengezor köyünde dünyaya gelir. Babası Mir Rükneddin (Seyyid Emir Paşa), annesi Kızhanım (Hayrünnisa) olup Azerbaycan’ın Karabağ bölgesinde bulunan Zengezor’a bağlı Cicimli köyünün sevilip sayılan “seyyid ocağı” na mensupturlar. Ataları Medine-i Münevvere’den gelerek bölgeye yerleşmişlerdir. Küçük yaştan itibaren tahsil ve terbiyesinde ihtimam gösterilmiş, dini ilimler okutulmuş, Arapça ve Farsça öğretilmiş olan Mir Hamza Nigari 15 yaşından itibaren Karabağ’da Karapirim köyüne giderek Karakuş Mahmut Efendi diye anılan alimden ders almaya başlar. Bir kaç yıl Seki tarafına giderek Küçük Dehne denilen yerde Şikest Abdullah Efendi isimli zatın rahle-i tedrisinden geçer. Muhtemelen 1830’larda Mevlana Halid’e mülaki olmak için yola çıkar. Fakat onun 1826’da Şam’da kolera sebebiyle vefat etmiş olduğunu öğrenir. Nakşibendi mensuplarının Sivas’ta toplanmış olmaları sebebiyle gideceği yer de aslında bellidir. Sivas’ta bulunan Mevlana Şah İsmail ile mülaki olur. Tahsilini bitirdikten sonra adı geçen şeyhe intisab eder ve sülükünü bitirdikten sonra Mevlana ile birlikte Amasya’ya gelir. Mürşidinden izin alarak önce Konya’da Mevlana Türbesi’nde sonra da Medine’de “Ravzai Mutahhara”da erbain çıkarır. Hac farizasını yerine getirip, Şam ve Kudüs’ü de ziyaret ederek Medine-ı Münevvere, Basra, Bağdat, Halep ve Şam yolu ile İstanbul’a geçer. İstanbul’dan Amasya’ya döner ve bir sene sonra, yine Mevlana Şah İsmail Hazretlerinin emri ile –muhtemelen Şeyhin vefatından önceki son görüşmeleridir- Rusya’ya geçer. Orada on sene kadar irşad, eğitim, ve öğretim görevi ile meşgul olur.



Mir Nigari Hazretleri Rusya’daki ikameti sırasında evlenir ve burada dünyaya gelen oğluna şeyhinin Mevlana Halid ile olan bağlantısını hatırlatacak olan Siraceddin adını verir. Daha sonra Rusların kendisi hakkındaki şüphelerinden endişeye düşerek Kırım Harbi sırasında birçok müridi ve mücahitle beraber gizlice Rus sınırını aşarak, Kars’a gelir; Osmanlı ordusuna katılarak Ruslarla çarpışır. XIX.asrın ortalarında Kafkasya ve Kuzey Azerbaycan’da Ruslara karşı mücadele eden Nakşibendi tarikatının tanınmış mürşidlerinden biri olarak halk arasında büyük nüfuz kazanır. Kars’tan geçtiği Erzurum’da Bakırlar Mahallesi’ndeki mescidde beşyüz kuruş maaşla üç sene ders verir. Sonra tekrar İstanbul’a geçer. İstanbul’da bir sene kalıp tekrar Erzurum yolu ile Rusya’ya gider ve orada kalan refikalarını alarak Amasya’ya döner (1865), burada irşad ve ilim tedrisi ile meşgul olur. Kısa zamanda yayılan şöhreti ve başına toplanan cemaatin büyüklüğü Amasya’da ileri gelenleri ürkütür. Bu endişeler dolayısıyla Amasya müftüsü Hacı İsa Efendiyle araları açılır.

1875 yılında oğlu Siraceddin vefat eder. Aleyhindeki artan tezvirata karşılık şeyhin1878’de Amasya’yı terk ederek Merzifon’a çekildiği ve orada irşad ile meşgul olduğunu görürüz. Fakat Amasya’da kazandığı şöhret ve nüfuz bazı kimseleri hala rahatsız etmektedir. “İsyan edecek” diye çıkartılan dedikodular sonucunda 1883’te Mir Hamza Nigari hakkında bir mazbata düzenlenerek, irade-i padişah ile Merzifondan çıkarılıp İstanbul’a gönderilir. İstanbul’da altı ay kaldıktan sonra yine hakkında gıyaben ikinci defa bir mazbata düzenlenerek önce haps ve sonra da Anadolu’ya sevk kararı alınır. Samsun’a çıktığında Amasya’lıların ileri gelen halkı tarafından vaki olan bir başvuru üzerine Samsun’da birkaç gün alıkonulduktan sonra Harput şehrine nefy olunur. Mir Nigari Hazretlerinin hayatı bir buçuk sene kadar bir şekilde Mevlana Halid ile bağlantı kurulan Harput’ta geçer ve 1886 senesinin Muharrem ayında orada Hakk’ın rahmetine kavuşur. Vasiyetleri üzerine cenazesi Harput’tan alınarak Amasya’ya getirilir ve Bayezid Paşa Mahallesinde bir evin arsasına defnedilir.

Amasya’da birbirinden güzel bir çok caminin inşaı her defasında devletin ileri gelenleri tarafından yaptırılmıştır. Hangi camie baksanız, banisi ya Amasya valisidir, ya da devletin üst kademelerinde görev yapmış olan birisidir. Oysa Şirvanlı Camii, bir mürşidin anısına sevenlerinin, müridlerinin himmetleriyle inşa olunur.

Merhumun dostları ve sevenleri; özellikle Şirvan’da Karabağ’daki müridleri tarafından gönderilen nakdi hediyelerle üzerine bir türbe ve yanı başına da güzel bir cami yaptırılmak sureti ile üstün bir vefa örneği gösterilir.

Onun Türkiye, Azerbaycan ve Gürcistan’ın Karapapag Türkleri arasında çok tanınan ve sevilen bir kimse olduğu ve özellikle bölgenin halk inançları incelenirken izlerine çok sık rastlanıldığı görülür. Kafkasya’da daha çok Sünni Türklerin kendisine tabi olmasına rağmen Nigari, Şii-Sunni muhalefetini önlemeye çalışmış, mistik duyguların güçlendirilmesine önem vermiş, tarikata girdikten sonra şiirler söylemeye başlamış bir edebi kişiliktir aynı zamanda. Hem klasik tarzda aruz ölçüsüyle hem de halk şiiri nazım şekillerinden hece ölçüsüyle şiirler yazmıştır.

Nebati tesiriyle yazdığı ilahi aşkı terennüm eden şiirlerinde dokuz yaşında iken mana aleminde görüp aşık olduğu, on sene sonra ise kendisiyle görüştüğü zaman mecazi aşkın gerçek aşka dönüştüğü Nigar adlı takva sahibi muhterem bir hanımın ismini kendisine mahlas olarak alır.

Gazelleri ve kasideleri yalnız müridleri arasında değil geniş halk kitleleri arasında da çok beğenilmiş, ezberlenmiştir. Zikir meclislerinde daire şeklinde ve sadece hafif tempo tutarak söylenen gazelleri ile büyük mistik heyecanları yaşatan bir şeyh olarak şöhret kazanır. Tabiatıyle Doğu Anadolu ve Kuzey Azerbaycan’da halk arasında hakkında menkıbeler oluşur. Bu büyük nüfuzu sebebiyledir ki, Kırım Harbi’nden sonra Türkiye’ye göç edince kendisine bağlı binlerce insan Kars’tan Amasya’ya, Zile’den Muş’a kadar geniş bir bölgeye gelerek yerleşir.

Şiirleri ve semah meclisleri ile bölge Türkleri arasındaki Şii-Sunni ihtilafı büyük ölçüde gidermiş olduğu görülen şeyhin açtığı bu yoldan üzerlerinde etkili olduğu bölgenin diğer bazı şairleri de geçmişlerdir. Onun

”Ne Sunniyem ne Şii

Müslümanam Müslüman”
beyiti adeta vecizeleşmiştir. Döneminde Azerbaycan, Gürcistan ve Türkiye’de divani semah şekli ile halkta derin izler bırakmış olan Mir Hamza Sovyet döneminde dahi müslümanlığın “halk islamı” şeklinde yaşamasını sağlamıştır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder