29 Temmuz 2010 Perşembe

Beçin Kalesi, Milas, Muğla


Beçin Kalesi Milas-Ören yolu üzerinde kentin 5 km. güneyinde, Milas ovasına hakim bir plato üzerindeki Mutluca (Beçin) Köyü’ndeki  Beçin Kalesi Bizans yapısıdır.
kale Menteşeoğulları döneminde onarım görüyor.  Milas’ı merkez yapan Menteşoğulları Beyliği, hükümet merkezini savunması kolay olduğu için Beçin’e taşıyor.

Çomakdağ, Milas, Muğla


Milas Tuğla fabrikasının hemen yanından sola ayrılan yolla gidilen, bir bölümü asfalt olan yol Beşparmak dağlarına tırmanıyor. Çomakdağ Beşparmak dağlarına sırtını dayamış.
Çomakdağ evleri, dünle bugünü ustaca kaynaştıran mimari üslup taşıyor. Taştan yapılmış evlerde bacalar estetik görünüşüyle ilgi çekiyor. Baca tepelerinde yer alan yarım ay ya da kartal başı şeklindeki figürlere rastlanıyor. Antik yapılardaki akroterlerden esinlenmiş bacalara başka yerde rastlamak mümkün değil.
Kendi içine kapalı köy, gelenekleriyle yaşıyor. Düğünler dört gün sürüyor. Dibekte buğday dövülüyor, ovalarda atış yapılıyor, en iyi atışı yapana oğlak hediye ediliyor,kadınlar kendi aralarında eğleniyorlar, gelin alınıyor ve duvak günü yapılıyor.
Çomakdağa gitmişken köyde üretilen halis zeytinyağından alın mutlaka.

Labranda (Milas Kutsal Alanı), Milas, Muğla


Zeus Labrayndos’un kutsal alanı olan Labraynda, eski Karia’da ( Güney Batı Anadolu ), bağlı olduğu Mylasa ( Milas ) şehrinin 14 km. kuzey doğusunda yer almaktadır. En eski buluntular yaklaşık M.Ö. 600 yılına aittir. 6. ve 5. asırlarda kutsal alan, sonradan tapınak terası olarak kullanılan tek küçük bir suni düzeltiden oluşuyordu. 497′ de kutsal alanda bir savaş yapılır ve Karia ordusu müttefikleri Milet’lilerle beraber Pers ordusuna yenililer.

Euromos, Milas, Muğla


Bafa Gölü’nü geçip Milas’a doğru gelirken yolun solunda göreceğiniz Euromos tabelasından girin, (Milas’a 12 km. kala) 1 km. içeride eskiden Mylasa ile birleşik olduğu belirlenen Euromos antik kentini göreceksiniz. İyi korunmuş durumdaki Zeus Tapınağı’nın cephesindeki 8 sütun ayaktadır. Sütunların diğerlerinin de ayağa kaldırılması mümkün. Sütunlar üzerindeki kitabelerde tapınağın yapımına para yardımında bulunanların isimleri yazılıdır. Etrafı zeytinlikle çevrili kentin tiyatrosunun beş sırası görülebiliyor. Tapınağın önünde açıklayıcı bir tabela göreceksiniz. Bir de tuvalet bulunuyor. Tapınağın Hadrian Döneminden sonra yapıldığı hesaplanmaktadır.

Güllük, Milas, Muğla


Milas-Bodrum yolu üzerinden sağa ayrılan 8 km’lik yol sizi Güllük’e ulaştıracak. Bodrum’un kalabalığından hoşlanmayan tatilciler için yanıbaşında daha sakin bir tatil olanağı sunuyor Güllük. En azından şimdilik böyle. En sessiz, en ücra yerlerin bile birdenbire “keşfediliverip” yazlık konut saldırısına uğradığına, bir kaç yıl içinde tanınmaz hale geldiğine siz de tanık olmuşsunuzdur. Bakalım, yaşayıp göreceğiz.
Güllük bir liman kasabası. Limandan çevrede çıkarılan boksit madeni ihraç ediliyor. Zaten yolda boksit taşıyan kamyonları göreceksiniz.

Iasos, Kıyıkışlacık, Muğla


Güllük’ten dolmuş motorları ile veya karayoluyla Milas yolundan ayrıldıktan sonra 18. km’de ulaşacağınız Kıyıkışlacık Köyü’nde köyle iç içe bir antik kent göreceksiniz: İasos. Köylüler patikaları kestirme yol olarak kullanıyorlar, keçiler otluyor, eşeklerini bağlıyorlar. Köy dar girişli dalgakıranla korunan bir doğal limanın kıyısına kurulmuş.  Girişte antik kenti göreceksiniz. Ören yerinin girişinde plan ve açıklayıcı bilgilerin yer aldığı tanıtım tabelaları ihtiyacı karşılamaya yetiyor. Ören yerlerinde görmeye alışık olmadığımız kadar da şık. Argoslu kolonistlerin kurduğu kente sonra Milet’ten göçmenler gelip yerleşmişlerdi. Kentin baş tanrıları Apollon ve Artemis idi. Dionysos adına da festival düzenleniyordu. Kent bu festivalleri ile müzik ve tiyatro merkezi olarak tanınıyordu.

Boğaziçi Köyü, Milas, Muğla


Boğaziçi tam bir balıkçı köyü. İstediğiniz zaman Bodrum’un eğlencesini yaşarsınız. Ertesi günü sakin bir ortamda yorgunluk atarsınız..Bodrum’a 30, Milas’a 25 km. Bodrum’dan Güllük ayrımına gelmeden Shell’in yanından sola dönüyorsunuz. Burası Tuzla sapağı. 2 km’lik asfalt yol sizi köye ulaştırıyor.
Boğaziçi’nin eski adı Bargliya bir efsaneden geliyor. Kahraman Bellerofo’nun kanatlı atı Pegasos’un çiftesi ile sahibinin en yakın arkadaşı Bargylos’u öldürmüş. Bellerofo sevgili arkadaşının öldüğü bu yere onun adını vermiş.

Bargylia, Milas, Muğla


Boğaziçi köyünün eski adı Barglya. Bir Karya kenti olan Barglya bir zamanlar deniz kıyısındaydı. Önündeki bataklık ise Osmanlı döneminde tuzla olarak kullanılmış. Kentin adı, halk dilinde Varvil’dir. Bellorophontes adlı kahramanın kanatlı atı Pegasos’un çiftesi ile ölen arkadaşı Bargylos’un anısına kurdurmuş olduğu ilkçağ yazarlarınca bildiriliyor.  Karya dilinde kentin adı Andanos idi. Karşı dağlarda Kemikler köyünde bulunan Artemis Kyndias tapınağı kentin kutsal alanıdır. Kent öreni Bizans döneminde yapılmış düzenlemelerle bir savunma hisarına döndüğü için yapı malzemeleri bu duvarlarda karşımıza çıkar.
Kalıntılar koyu boyunca uzanan tepelik üzerine dağılmıştır. Kuzeye bakan Hellenistik tiyatro ve tapınak alanları bir keşif gezisi gerektirir

Keramos, Milas, Muğla


Gökova Körfezi’nin Kuzey sahilinde bugünkü Ören bucağının bulunduğu yerdedir ve Milas’a uzaklığı 50 km. dir. Adını Yunanca’da “çömlek” ya da “Seramik” anlamına gelen Keramos sözcüğünden alan kentten, koruma duvarları, dağ yamaçlarındaki kaya mezarları, nekropoldeki lahit mezarlar günümüze kadar ulaşan önemli kalıntılardır. Bodrum’dan başlayıp Gökova Körfezi’nde yapılan Mavi Yolculuğa katılan turistlerin mutlak görmek istedikleri ören yerlerimizdendir.

Tuzla, Milas, Muğla


Tuzla Sulak alanı 380 hektarlık bir alanı kaplıyor. Kışın göçmen kuşların barınma ve beslenme yeridir ve çevresi ılgın, zeytin ve çamlarla çevrilidir. En çok rastlanan kuş türlerinin başında Pelikanlar geliyor. Yanı sıra Boz ördek, yeşilbaş, sakarca, macar ördeği, Sakarmeke, Balıkçıl, kaz, Flamengo, su tavuğu, bataklık kırlangıcı sayılabilir.Sulak alan içindeki plankton ve su bitkileriyle balık zenginliği de sağlıyor.
Tuzla sulak alanı, çevresindeki yapılaşma ve doldurma girişimleriyle, aşırı avcılıktan olumsuz etkileniyor.

Spil Dağı, Manisa

Spil Dağı, Manisa merkezden kuzey yolunu izleyerek 24 km, İzmir merkezden güney yolunu izleyerek yaklaşık 50 km uzaklıkta, ismi Manisa ile özdeşleşmiş, tarih, mitoloji ve flora bakımından çok zengin bir dağdır.

Manisa İle İlgili Genel Bilgiler

Yüzölçümü: 13.810 km²
Nüfus: 1.154.418 (1990)
İl Trafik No: 45
Batı Anadolu’da Spil Dağı ile Gediz Nehri arasında yer alan Manisa, Ege Bölgesinin ulaşım bakımından önemli bir noktasında bulunan zirai, ticari ve sanayi açıdan gelişmiş bir kentimizdir. Tarihi M.Ö. 3000 yıllarına inen ilde Hitit, Frig, Lidya, Makedon, Roma, Bizans, Beylikler ve Osmanlı uygarlıklarına ait izler bulunmaktadır. Tarih boyunca kültür ve sanatın yoğunlaştığı, ticaret yollarının geçtiği Manisa, kültürel ve doğal zenginlikleri ile ilgi çekici tatil olanakları sunmaktadır. 

MANİSA ANA SAYFA


Manisa’ya Nasıl Gidilir?

Karayolu: Otobüs Terminali, kent merkezine 600 – 700 m. uzaklıktadır.
Otogar Tel : (+90-236) 231 15 04
Demiryolu: Tren İstasyonu, kent merkezine 600 – 700 m. uzaklıktadır. Manisa-Ankara, Manisa-İzmir, Manisa-Bandırma demiryolu bağlantıları mevcuttur.
İstasyon Tel : (+90-236) 231 16 96 

MANİSA ANA SAYFA


Manisa’nın Coğrafyası

Ege Bölgesinde yer alan Manisa’nın önemli dağları Spil Dağı, Yamanlar Dağı, Yunt Dağı, Bozdağlar, Demirci Dağları, Çal Dağı ve Uysal Dağıdır. Gediz Vadisi ve diğer çöküntü ovalar dağlık kesimin ortasında yer almaktadır. En önemli akarsuları Gediz Nehri Bakırçay’dır.
Ormanlar genelde 1000 m. üzerindeki yüksekliklerde topluluklar halinde bulunur. Manisa yaban hayatı yönünden zengindir.
İlde ovalar ve vadilerde Akdeniz ikliminin karasal tipi, dağlık bölgeler ve platolarda ise İç Anadolu ikliminin karasal etkileri görülmektedir. Yazları sıcak ve kurak, kışları ise kıyı kuşağına oranla soğuk ve yağışlıdır. 

MANİSA ANA SAYFA


Manisa’nın Tarihçesi

Çeşitli kaynaklardan Manisa ve yöresinin tarihinin M.Ö. 3000 yıllarına kadar indiği, Tantalis ve Spylos Magnesiası gibi adlarla anılan yerleşimlere sahne olduğu bilinmektedir. Yörede çıkan buluntulardan ve yazılı kaynaklardan Manisa ve çevresinin Hitit, Aka, Frig, Lidya, Roma ve Bizans uygarlıklarına sahne olduğu anlaşılmaktadır. Daha sonra Saruhan ve Osmanlı egemenliğine girmiştir.

MANİSA ANA SAYFA


Manisa’nın Meşhur Yemekleri

Et ve süt ürünleri de ana besinler olmakla beraber, Manisa mutfağının temelini sebze ve meyveler oluşturmaktadır. 
Bazı yemeklerle pide ve börek gibi hamur işlerinde sebzeler ve değişik bitkilerin et ile birlikte kullanıldığı görülür. 
Yine de yöre mutfağında zeytinyağlıların yeri başkadır. 
Manisa kebabı, şevketi bostan, enginar dolması, semizotu, yalancı sarma, börülce tarator, sinkonta, simit ekmeği, mantar tatlısı, zerde yörenin sevilen yemek ve tatlılarıdır. 

MANİSA ANA SAYFA


Manisa’ya Gidince Ne Alınır?

Manisa’nın ünlü Mesir Macununu yıl boyu bulmak mümkündür.Bunun yanı sıra Yunt Dağı, Kula, Gördes ve Demirci halıları ile ün yapmış Manisa’da, geleneksel el dokuması halılar, altın ve gümüş takılar, pamuklu iç ve dış giyim eşyaları ziyaretçiler tarafından büyük ilgi gören eşyalardır. Ayrıca bakır, gümüş, pirinç, tahta oyma gibi hediyelik eşyalar ve şile bezi, bürümcük giysiler ile çeşitli oyalar satın alınabilir.

MANİSA ANA SAYFA


Yoğurtçu Kalesi, Manisa

Manisa-Menemen yolu üzerinden sapılan Uzunburun köyü yakınındadır. Hayli sağlam durumda olup, tarihinin Bizans, hatta Roma dönemine kadar indiği sanılmaktadır. 

MANİSA ANA SAYFA


Kybele, Manisa

Manisa-Turgutlu yolu üzerinde ,Manisa’ya yaklaşık 7 km uzaklıktaki Akpınar mevkiinde, Spil Dağı’nın kuzey eteklerindeki kayalara oyulmuş bir kabartma bulunmaktadır. Farklı ülke ve kültürlerde değişik adlarla anılan, Anadolu kökenli ana tanrıça Kybele’ye ait rölyef, yoldan 10-12 m kadar yüksekliktedir. Rölyefin üst kısmında hiyeroglif izlerinin Hitit karakteri taşıması nedeniyle, Hititlerin Batı Anadolu’ya yaptıkları seferler sırasında yapıldığı sanılan rölyef M.Ö. 13.yüzyılın ikinci yarısına tarihlenmektedir. 

MANİSA ANA SAYFA


Aigai, Manisa

Manisa merkeze bağlı Köseler Köyü sınırları içinde bulunan Aigai, Herodot’un bahsettiği on iki Aiol kentinden biridir. Kenti çevreleyen surların bir kısmı ayaktadır. Agora, tiyatro, stadyum, meclis binası ile tapınak kalıntıları belirgin durumdadır. 

MANİSA ANA SAYFA


Niobe, Manisa

Spil Dağı’nın kuzeybatı eteklerinde, Çaybaşı deresinin doğu kenarında, Niobe diye anılan, kadın başı şeklinde, kurşuni bir kaya vardır. Aslında Tantalos’un kızı olan ve Thebai kralı Amphion ile evlenen Niobe’nin yedi kız, yedi erkek 14 çocuğu olur. Tanrıça Leto’nun ise Apollon ve Artemis olmak üzere sadece iki çocuğu vardır. Niobe’nin her fırsatta çocuklarının çokluğu ile övünerek kendisini küçümsemesi Leto’yu kızdırır. Bunun üzerine Apollon Niobe’nin oğullarını,Artemis ise kızlarını oklarıyla öldürürler. Niobe çocuklarının cesetleri başında günlerce ağlar Sonunda Zeus Niobe’nin acısına son vermek için onu Spil Dağı eteklerinde bir kaya haline getirir.

Dumlupınar Şehitliği, Kütahya

Kütahya Dumlupınar Kurtuluş Savaşı Şehitliği, Başkomutanlık Meydan Savaşı’nda şehit olan Türk askerleri anısına Kütahya’nın Dumlupınar ilçesinde 1992 yılında Kültür Bakanlığı tarafından yaptırılan şehitliktir. Büyük Taarruz’un 70. yıldönümü olan 30 Ağustos1992 günü hizmete açılmıştır.
Projesi mimar Nejat Dinçel tarafından çizilmiştir. Şehitlikte adları tespit edilebilen 500 er ve 100 subayın mezar taşı yer alır. Mezarlık bölümü dışında namazgah, şadırvan, otopark bölümlerinden oluşur.

Kütahya İle İlgili Genel Bilgiler

Yüzölçümü: 11.875 km²
Nüfus: 714.000 (2000)
İl Trafik No: 43
Kütahya gelişmekte olan sanayisi, zengin yer altı ve yerüstü kaynakları, üniversitesi, termal kaynakları, el sanatları ve tarihi ile önemli bir turizm potansiyeli oluşturmaktadır. 

Kütahya’yı gezerken….
Dünyanın İlk Antik Borsasının Çavdarhisar İlçesindeki Aizanoi’de kurulduğunu, Zeus Tapınakları içinde Dünya’da en sağlam korunagelmiş tapınağın Aizanoi’de olduğunu, Dünyadaki İlk Toplu İş Sözleşmesi’nin 13 Temmuz 1766’da Kütahya’da imzalandığını, Avrupa ve Dünyadaki ilk ve tek Çini Müzesinin Kütahya’da olduğunu, Evliya Çelebi’nin Kütahya’lı olduğunu, Osmanlı Devletinin kurucusu Osman Gazi’nin büyükannesi, Hayme Ana’nın türbesinin Domaniç İlçesi Çarşamba Köyü’nde olduğunu, Kütahya’nın Germiyan Beyliğine 130 yıl başkentlik, Osmanlı Anadolu Beylerbeyliğine 400 yıl merkezlik yaptığını, Türkiye’nin en önemli porselenlerinin Kütahya olduğunu, Kütahya’daki termal kaynakların bin bir derde deva olduğunu……
 unutmayın.

Kütahya’ya Nasıl Gidilir?

Kütahya, Ege bölgesinin İç Batı Anadolu bölümünün doğusunda yer almaktadır. İç Anadolu’yu Ege’ye, Marmara’yı Ege ve Akdeniz bölgesine bağlayan kara ve demiryollarının kavşağında yer almaktadır.
Karayolu : Kütahya’nın Manisa dışındaki altı komşu İl’e (Eskişehir, Afyon, Uşak, Bursa, Bilecik ve Balıkesir) düzenli karayolu bağlantısı vardır. İl merkezinden ilçelere ve ilçelerin birbirlerine karayolu bağlantıları muntazamdır. Kütahya, İstanbul’u Antalya’ya, Ankara’yı İzmir’e bağlayan karayolları kavşağındadır. Otobüs ile Kütahya-Ankara arası 4,5 saat; İzmir, İstanbul ve Antalya’ya ulaşım 6 saat’tir.

Kütahya’nın Coğrafyası

Kütahya İli özellikle kuzey, batı ve güneyi ormanlar bakımından çok zengin
dir. Domaniç ve Kütahya Merkez de kızılçam ve karaçam ormanları, İlin iç kesimlerinde mazı meşesi, saçlı meşe ve Lübnan meşesinden oluşan meşe ormanları, Emet ve Tavşanlı da ardıç ve karaçam ormanları, Gediz ve Simav’da kestane, at kestanesi ve kızılçam ormanları yaygındır. Kütahya endemik türler açısından da önemli zenginliklere sahiptir.
Kütahya, av hayvanları bakımından zengin bir bölgede yer  almaktadır.İlde Avrupa ve Türkiye’nin en büyük ve nesli tükenme tehlikesi ile karşı karşıya olan toy kuşları koruma altına alınmıştır. Murat dağında da Geyik Koruma ve Üretme İstasyonu oluşturulmuştur.
Kütahya iklimi, Ege, Marmara ve İç Anadolu iklimleri arasında bir “geçiş iklimi” niteliği taşımaktadır. Kütahya, sıcaklık bakımından daha çok İç Anadolu ikliminin, yağış rejimi bakımından ise Marmara ikliminin etkisi altındadır.

Kütahya’nın Tarihçesi

Kütahya, M.Ö. 3000 yıllarında kurulmuş medeniyetlerin ve kültürlerin harman olduğu Kütahya’nın antik çağda ilk ev sahipleri Friglerdir. Kütahya daha sonra Roma, Bizans, Germiyanoğulları , Osmanlı egemenliğine girmiştir.
Kütahya’da egemen olan bütün uygarlıklara ilişkin çok sayıda eser bulunmaktadır. Özellikle Frig Vadisi adı verilen ilin doğusundaki Türkmen Dağı eteklerindeki alan, bu eserler açısından çok zengindir.
Roma döneminde piskoposluk merkezi olan Kütahya’da bu döneme ait en önemli eser AIZANOI Antik Kenti’dir. Aizanoi, Anadolu ’nun en zengin antik kentlerinden birisidir. Dünya
nın İlk Borsası Aizonai’de kurulmuştur.

Kütahya'nın Meşhur Yemekleri

Yörenin ünlü yemekleri arasında çorbalardan Sıkıcık Çorbası, Oğmaç Çorbası ve Tutmaç Çorbası; sebze yemeklerinden Ilıbada Dolması, Kabak Kabuğu Kavurması ve Soğan Dolması; Hamur İşleri’nden Cimcik, Tosunum, Gökçimen Hamursuzu; Et Yemekleri’nden Küpeti, Göveç ve Tirit; Tatlılar’dan Güllaç, Cendere ve Ev Baklavası sayılabilir.

Kütahya'da Çinicilik

Kütahya’nın simgesi ve onu bütün dünyaya tanıtan “Çinilik” Kütahya’da en önemli sanat kolu olmanın yanısıra, önemli bir geçim kolu olma özelliği de taşır. Kütahya’da Friglerle başlayan seramik yapımı Bizans dönemi sonuna kadar sürekli gelişme göstermiştir. Kütahya, 100 yılı aşkın bir süre Selçuklularla Bizanslılar arasında tampon bölge olarak kalmıştır. Bu dönem çiniciliğinde Bizans ve Selçuklu kültürünün özellikleri birlikte kullanılmıştır. Daha sonra Beylikler dönemine giren Kütahya’da Osmanlı etkisi görülmeye başlamıştır.

Kütahya'da Porselen

Kütahya’daki ilk porselen fabrikası 1974 yılında faaliyete başlamıştır. Yüzyıllardır çinilerde sergilenen maharetler porselenlerde de yaşamaya başlamıştır. Günümüzde Türkiye’nin her yerine gönderilen porselenler pek çok ülkeye de ihraç edilmektedir.

Kütahya'da Dokumacılık

Halıcılık, köy ve kasaba evlerinde el tezgahlarında günümüzde de önemli bir gelir kaynağı olarak sürdürülmektedir. Saray halıları adıyla anılan ve Osmanlıların en parlak döneminde üretilen Simav halıları, daha çok yaprak ve çiçek motifleriyle bezenmiştir. Yün ve pamuktan halıların yüzeyi ve bordürü kıvrık damarlı yapraklar, rozet ve nar çiçekleri, sümbül, karanfil gibi motiflerle bezelidir. Simav halıları kökboya (alizarin) ile renklendirildiği için “kökboya halı” diye de anılır.

Kütahya'da El İşlemeleri

Eskiden beri sürdürülen el işlemeciliği, yöre kadınlarının becerilerini, beğenilerini yansıtır. Günümüzde Kütahya Müzesinde sergilenen peşkirler, uçkurlar, dane (yemeni) çevreleri, para, tütün ve saat keseleri bunların özgün örnekleridir. Peşkirlerin boyaları, iplikleri yerlidir. Keseler, pembe başta olmak üzere sarı, yeşil, al ve ak işlemlidir. Yer yer krem, bej ve gri kullanılmıştır. Çevre, arabiye, kaftan, kavuk vb. eşyada altın ve gümüş ipliklerle çeşitli motifler işlenmiştir.

Kütahya'daki Vadiler

Kütahya İl Merkezine 7 km. uzaklıktaki Yeni Bosna Köyü’nden başlayıp Kütahya’ya 54 km. uzaklıktaki Ovacık Köyü’ne kadar, İlin doğusu boyunca uzanan alana Frig Vadisi denilmektedir.
Bölge; Sabuncupınar, Söğüt, İnli, Sökmen, Fındık ve İncik Mağaralarının bulunduğu kuzey bölümü ile daha güneydeki Ovacık Köyü, İnlice Mahallesi ve çevresinden oluşur.

KÜTAHYA'DAKİ KALELER

Antik çağlardan günümüze kadar yerleşimin olduğu Hisar Tepesindedir. Evliya Çelebi’ye göre 70 burca sahip olan Kütahya Kalesi üç bölümden oluşur.
Bunlar;
Kale-i Bala,
Kale-i Sağir ve
Dış Surlar'dır.
Roma, Bizans, Selçuklu, Germiyan ve Osmanlı izleri görülen kalede herhangi bir döneme ait kitabe yoktur. Fakat yapılan incelemeler sonucunda 8.yy Bizans, 12.yy Bizans, 13/14.yy Türk dönemlerine ait inşaat özelliklerine rastlanmıştır.

Kütahya Dönenler Cami

Dönenler Camii: Anadolu’da kurulan üç Mevlevihane’den biridir. Mevlana’nın torunu olan Ergun Çelebi tarafından kurulmuştur.
Bu gün cami olarak kullanılan kısım, Mevlevi Semahanesi olarak yapılmıştır. Semahaneye daha sonra mihrap ilave edilerek cami haline getirilmiştir. (1956) 1237 -1243 yıllarına tarihlenen ahşap, sekizgen mimari yapılı binaya minare sonradan eklenmiştir. 

Kütahya Çinili Cami

Çinili Camii: 1973 yılı yapımı olan Çinili Cami Orta Asya Türk Mimarisi örnek alınarak inşa edilmiştir. Sekizgen, iki katlı ve tek kubbeli olan yapının içi kalem işi süslemelerle, dışı ise mavi Kütahya çinileriyle süslenmiştir. Caminin yaptırılmasında ve süslenmesinde ünlü sanatçı Ahmet YAKUPOĞLU’nun çok emeği vardır. 

Kütahya Ulu Cami

Ulu Camii: Kütahya’nın en güzel ve en büyük camisi olan yapıya Yıldırım Beyazıt zamanında başlanmış, Şehzade Musa Çelebi tarafından 1410 yılında tamamlanmıştır. Ortalama 45×25 m2’lik bir alanı kaplayan cami avlusuzdur. Caminin 3 kapısı, 64 penceresi, 2 kubbesi, 6 yarım kubbesi ve 5 bölümlü son cemaat yeri vardır. Caminin içindeki 4 sütunlu müezzin mahfeli ve mihrabın sağındaki Kabe tasvirli pano görülmeye değerdir. 

Kütahya Domaniç Hayme Ana Türbesi

Domaniç Hayme Ana Türbesi: Hayme Ana Osmanlı Devleti’nin kurucusu Osman Gazi’nin ninesi, Ertuğrul Gazi’nin annesidir. Ertuğrul Gazi, Sürmeliçukur’dan Anadolu’ya geldiğinde kendisine Söğüt kışlak, Domaniç yaylak olarak verilmiştir. Yılın beş ayını geçirdiği Domaniç’te bir yayla mevsiminde Hayme Ana’yı yitiren Ertuğrul Gazi, annesini her yıl çadır kurduğu Çarşamba’da bir tepeye defnettirmiştir. Sultan, II. Abdulhamit, l886’da Devlet Ana diye anılan büyük büyük ninesi Hayme Ana’nın kabrini buldurarak üstüne bugünkü türbeyi yaptırmıştır. Her yıl Eylül ayının ilk Pazar günü Hayme Ana’yı anma törenleri yapılmaktadır. 

KÜTAHYA'DAKİ BEDESTENLER

Gedik Ahmet Paşa Vakfı olarak XV. yüzyılın ikinci yarısında yaptırılan bedestenler iki tanedir. Büyük Bedesten dört kapılıdır. Yapının içinde ortada bir şadırvan ve onyedi dükkan vardır. Kapı girişi üstünde madalyon içinde hayat ağacı ve aslan motifleri altında 1868 tarihi yazılıdır. Diğer kapı üstündeki madalyonda ise denizkızı figürü yer alır. Halen sebze bedesteni olarak kullanılmaktadır. Küçük Bedesten; iki kapılı olup duvarları tuğla ve saç örgüden yapılmıştır. Eskiden ağır elbiselerin ve elmas işlemeciliğinin yapıldığı yapı günümüzde bat pazarı olarak kullanılmaktadır.

Tarihi Kütahya Evleri

Merkez Pirler mahallesinde 18. yüzyıl Kütahya Evlerinin topluca korunduğu Germiyan Sokak, Arnavut kaldırımlı yolu, elektrik ve telefon direkleri ile tellerinin bulunmadığı, Kütahya’daki tarihi kent dokusunun en güzel örneğidir. Germiyan Sokak’taki Kütahya Evleri iki veya üç katlı ahşap evlerdir. Payandalarla desteklenmiş çıkmaları, çiftli koca kapıları, kafesli pencereleri ile ahşap Anadolu mimarisinin en güzel örneklerini oluşturur.

Kütahya Adliye Sarayı

(Eski Hükümet Konağı):  Yapımına 1905 yılında Fuat Paşa zamanında başlanan ve 1907 yılında tamamlanan Eski Hükümet Konağı, son dönem sivil Osmanlı mimarisinin en güzel örneklerinden birisidir. Üç katlı yapının, giriş bölümü ile doğu ve batı kanatları hafif çıkıntılıdır. Girişi dört yüksek sütun ve ortadaki geniş üç kemerle bağlanmıştır. Bina içinde tamamen çini kaplı bir mescit de yer almakta olup, 1998 yılında restore edilerek Adliye Sarayı olarak kullanılmaya başlanmıştır. 

Kütahya Konağı

Eski tarihi konak, Ticaret ve Sanayi Odası tarafından satın alınmış, yöresel Kütahya yemeklerinin sunulduğu bir restoran haline getirilerek, turizme kazandırılmıştır. 

28 Temmuz 2010 Çarşamba

Kayseri’nin Tarihi

Kayseri Resimleri

Tarihi çağlarda Nazaka olan şehrin adı Caeseraea’dan gelir. Roma Imparatoru Ceasar ‘ in adina izafeten Caeseraea adı verilmiştir. Roma devrinde “imparator şehri” anlamına gelen Caeseraea adını alan şehre, Araplar Kaysariye demişlerdir. Türkler’ de Kayseri demişlerdir. O günden beri, 2000 senedir Kayseri ismi ile anılmaktadır.
 Türklerin eline geçinceye kadar çeşitli milletlerin hakimiyetinde kalan şehrin ilk sakinleri Hititlerdir. Kayseri çevresindeki en eski yerleşim alanı, şehrin 20 km kuzey doğusunda bulunan Kaniş Höyüğüdür. M.Ö. 2800 tarihinden Hellenistik Çağa kadar önemini koruyan merkezde, eski Tunç Devri, Asur Ticaret Kolonileri ve Hitit Çağları’ na ait birçok belge bulunmuştur.
Hititlerden sonra zaman zaman  Frig, Asur ve Babilliler’in nüfuz alanı içinde kalan Kayseri, M.Ö. 6.y.y.da Pers hakimiyetine girmiştir. Bölgede M.Ö. 380’de kurulan Kapadokya’nın merkezi olan Kayseri Makedonya, Selevkos, Roma, Bizans egemenliklerine girmiştir.

Gayserilice İsimlerin Söylenişi

Ahmet                            Aamet Derviş                             Devriş
Emine                            İmine
Fatma                            Fadime
Fatma abla                     Fadimabba
Fatma Hala                     Fadimaala
Fehmi                             Feemi
Feride                             Firide
Hacı Ahmet                     Hacaamed
Hacı Ali                          Haceli
Hacı Anne                       Hacanne
Hacı Hasan                     Hacaasan
Hacı Ömer                      Hacömer
Hatice                            Hatıca,Hatçe
Hatice Hanım                  Hatıcaanım
Hüseyin                          Üsüyün
İbrahim                           İbraam
İsmail                             İsmaal
Kezban                           Keziban
Mehmet                          Memet
Mustafa                          Mısdafa
Mustafa Amca                 Mısdafemmi
Reşit                              İreşit
Seyfi                              Siyfi
Şerife Hanım                   Şirifaanım 



Kayseri’nin Duaları

Allah emeğini zayitmesin 
Allah estiğimizi doldursun 
Allah kesenize Halilibraam berekatı virsin 
Allah ne muradın varsa virsin
Allah zihin açıklığı virsin 
Allahırast getire

Kayseri’nin Bedduaları

Ciğerinaap ila
Ciğerinde ot bitsin
Ciğerine bit düşesice
Ciğerine fitil işlesin
Ciğerine ingiler insin
Düdüğüne şiş hakılasıca
Eli golu büzülesice
Garartısı galksın 
Gıran giresiceler
Ilkı kesilesice
Ömrü kesilesice
Ömrü yaşı kesilip te yiğinniği yire gelesice
Töremiyesice

Hacıkılıç Camii, Kayseri



Hacı Kılıç Camii, Selçuklu devletinin son dönemlerinden kalma bir eser olarak 750 yılı aşan yaşına rağmen hala dimdik ayakta duran Hacı Kılıç Camii, taçkapısı ve mihrabındaki süslemelerle Kayseri’deki tarihi eserler arasında özgün bir yere sahiptir
Kayseri şehir merkezinde ve İstasyon Caddesi üzerindeki Hacı Kılıç Camii, Selçuklu döneminin önemli eserlerinden biridir Kayseri’nin sahip olduğu dini yapılar arasında önemli bir yeri bulunan Hacı Kılıç Camii; Selçuklu devletinin son dönemlerinde 647 (M 1249} tarihinde Ebu’l-Kâsım bin Ali Tûsî tarafından yaptırılmıştır

Hunat Hatun Camii, Kayseri



HUNAT HATUN CAMİİ

Alaeddin Keykubad’ın hanımı Mahperi Hatun, 1238 tarihinde yaptırmıştır. Kayseri’nin Selçuklularından günümüze gelen en büyük camiidir. Oturum alanı 2.203 metrekaredir. Caminin Batı cephesindeki ana giriş kapısı şaheser bir arabesk süsle donatılmıştır. Bunun üzerine de,
“Allah’ın mescidlerini ancak Allah’a ve Ahiret gününe iman eden, gereği üzere namaz kılan, zekat veren, Allah’tan başkasından korkmayan kimseler imar eder, onarır. İşte hidayet üzere bulunanlardan oldukları umulanlar bunlardır.” Mealindeki Ayet-i Kerime yazılıdır. Kitabesinde ise şöyle denilmektedir :
“Bu mübarek mescidin yapılmasını, Fetihler babası, dünya ve dinin yardımı ve emanı, Keykubad’ın oğlu, Keyhüsrev zamanında, yüksek mertebe sahibi zahide, saliha, dünya ve dini safvetti, hayırların öncüsü, büyük valide emretmiştir.”

Gülük Camii, Kayseri



KAYSERİ GÜLÜK CAMİİ

Kölük (Gülük) Camisi , Kayseri’de Düvenönü semtinde Gülük Mahallesi’nde bulunan Kölük (Gülük) Külliyesi cami ve medreseden meydana gelmiştir Yapı topluluğu XIII Yüzyıl Danişmendli eseri olup, Caminin kuzeydoğusundaki kapısının üzerinde bulunan kitabesinden bu yapıyı Kayseri Ulu Cami’sini onaran Muzaffereddin Mahmud’un kızı Adsız Elti Hatun tarafından 1211 tarihinde yaptırıldığı öğrenilmektedir  Kitabesinde şöyle denilmektedir:
”Bu binayı, Keyhüsrev’in oğlu, dünya ve dinin şerefi, fetihler sahibi, müminlerin emirinin ortağı, büyük Sultan Keykavus’un hakimiyeti zamanında, Allah’ın en zayıf kulu, iffetli kadın, Yağıbasan oğlu Mahmud’un kızı Atsuz Elti Hatun 607 yılında yaptırmıştır. ”

Kayseri Han Camii, Kayseri




13. yüzyılda Selçuklular döneminde inşa edilen yapının ilk yapılışında “cami” değil “han” olduğu düşüncesi ağır basmaktadır. Bu görüş, mimari planın Selçuklu han planları ile daha çok örtüşmesinden doğmuştur. Han Camii, kubbesiz fakat altı pencereli orta tonozun hakim olduğu iç mimarisiyle dikkat çeker.

Ulu Camii (Cami-i Kebir veya Sultan Camii), Kayseri



 KAYSERİ ULU CAMİİ (CAMİ-İ KEBİR veya SULTAN CAMİİ)

Kayseri şehir merkezinde olup, Kapalıçarşı’nın yanında yer almaktadır. Ulu Cami olarak bilinmekle beraber değişik kaynaklarda Cami-i Kebir veya Sultan Camii olarak da anılmaktadır
Kayseri’de Camii Kebir’i inşa ettiren Melik Mehmet Gazi, Danişmentlilerin hükümdarlarındandır , bu camiin kıble tarafındaki türbesinde ebedi istirahatgahındadır.

27 Temmuz 2010 Salı

Avgunlu Medresesi, Kayseri



 Gıyasiye ve Şifaiye Medreselerinin batı köşesindedir. Avgunlu Medresesi 13. yüzyıl Selçuklu eseridir. Dönemin en önemli medreselerinden birisi olduğu ifade edilmektedir. Ancak bugün kitabesi bulunamadığı için hakkında kesin bilgi yoktur. Giriş kapısı ile büyük eyvanının ayakta olduğu medrese, büyük bir ihtimalle 13. Asrın başlarında inşa edilmiştir. Giriş kapısının sağında medresenin inşasını sağlayan zatın türbesi vardır. Solunda ise bir küçük oda yer almaktadır. Karşıda iki kademe tonozlardan oluşan büyük eyvanı vardır. Eyvanın sağ
ve solunda da ders odaları bulunmaktadır. Diğer hücre odalar yakılmıştır. Vakıflar Bölge Müdürlüğü Medrese alanını duvarla çevirerek daha fazla tahribata uğramasını önlemiştir.

