19 Eylül 2010 Pazar

Olympos (Cirali)















 

Olympos, Antalya körfezinin güney-batı kıyısında, il merkezinin 80 km. güneyindedir. Günümüzde Çıralı, Yanartaş ve Diliklitaş isimleriyle de anılan Olympos’un yerini Strabon şöyle anlatır:

“..Hiera burnundan (Kırlangıç burnu) Olbia’ya (Antalya yakınında) üç yüz altmış yedi stadiadır; ve bu uzantı üzerinde yalnız Krambusa değil, fakat sonraları Phoinikos olarak da adlandırılan Olympos Kenti ve aynı adı taşıyan bir dağ bulunur.”
Kentin güneyinden Sepet dağı ile başlayan ve oldukça dik yükselme Musa dağında 568 m.ye ulaşır, kuzeydeki dik yamaç ise Omurga dağının güneyini oluşturur,batısında da Gölbükü tepesi yer alır.
Kent,Tahtalı dağından çıkarak denize doğru akan bir ırmağın iki yanında kurulmuştur. Antik çağlarda bu ırmağın yatağı düzgün taşlarla örülerek bir kanala dönüştürülmüştür.



Olympos, Luwi kökenli bir sözcük olup Batı Anadolu’nun Hellenleştirilmesi sırasında Hellenceye uydurulmuştur. Olympos’un kuruluşu ile ilgili kesin bir tarih verilememektedir. Bununla beraber M.Ö. 168-178 yıllarında Lykia Birliği içerisinde sikke bastığı da bilinmektedir. Strabon bu birliği meydana getiren 23 kent arasında Birlikte üç oyu olan Olympos’un ayrı bir önemi olduğunu vurgulamıştır.

Hellenistik dönemde kent uzun süre Akdeniz korsanlarının barınağı olmuştur. Strabon bu işlevi şöyle anlatır:

Tauros (Toros) dağları yamaçlarında Zeniketos’un korsan kalesi bulunur. Olympos’u kastediyorum.”
Başta Olympos olmak üzere çevreyi korsanlardan temizleme görevi Romalı kumandan Servilius İsauricis’e verilmiştir. M.Ö.78’de Tarentum’dan yola çıkan Romalı kumandan dört yıl boyunca onlarla uğraşmış ve sonunda korsanların reisi Zeniketes’i Olympos’da yenmeyi başarmıştır. Kenti de korsanlara yardım ettikleri gerekçesiyle cezalandırarak buradaki heykelleri Roma’ya götürmüştür. M.S. 200’de yeniden imar edilen Olympos, bunu izleyen yıllarda en parlak dönemini yaşamıştır. Ancak M.S.300’de yöreye sürekli yapılan korsan saldırılarından epeyce zarar görmüş, çoğu kez de yağmalanmıştır. Bu yüzden güç günler geçirmiş,zamanla önemini yitirmiş ve küçük, önemsiz bir yerleşime dönüşmüştür.
Çiçeron’un Phaselis ile birlikte eski mamur şehirler diye sözünü ettiği Olympos’daki doğal gaz püskürtmelerinden ötürü kent ateş ve demirciler tanrısı Hephaistos kültüyle ün yapmıştır.

Bazilikası ve hamam kalıntıları da kentin günümüze ulaşabilmiş belli başlı yapılarıdır. Tiyatronun bir kenarı oldukça iyi korunmuş olmasına karşılık Cavea’nın oturma kademeleri oldukça haraptır.
Kemerlerin,tonozların taşıdığı tiyatronun skenesi (sahne binası) ise çok kötü bir durumdadır.

Olympos’un ortasında ve akarsuyun 150 m. batısındaki mabet, 2.90 x 7.85 m. ölçüsünde, İon üslubunda bir templum in antis (önünde iki küçük sütun bulunan megaron tipi tapınak) dir. Çevreye taşları yayılmış olup sadece cella ile pronaos arasındaki anıtsal kapısı iyi durumdadır.
Hangi tanrıya atandığı bilinmeyen bu mabedin kapı yanındaki bir heykel kaidesi üzerindeki yazıttan Roma İmparatoru Marcus Aurelius’un (161-180) heykelinin olduğunu okumaktayız. Bu da mabedin büyük bir olasılıkla onun zamanında yapıldığını göstermektedir.
Olympos’un güneyinde, büyük çoğunluğu tonoz örtülü, kapı lentoları ile yazıtlarının günümüze geldiği mezarların yanında az da olsa lahit mezarlar dikkati çekmektedir. Deniz kenarından kente girildiğinde akropolün altında M.S. II.Yüzyıla ait olup sonra tekrar M.S. V.Yüzyılda ikinci defa kullanılmış olan ,1992’de Antalya Müzesi’nin yaptığı kazı sonucu ortaya çıkarılan bir mezar odası görülmektedir. Tabandaki asker ve aslan figürlerinin bulunduğu mozaikler M.S. V.Yüzyıla aittir. Odanın içerisinde iki adet lahit vardır. Bunlardan biri Marcus Aurelius Zosiumas isimli bir Olympos’luya diğeri ise kaptan Eudomos için yapılmıştır. Bu lahitin üzerinde bir gemi kabartması işlenmiş olup yanındaki yazıtta da Zosimas’ın dayısı kaptan Eudomos adı yazılıdır. Yazıtın metni şöyledir:

“ Son limana girdi demirledi çıkmamak üzere
Çünkü ne rüzgardan,ne de gün ışığından medet var artık
Işık taşıyan şafağı terkettikten sonra Kaptan Eudomos
Oraya gömüldü gün misali kısa demirli gemisi
Kırılmış bir dalga gibi.”

Muhtemelen bu Zosimas kentin önemli kişilerinden biri olmalıdır. Eudomos’un da bir korsan olup olmadığı ise tartışmalıdır. Bu mezar odasının biraz yukarısında ve batı tarafta “Piskopos Evi “olarak adlandırılan M.S. V.Yüzyıla ait yapı bulunmaktadır. Burası XV.Yüzyıldaki büyük depremde tabanı 1 m. su altında kalmıştır. Kalıntı parçalarından iki katlı olduğu anlaşılan bu yapının hem tabanının hem de üst katının mozaiklerle süslü olduğu anlaşılmaktadır.

Olympos’un ana caddesi nehire paralel olarak uzanmaktadır. Evvelce bu nehrin karşısına Roma devrinde yapıldığı bilinen bir köprü ile geçiliyordu.
Bugün köprünün sadece ayaklarından kalan izler görülebilmektedir. Tiyatro ile deniz arasındaki Bizans bazilikasının yanındaki, sütunların çevrelediği anlaşılan tonozlu kalıntıların Agora ve Gymnasion’a ait olması büyük bir olasılıktır. Kentin içerisindeki tonozlar, ev yıkıntıları ve mezarların büyük bir çoğunluğu ne yazık ki defineciler tarafından tahrip edilip soyulmuşlardır.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder