Kyaneai, Kaş’ın 30 km. doğusunda, Demre’ye 20 km. uzaklıkta, Yavu köyünün bulunduğu yerdeki kayalıklar üzerine kurulmuştur.
Kyaneai, Hellen dilinde “koyu mavi” anlamında bir sözcüktür. Antik kaynaklara göre de bu isim,kehanet yönünden önemli bir kaynağın orada oluşundan ötürü verilmiştir. Nitekim Kyanei’nin hemen yanıbaşında da Apollon Thryxeaus’un kehanet yeri bulunuyordu. Pausanias’ın verdiği bilgilere göre bu suyun doğal havuzuna bakanlar dilediği herhangi bir şeyi görebiliyorlardı. Pausanias buradaki pınardan şöyle bahsetmektedir:
“.. Lykia’daki Kyaneai’nin hemen bitişiğinde Apollon Thryxeos’un bilicilik yeri vardır ve Kyneai’deki su,pınarın doğal havuzuna bakan her kişiye, dilediği herhangi bir şeyi yâni örneğin ,uzaktaki sevdiğinin o sırada ne yaptığını görme olanağını sağlar..”
Kyaneai’nin ne zaman ve kimler tarafından kurulduğu konusunda yeterli bilgi yoktur. Sadece geç devir tarihçilerden Plinius’da ismi geçen bu kentin geçmişini Stellerden ve kitabelerden öğrenebilmekteyiz. Kentin geçmişi M.Ö. IV.yy. a kadar inmektedir. Sürekli yerleşim görmüş olan bu kent Lykia’nın en zengin kentlerinden biri olup Eyalet Birliği olan Koinion’a dahil 34 yerleşimden biri idi. Kitabelerden öğrendiğimize göre bu şehrin zenginleri civardaki şehirlere bile mali yardımda bulunuyorlarmış. Diğer bir kitabe de Rhodiapolisli Opramoas ile çağdaş olup birçok kente yardım eden, Nikostratos’un oğlu İason isminde bir vatandaşa yaptığı yardımlardan ötürü şerefine yazılan bir onurlandırma kitabesidir. İason aynı zamanda “Lykiarkh” (Lykia’nın en büyük hâkimi) unvanını taşıyan bir devlet görevlisidir .
Kyaneai kenti, güney yönü oldukça sarp bir kayalık olan yüksek bir platform üzerinde kurulmuştur. Kenti üç yönden kuşatan surlar 450 metre uzunluğunda olup, ana giriş kapısı batıdadır. Güney tarafı uçurum olduğu için o tarafta sur yoktur. Surların büyük bölümünün Bizans devrinden kalmış olmasına karşın yer yer Roma döneminden izlerle de karşılaşılmaktadır. Özellikle Roma dönemi surlarının dış yüzleri dikdörtgene yakın taşlardan olup dış yüzleri biraz şişkin bırakılmıştır. Ayrıca bu surlarda antik çağ yapılarının taşları bol miktarda kullanılmıştır. Bizanslıların da kullandığı açıkça anlaşılan bu surların üç yönünden de içeriye girildiğini kalıntılardan anlamaktayız.
Akropolün batı eteklerindeki alçak bir tepedeki çift diazomalı ve 25 oturma sıralı tiyatrosu M.S. II.yy.a ait olup bir Roma eseridir. Üst ve yanları yıkılmış, orta kısmı ise oldukça sağlam kalmıştır. Diazomanın en üst sırası ise koltuk şeklindedir. Oturma kademelerinin zeminine 3 ‘er m. ara ile açılmış delikler, muhtemelen seyircileri güneş ve yağmur gibi etkenlerden korumak için gerilecek olan tenteyi taşıyacak ahşap ayaklar için olmalıdır. Cavea duvarı poligonal bloklardan yapılmıştır. Sahne binasından ise çok az bir parça kalmıştır.
Roma döneminde çok daha gelişen kentte akropol ile tiyatro arasında çok sayıda lahitle karşılaşılmıştır. Bunların bazıları sade bazıları da kabartmalı olup hemen hepsi Roma dönemine tarihlendirilmiştir. Ancak kentin güneyindeki nekropol çok daha eski tarihli mezarları kapsamaktadır. Anıtsal mezarların yanı sıra kayalara işlenmiş olanları da bulunmaktadır. Bunlar eskiden antik yolun bir parçası olan geçidin iki yanındadır. Kaya yer-yer seviyelendirilmiş ve merdiven haline getirilmiştir. Bu kayalığın güney kısmında enteresan bir mezar vardır. Burada dik kayalık lahit şeklinde biçimlendirilmiş olup kapağı da Gotik kavislidir. Mu mezarların çoğunun üzerinde de Lykçe yazılar vardır. Tepenin sarp olan güney tarafında M.Ö. III.yy.a ait İon düzeninde tapınak tipi bir mezar çok ilginçtir. Üçgen alınlık ve arşitravın son derece itinalı bir işçiliği vardır. Kapısının üzerinde ise Grekçe bir kitabe yer alır. Bu iki katlı bir mezar odasına sahiptir. Üst katta Perpenenis ve karısının alt kat ise akrabaları içindir. Kitabesinde ayrıca “Mindis” onayı olmadan mezarın açılamayacağı yazılıdır.
Akropolün batı kapısı yanında ise M.Ö.IV.yy.a tarihlenen, ancak kime ait olduğu kesinleşmemiş bir Heroon’un olduğu da dikkati çekmektedir.
Kyaneai’nin yapıları arasında Kütüphane, Hamam ve Su sarnıçlarının izleri tespit edilmesine karşın bunlardan çevredeki dağınık mimari parçalardan başka bir şey yoktur. Bizans devrinde akropolün içine altı adet kilise yapılmıştır. Bunların da depremde yıkılmış olmaları ihtimal dahilindedir.
- Akalissos (Asar Önü), Kumluca
- Alanya (Coracesium, Alaiye, Kolonoros)
- Antiphellos, Kaş
- Arykanda (Arycanda)
- Apollonia, Kaş
- Aperlai (Aprilla)
- Aspendos (Belkıs), Serik
- Ariassos
- Attaleia (Antalya)
- Dağlık
- Gagai, Finike
- Isında
- Istlada
- İdebessos, Kumluca
- İotape
- Kandyba, Kaş
- Kekova (Dolichiste) Batık Şehir
- Khoma (Hacı Musalar), Elmalı
- Korydalla, Kumluca
- Laertes
- Limyra (Zemuri ,Turunçova, Zengerler), Finike
- Lissa (Lissai)
- Myra
- Nisa, Neisa, Nysa, Kaş
- Olympos (Cirali)
- Perge, Aksu
- Phaselis (Tekirova)
- Phellos (Felen), Kaş
- Podalia (Podala), Elmalı
- Rhodiapolis (Eskihisar, Sarıcasu), Kumluca
- Selge
- Selinus (Sellinous)
- Side, Manavgat
- Simena, Samaona (Kale), Kaş, Finike
- Soura (Sourai-Sura), Kale
- Syedra
- Syllion
- Termessos
- Tlos (Tlava), Kemer
- Tyberissos (Tyrmisson), Kaş
- Trysa, Kaş, Finike
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder