31 Ocak 2011 Pazartesi

Ayas Pandeleymonas Kilisesi

Cunda Adasında, eski kayıtlara göre adanın kuzeybatısında bulanan bu kilisenin denizciler tarafından Azizlerin anısına yapıldığı yazılıdır. Bunun dışında günümüze gelemeyen bu kilise ile ilgili bilgilere rastlanılamamıştır.

Hagios Dimitriyos Kilisesi

Halk Eğitim Merkezinin olduğu yerde yel değirmenleri yakınındaki bu kilisenin ismi bazı kaynaklarda geçiyorsa da yeri kesinlik kazanamamıştır. Bununla beraber kilisenin olduğu yerdeki bir yapı mübadeleden sonra camiye dönüştürülmüş, 1945 yılından sonra Erkek Sanat Enstitüsü atölyesi olmuş, bir süre sonra da yerine Halk Eğitim Merkezi yapılmıştır.

Panaya Kilisesi

Cunda Adasında, Bakkal Sokağının girişinde bulunan bu kiliseden günümüze yalnızca kaba yontma taştan yapılmış dört duvarı gelebilmiştir. Yapım tarihi kesinlik kazanamamakla beraber bazı kaynaklardan 1850 yılında, aynı yerde ikinci kez yapıldığı öğrenilmiştir.

Portaitissa Kilisesi

Ayvalık ilçe merkezinde Sakarya Mahallesinde, eğimi oldukça az, 1163 m2’lik alanın 135 m2’sine yapılmıştır. Aynı zamanda Ayvalığın en küçük kilisesi olarak tanımlanan bu yapının kitabesi olmadığından yapım tarihi kesinlik kazanamamıştır. Bununla beraber yapı üslubundan XIX yüzyıla ait olduğu anlaşılmaktadır.
Kilise  13.05 X7.35 m ölçüsünde dikdörtgen planlıdır. Yüksekliği 8.00 m civarındadır. Ana girişi diğer bir çok dini yapılarda olduğu gibi apsis ekseninde bulunmamaktadır. Naos tek nefli ve tek apsislidir. Naosun güney duvarındaki apsis içten ve dıştan yarım yuvarlak şekilde dışa taşkındır. Dıştan üzeri konik bir çatı ile örtülmüştür. Apsisin ortasına bir pencere açılmış, bunun iki yanına da birer niş yerleştirilmiştir.Güneydoğu duvarı önündeki ikonastasis sekiz sütuncukla yedi parçaya ayrılmıştır. Kilisenin üzeri içten beşik tonoz, dıştan da üzeri kiremit kaplı çatı ile örtülmüştür.

Kato Panaya Kilisesi

Ayvalık Hayrettin Paşa Mahallesinde, Gazi İlköğretim Okulu avlusundaki bu kiliseden de pek az kalıntı günümüze gelebilmiştir. Mübadele sonrasında bir süre Hayrettin Paşa Camisi olarak kullanılmıştır.
Kaynaklara göre Ayvalık’ın kurucularından sayılan Papaz İkonomo’nun kimsesiz kız çocukları için yaptırmış olduğu yetiştirme yurdu da bu kilisenin bir bölümünde bulunuyordu.

Messi Panayia ( Meryem Ana) Kilisesi

Ayvalık İkinci Pazaryerin de (Küçük Pazar) yerinde olan ve günümüze gelemeyen bu kilise Cumhuriyetin ilanından sonra yanmıştır. Kilisenin ne zaman yapıldığı konusunda yeterli bir bilgiye ulaşılamamıştır.
Ayvalığın Yunanlılardan geri alınışından sonra yanmış olup kalıntı veya resimlerine rastlanamamıştır.

Profit İliyas Kilisesi

Ayvalığın en yüksek tepesi olaran İlk Kurşun Tepesi'nin zirvesinde bulunan kilise 1835 yılında yapılmış,1944 depreminde yıkılmıştır. II. Dünya Savaşı sırasında, herhangi bir tehlike oluştuğunda, halka anında haber vermek için 1936'da Cunta adasındaki Panaiya kilisesinin çanı alınarak buraya getirilmiştir. Kilisenin çan kulesi 1952 yılında yıkılmış, çanı da korunması için Bergama müzesine götürülmüştür.
Günümüze hiçbir kalıntısı gelemeyen kilisenin olduğu yerde bugün bir Ali Çetinkaya Rehabilitasyon Merkezi bulunmaktadır.

Ayvalık Taksiyarhis Kilisesi

Ayvalık’ta aynı ismi taşıyan iki kilise vardır. Bunlardan biri şehir merkezinde, diğeri de Cunda Adası'ndadır.
İsmet Paşa Mahallesindeki Taksiyarhis Kilisesi 1200 m2 lik arsa içerisinde 500 m2 lik alanı kaplamaktadır. Duvarlarından birisinin üzerindeki 1844 tarihi kilisenin yapımıyla ilgili bilgi vermektedir. Kilisenin avlusuna iki sütunlu yedi basamaklı, kemerli bir kapıdan içeriye girilmektedir. Kapının üzerindeki 30.00m. yüksekliğinde olduğu söylenen çan kulesi günümüze ulaşamamıştır.
Bazilika düzenindeki kilise, doğu-batı doğrultusunda dikdörtgen plan düzenindeki kilise içeriden korint başlıklı altışar sütun ile üç nefe ayrılmıştır. Neflerin bitimine birer apsis yerleştirilmiştir. Orta nef yüksek kasnaklı ve beşik tonozludur. Yan nefler çapraz tonoz örtülüdür. Yapı malzemesi olarak kesme taş, sarımsak taşı ve tuğla kullanılarak yığma tekniğinde yapılmıştır. Tonozlarda kubbe de ve kemerlerde tuğla kullanılmıştır.. Üst örtü kırma çatılıdır.

Beşik tonozlarda Hz İsa’nın sütunların üzerinde azizlerin resimleri vardır. Alınlıklarda İncilden alınma sahnelere yer verilmiştir. Bunların arasında Hz. Meryem’e Hz.İsa’nın doğumunu müjdelenmesi (Meryem’e Tebşir), Adam ile Havva’nın yasak elmayı yemesi gibi sahnelerine yer verilmiştir
Naosun solundaki sütunun yanına ambon yerleştirilmiştir. Oldukça ince bir işçilik gösteren ambonun üzerinde Hz.İsa, İncil yazarlarından Matta, Markos, Lukas ve Yuhannes resmedilmiştir.
Naosun doğusundaki son sütunun olduğu yere apsis ile naosu birbirinden ayıran ikonostasis yerleştirilmiştir. Ayrıca buradaki duvarlara da yine İncilden alınma sahnelere, Hz.İsa’nın çarmıha gerilmesi, vaftiz, son akşam yemeği, Hz.İsa’nın göğe yükselişi (Analepsis), ölümden sonra diriliş (Anastasis) gibi kompozisyonlara yer verilmiştir. Ayrıca bemaya açılan orta kapı üzerinde kabartma iki melek figürü yerleştirilmiştir.
Kilisenin çanı Almanya’da yaptırılarak buraya gönderilmiştir. Söylentiye göre de Köln Katedrali’nin çanından çok daha büyüktür. Bu çanın üzerinde yapan firmanın ismi ve yapım tarihi olan 1863 tarihi gösteren bir de yazı eklenmiştir. Yunanca olan bu yazıda “Ali Ağa, E.A. Baltazi” ismi okunmaktadır. Oldukça ağır olan bu çan II.Dünya Savaşı sırasında yerinden sökülerek, herhangi bir hücum sırasında halkı haberdar etmek için "Ayvalık İlk Kurşun Tepesine" konulmuştu.
Kilise Uzun yıllar Tekel deposu olarak kullanılmış, Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu Kararıyla boşaltılarak korumu altına alınmıştır.

Aya Nikola Kilisesi

Ali Bey (Cunda) Adası’ndadır. Bu kilisenin XIX. yüzyılın ikinci yarısında, denizciler tarafından azizler anısına yapıldığı sanılmaktadır.
Kaynaklardan iç mekanının Tevrat ve İncil'den alınma dini konuların işlendiği fresklerle süslenmiştir. Günümüze birkaç duvar parçası dışında başka bir kalıntısı gelememiştir.

30 Ocak 2011 Pazar

Nebi Harun (Harun-i Asefi)'ın Kabri, Eğil, Diyarbakır

Nebi Harun (Harun-i Asefi): Kabrinin tanıtım yazısında şu ifadeler yer almaktadır: "Bu kabir, Berhiya'nın oğlu Harun-i Asefi'nindir. Kendisi Hz. Süleyman'ın katibidir."Türbesi Eğil'in güneydoğusunda bir tepenin üzerindedir. Çevresi meşe ağaçlarıyla kaplıdır. Hz. Elyesa ve Hz. Zülkifl'in kabirleri de hemen yan tarafına nakledilmiştir.

Hz.Zülkifl (AS)'ın Kabri, Eğil, Diyarbakır

Hz. Zülkifl (as): Hz. Elyesa, vefatı yaklaşınca Hz. Zülkifl'i yerine halife olarak bırakmıştır. Esas ismi 'Bişr' olmasına rağmen kendisine Zülkifl (kefil olan) lakabı verilmiştir. Türbesinin başucundaki taş kitabede, "Haza kabri Zülkifl nebi / Bu Zülkifl nebinin kabridir." ifadesi yazılı. Hz. Zülkifl'in, Eğil'in 4 km dışında, Hacıyan mezrasında bulunan kabri, Dicle Baraj Gölü'nün altında kalmaması için 1992'de Elyesa Peygamber'le birlikte Nebi Harun Tepesi'ne nakledilmiştir.



Hz.Elyesa (AS)'ın Kabri, Eğil, Diyarbakır

Hz. Elyesa (as): Hazreti İlyas'tan sonra İsrailoğulları'na gönderilen peygamber. Hz. Musa'nın dininin esaslarını yaymaya çalıştı, Tevrat'ı anlattı. Çok nasihat etmesine rağmen, İsrailoğul-ları'ndan pek azı kendisine iman etti. Zulmün artması üzerine göç eden Hz. Elyesa, Asur diyarına doğru gitti. İsrailoğulları'na, acımasızlıklarıyla ünlü Asurlular musallat oldu.

Tacıyan Camii, Eğil, Diyarbakır

Eğil Kalesi'nin güneyinde, kaleyi çevreleyen surlar üzerine oturtulmuş. Pir Bedir tarafından 1040 yılında inşa edildiği sanılıyor. Caminin kuzey ve güney duvarları kısmen ayakta. Dicle Barajı'nın suları altında kalan Tekke Medresesi, tarihî değirmen ve izi kalmayan Zat-ı Ali Kümbeti de ilçenin önemli zenginlikleri.

Su Sarnıcı, Eğil, Diyarbakır

Ayakta kalmayı başaran Eğil'deki su sarnıcı, İstanbul Yerebatan Sarnıcı'nın küçültülmüş şekli. Uzaklardaki su kaynaklarından çanak-çömlek toprağından yapılan borularla getirilerek sarnıçta depolanmış, buradan da değişik yerlere yapılan çeşmelere akıtılmış.

Oyma Yapay Mağaralar, Eğil, Diyarbakır

Eğil'de çok sayıda yapay mağara mevcut. Büyük bölümü Dicle Barajı'nın sularının altında kalan mağaralar, 'Deran' denilen bölgede bulunur. Su seviyesinden kurtulan mağaralar görülebilir. Kayalar oyularak meydana getirilen yüzlerce mağara, bir şaheser güzelliğinde.



Kaya Mezarları, Eğil, Diyarbakır

Eğil'in en önemli tarihî eserleri arasında olan Asur krallarına ait kaya mezarları, yüzlerce kez yağmalanmasına rağmen, buayakta durmayı başarmış. Kayalar oyularak Mısır ehramları şeklinde inşa edilen mezarlar ve çevresindeki mağaralar, kalenin kuzeydoğusunda, Dicle Barajı'nın kıyısında. Mezarlarının doğu tabanında, yeraltı barınma yerlerine giden bir tünel var.

Eğil Asur Kalesi, Eğil, Diyarbakır

Asurlular zamanında yapıldığı tahmin ediliyor. Yekpare bir kaya zemin üzerine oturtulmuş. Üç tarafı derin vadilerle çevrili. Eğilli Yuhanna'nın 'Kilise Tarihi' adlı eserinde, Hunlar ile Doğu Roma (Bizans) arasındaki savaşlarda halkın ve askerlerin Eğil Kalesi'ne sığındıkları ifade ediliyor. Kalenin hâlâ keşfedilmeyi bekleyen özellikleri var.

Şemsiler ve Hıristiyanlar İçin Vazgeçilmez Bir Yer; Eğil
















Eğil, sayısız inanç gruplarını da bünyesinde barındırır. Bunlardan biri Şemsilik (güneşe tapanlar). Eğil Kale-si'nde Şemsilerin kullandığı bir mabet var. Kalenin üstünde ve şark yamacındaki açıklıkta, kayalar yontularak vücuda getirilmiştir. Güneşe doğru oyulan iki büyük salondan oluşuyor.

Krallar ve Nebiler Beldesi: Eğil, Diyarbakır


Diyarbakır'ın şirin ilçesi Eğil, adeta Güneydoğu'nun 'krallar ve nebiler beldesi'. Asur, Roma, Bizans, Selçuk ve Osmanlı gibi pek çok medeniyetin izlerini taşıyan Eğil, Dicle Barajı'nın yamacındaki kral mezarları, Mezopotamya'ya tepeden bakan kalesi, 8 peygamber ve evliya mezarıyla keşfedilmeyi bekliyor.

Osmanlı Medeniyetinde 33 Kadim Sanat

 
Tepelik 















Prof. Dr. M. Zeki Kuşoğlu, Osmanlı'daki sanat eserlerinin yapım teknikleri ve yapıma temel olan sanat felsefesini ortaya koyan yeni bir kitap yayımladı. 'Osmanlı Medeniyetinde 33 Kadim Sanat' adlı kitap, sanatların tarihî serüvenini, ustalarını ve çalışma şekillerini, bu sanatların günümüzdeki izlerini kapsıyor.
Prof. Dr. M. Zeki Kuşoğlu, "Millet olarak tarih yapıp tarih yazmadığımız gibi sanat yapıp sanat tarihi de yazmamışız." diyor ve yollara düşüyor. Bugünün antikacılarını, dünün hurdacılarını teker teker gezip Osmanlı eserlerinin izini sürüyor. Mübalağasız üç-dört müzeyi dolduracak sayıda eser görüyor; eksik, kırık ve tek olanlarını sanatımıza yeniden kazandırıp birçoğuna makalelerinde yer veriyor. Kuşoğlu, bu makaleleri ve araştırmaları geçtiğimiz günlerde 'Osmanlı Medeniyetinde 33 Kadim Sanat' adlı kitapta bir araya getirdi. Kaynak Yayınları'ndan çıkan kitap, Tanzimat'la birlikte kendimizi inkâr ediş sürecimizin geldiği boyutları, geride bıraktıklarımızın paha biçilmezliğini ortaya koyma adına önemli bir belge özelliği taşıyor. Yapım teknikleri ve yapıma temel olan Türk sanatı felsefesini ortaya koyan çalışma, 33 farklı dalda ele alınan sanatların tarihî serüvenini, ustalarının isimleri ve çalışma şekillerini, bu sanatların günümüzdeki izlerini kapsıyor.
Peki, kitapta hangi eserler var? Gümüş Mushaf mahfazaları, ibrik leğeni kapakları, kalem işi kalemkârlık, gümüş kakma, tombak, kemer ve toka, süslü ayna arkaları, yüzük, bilezik, tuğra, mühür, bâzubendler, tesbih... Eserlerin hepsi birbirinden şık. Kitapta bazı eserlerin yapımında kullanılan malzemelerin yanı sıra hikâyelerine de yer veriliyor. Kapı tokmakları ne anlam ifade ediyor, ibrikleri kim, nasıl kullanıyor, mezar taşlarına hat sanatı işleme geleneği nereden geliyor gibi sorulara cevap aranıyor. Yazar, Gölge Oyunu Karagöz'ü anlatırken kendi yaptığı figürlere de kitapta yer veriyor.
***
Tepelik: Tepelik, kadın fesleri üzerine dikilen veya doğrudan saç üzerindeki tülbent üzerine yerleştirilen gümüş ve altından yapılan baş süsü idi. Bölgelerin karakteristik özelliklerini taşırdı. Mesela Van'da sevadlı tepelikler, Mardin'de telkâri tekniğiyle yapılmış, Bitlis'te gümüş kakmalı ve ortası sivri olanlar hâkimdi. Zamanın yörük beylerinden çocuğu çok seven biri her doğumda eşine; doğan çocuk kız ise gümüş, erkek ise altın tepelik hediye edermiş.
Fincan zarfları:

İstanbul'da Yatakhane Şehir Endişesi



Ulaşım altyapısındaki yetersizlikler ve İstanbul'un uç noktasında olması nedeniyle bir dönem yüz çevrilen semtler, her geçen gün daha fazla insanın tercihi oluyor. Avcılar, Beylikdüzü, Esenyurt ve Başakşehir yoğun konut yapılaşması ile gün geçtikçe büyüyor. Emlak uzmanları bölgenin 'yatakhane şehir' olmasından endişeli.

Avcılar, Beylikdüzü, Esenyurt ve Başakşehir'i kapsayan bölge, gayrimenkul ve inşaat sektörünün önde gelen yatırımcıları tarafından 'Konut Adası' olarak adlandırılıyor. Hızlı bir büyüme ve dönüşümün yaşandığı bu semtler artık kabına sığmıyor. Gün geçmiyor ki buralarda yeni bir konut projesine imza atılmasın ya da yeni bir AVM açılmasın. Emlak uzmanları büyümeye paralel bir tanımlama yapıyor ve gerekli tedbirler alınmazsa bölgenin 'yatakhane şehri' olacağını söylüyor. 'Yatakhane şehir' kavramı Avrupa'da kullanılıyor. Bu tanımlama, nüfusunsadece barınma ihtiyacını karşılayan, gündüz ile gece nüfusu arasında büyük farkların olduğu yerler için yapılıyor. Bahsettiğimiz bölgenin yatakhane tanımına uyduğu, sabah ve akşam trafiğinin akış yönünden anlaşılıyor. Sabah şehrin merkezine kaçış söz konusuyken akşamları Avcılar, Beylikdüzü yönünde sıkışıklık söz konusu. İnsanlar sitelerdeki güvenli ve düzenli yaşamdan ötürü burada oturmayı tercih ediyor, ancak çalışmak için İstanbul'un merkezine gidiyor.
Proje Yönetim AŞ Projeler Koordinatörü Serdar Serdaroğlu, bölgenin nitelikli konut merkezi haline geldiğini, Avcılar, Beylikdüzü, Esenyurt ve Başakşehir'in yatakhane şehir kavramına henüz uymadığını söylüyor. Ancak yeni planlamalar yapılmazsa bu tabirin kaçınılmaz olduğunu ekliyor. Serdaroğlu, proje geliştirme ve stratejik planlama çalışmalarının verilerinden bahsediyor: Verilere göre bölgede yaklaşık 1.150.000 kişi yaşıyor. 2013 yılının sonuna kadar bölgede 51 bin yeni konut tamamlanacak. Dolayısıyla 200 bin yeni nüfus ikamet edecek. Serdaroğlu'na göre 2020 yılına kadar 100 bin yeni konut projesi geliştirilecek. Yaklaşık 400 bin kişi bu semtlerde yaşayacak. Serdaroğlu'nun önerisi, bölgenin yerli ve yabancı yatırımcılar tarafından iş merkezi haline getirilmesi ve buradaki AVM'lerin ihtiyaçlara göre yeniden yapılanması şeklinde.

Hürrem Sultan Kimdir?

Hürrem Sultan; hep entrikalarla, oyunlarla anlatılıyor. Oysa o, bunlardan çok hayırlarıyla anılması gereken bir kadın. Bir ömre sığmayacak kadar çok hayratı var. Bulgaris-tan'dan Mekke'ye kadar pek çok şehri, ihtiyacı olan yapılarla süslemiş. Ölmeden bir yıl önce, Peygamber Efendimiz'in (sas) hadis-i şerifine nail olabilmek için Kudüs'te yaptırdığı 'Haseki Sultan İmareti' bunlardan biri sadece.
Tarih, 18 Nisan 1558. Yedi iklime nam salmış Muhteşem Süleyman'ın sarayında yas var. Hükümdarın gözünden bile sakındığı, hası, hasekisi, Hürrem Sultan ebedi âleme intikal etti. Ardında kalanlar ise sadece, daha çok romanlarda, dizilerde bahsedilen cinayetler, entrikalar ve kıskançlıklar... Peki, büyük bir devletin adı en çok bilinen kadın sultanını anlatmaya, bunlar yeterli mi? Günün şartları göz önüne alınmadan yapılan acımasız eleştiriler, Hürrem Sultan'ı hep kötü anlattı, anlatmaya da devam ediyor. Sultan üzerine yapılmış gerçek bir akademik çalışma olmamasına rağmen, Batılı hayalperestler ya da bazı kesimler onun, Kanuni ile geçirdiği 40 yıllık ömürde sadece ihtiraslarını görüyor, hayırseverliğine değinmiyor. Ama, Hürrem Sultan ömrünü, hakkında söylenenleri gölgede bırakacak hayırlarla donatmış. İşte onun unutulan özelliği: 'Hayırseverliği!'
Pek çok şehirde adı yaşıyor!
O, yardımseverliğini saraya geldiği ilk yıllarda gösterir. Cariyeyken aldığı maaşı, "Burada, paraya ihtiyacım olmuyor!" diyerek Mekke'ye göndermek ister. Fakat, cariyelerin bağışta bulunması için azat edilmesi gerekir. O da, Kanuni Sultan Süleyman'a mektup yazarak halini arz eder. Padişah, onu özgür bırakır. Hürrem de, yıllık altı bin altın bağışta bulunur Mekke'ye. Cariyeliğinde yaptığı yardımlar, Haseki Sultan olduktan sonra da, çeşitli şehirlere yaptırdığı cami, imaret, kervansaray gibi hayratlarla devam eder. Eserlerin çoğu da, Mimar Sinan'a yaptırılır.
Bunlardan biri, Ahmet Refik'in, 'Türk Mimarları' kitabında yazdığı Edirne su yolları. Hürrem Sultan, savaş zamanında Kanuni ile kışı geçirdiği, nazarında pek kıymetli olan Edirne'ye, 1539'da Mimar Sinan'a talimat vererek, 20. yüzyıla kadar kullanılacak bir su yolu yaptırmış. Edirne'nin Küçükdöllük köyündeki su yolu kemerleri hâlâ ayakta. İslam Ansiklopedisi'ne göre; Uzunköprü'de de, Haseki Sultan adını taşıyan bir kervansaray ve cami inşa ettirmiş.
Mimar Sinan'ın eserlerinin yazılı olduğu tezkirelere göre, Hürrem Sultan, Mekke ve Medine'ye de kendi adıyla imaret yaptırmış fakat bu yapılar, günümüze ulaşamamış. Bulgaristan'ın, eski adı Cisr-i Mustafa Paşa olan Svilengrad kasabasına da uzanmış Sultan'ın eli. Tezkireler, onun bu kasabaya, Haseki Sultan adını taşıyan cami, imaret ve kervansaray yaptırdığını bildiriyor. İstanbul ve Kudüs ise, Hürrem hakkında anlatılan olumsuz halleri gölgede bırakacak, en önemli yapılara sahip şehirler.
Haseki Hastanesi'ni de o yaptırmış!

18 Ocak 2011 Salı

KONYA - SEYDİŞEHİR TARAŞÇI KASABASI - KÜPE DAĞI RİZE BELİ

 Küpe Dağından Taraşçı Kasabasının Görünümü...

KONYA - SEYDİŞEHİR TARAŞÇI KASABASI

Taraşcı kasabası Seydişehir ilçesinin 8 km batısında kurulmuş şirin bir beldedir. kasabanın kuruluş tarihi kesin olarak bilinmemekle birlikte bölgedeki yerleşimin çok eskilere dayandığı bilinmektedir. Hatta Seydişehir ilçesinin kuruluş tarihi ile aynı yıllara rastladığı söylenmektedir. Toptaş mevkiinde işlenmiş mermer ve diğer buluntular, Demiralan mevkinde ilkel şekilde işlenen demirler,karakoru yöresindeki kalıntılara rastlanan binalar bu görüşü doğrulamaktadır. Kelezlerdeki mezarlık tarihi çok eskilere dayandığı bilinmektedir. Kelezler mezarlığı ile karakoru yöresindeki bölğeye gavur evleri denmesi bu bölgenin Türklerin anadoluya geçmeden öncede bu bölgenin yerleşim alanı olduğu doğrulamaktadır. 
 Ancak kasaba halkı kasaba halkı Taraşcı kasabasının tarihinin 1300 lü yıllara dayandığını iddia etmektedir. kanıt olarak da Seyyid Harun veli hazretlerinin müridlerinden olan ve buğün kasabanın şıhlar mahellesinde türbesi bulunan "ekmek yemez dede" olarak da bilinen şeyh Mahmut Bin Yahya'yı göstermektedir.Mahmut Bin Yahya Seyyid Harun Veli ile birlikte Seydişehire gelen ve Taraşcı kasabasını inşa eden zat olarak bilinir.



Taraşcı kasabası milli mücadele döneminde yemen cephesine giden hiç bir askeri geri dönmemiş şehit omuştur. 313-314-315 lerden geri dönen hemen hemen tamamını cephede şehit verdiklerini buğün yaşayan yaşlı insanlardan öğreniyoruz.
Taraşcı kasabası 1972 yılında belediyelik olmuştur.