Gülük Medresesi, Kayseri



 Kendi adıyla anılan mahallenin girişinde yer alan Medrese, aynı adı taşıyan camiye üç kemerle bağlanmıştır. Küçük bir medresedir. Danişmentliler döneminde yaptırılan cami ve medreseden oluşan Gülük Külliyesi, Kayseri’de kendi adını taşıyan mahallede yer alır. İnşa tarihi kesin olarak bilinmemekle birlikte, 1211 yılında Sultan Mehmet Melik Gazi’nin yeğeni olan Yağıbasan Mahmut kızı Atsız Elti Hatun tarafından onartıldığı kitabesinde yazmaktadır. Kitabesi Cami giriş kapısının üzerindedir ve şöyle denilmektedir:
”Fetihlerin babası, din ve dünyanın izzeti, mü’minlerin emirinin kasiymi, Keyhilsrev’in oğlu büyük Sultan, Efendimiz Keykavus’un devleti zamanında, Allah’m kul1arının en zayıfı, Masum Hanım Yağıbasan’ın oğlu Mahmud’un kızı Atsuz Elti Hatıın tarafından Alemlerin Rabbının yolunda altıyüzdokuz senesinde imar edilmiştir.”
1334 tarihinde meydana gelen deprem sonucu hasar gören cami ve medrese bir kez daha onarım görmüştür. 1335 yılında Alemuddin oğlu Külek tarafından onartılmıştır ve cami bundan sonra onun adıyla anılmaya başlamıştır. Külek ismi günümüze Gülük olarak ulaşmıştır. (Asıl adı ”Gülük” değil, “Kölük” olup, “cesur” anlamına gelen eski bir Türk adıdır.)

Gıyasiye ve Şifaiye Medresesi(Çifte Medreseler), Kayseri



Medrese ve hastane bir arada bulunduğu için halk arasında “Çifte Medrese” olarak bilinen yapılar grubu, Giyaseddin Keyhüsrev tarafından yaptırıldığı için tarihi kayıtlarda Giyasiye Medresesi ve Şifaiyesi olarak anılmaktadır. Kitabesinde de belirtildiği gibi, I. Gıyaseddin Keyhüsrev?in kızkardeşi Gevher Nesibe Sultan adına inşa ettirdiği medrese ve hastane, Gevher Nesibe Sultan Medresesi ve Darüşşifası olarak da bilinir.
Kayseri il merkezinde Kocasinan ilçesi sınırlarında yer alır. Güzel bir çevre düzenlemesi ile Mimar Sinan parkında serbest fakat abidevi bir duruş sergilerler.

Kurşunlu Camii

Kursunlu Cami-1

KURŞUNLU CAMİİ

Kayserililer, Mimar Koca Sinan’ın eseri olması sebebiyle Kurşunlu Camiine ayrı bir değer verirler. Mimar Sinan Parkı içerisinde şehir meydanının hemen yakınlarında bulunan camiyi 1576 yılında, Ahmet Paşa yaptırmıştır. Ahmet Paşa, Şam beylerbeyi iken emekli olarak istanbul1a gelip yerleşen ve soyu Halid Bin Velid’e dayanan bir devlet adamıdır. Kendisine, Tomarza ve havalisi tahsis edilmiştir.
Caminin kubbesi ve üzerine kurşun döküldüğü için halk arasında, ”Kurşunlu Cami” diye tanınmaktadır. Dört büyük ayak üzerine oturan yüksekçe kubbesiyle merkezi bir mekana sahiptir. Kapısı kuzeydedir. Taç kapının portalindeki işlemeleri oldukça güzeldir. Kitabesinde,
”Şerh-i zilhicce’de urmuşsun anın bünyadın / Dilerim haşre kadar sahibine ola dua / Oldu ma’mur-u vilayet dedim ana tarih / Yapalı Kayseri’de Cami’in Ahmet Paşa.” Yazılıdır.
(Bu binanın temeli zilhicce ayında atıldı. Dilerim dünya durdukça sahibine dua edile. Bu tarihte bu şehir mamur oldu. Bunu Ahmet Paşa Kayseri’de yaptırdı.)
Meydanın batı kesimindeki Mimar Sinan Parkı içerisinde yer alan cami, halen hizmettedir.

Lale (Lala) Camii



LALE (LALA) CAMİİ

Lala Paşa Camii veya Lale Camii olarak bilinmektedir. Tipik bir Selçuklu dönemi eseridir. Kiçikapı Meydanı’nın hemen güneyinde, Kayseri lisesinin güney doğusunda bulunmaktadır. İnşa tarihi hakkında kesin ve aydınlatıcı bir bilgi yoktur.

Hacıkılıç Medresesi, Kayseri



HACIKILIÇ MEDRESESİ

Kayseri İstasyon Caddesi’nde Hacıkılıç Camii’nin bitişiğinde bulunan bu medrese, Selçukluların zayıflamaya başladığı bir dönemde inşa edilmiştir. Kitabesinde, ”Bu mübarek medresenin yapılmasında Keyhüsrev oğlu yüce Sultan, din ve dünyanın şeretli, fetihler sahibi Keykavus devrinde 647 (1249) yı1ında Zayıf kul Tuslu Ali Oğlu Ebu’l Kasım eliyle emretti” denilmektedir. Buna göre, inşa tarihi 1249 olmaktadır.

Hamidiye Medresesi, Kayseri




HAMİDİYE MEDRESESİ

Osmanlı padişalılarından 2. Abdulhamid’in talimatıyla, Develi’nin Şıhlı kasabasında yaptırılmıştır.
19. yüzyıl Osmanlı mimari özelliklerini taşıyan Medrese, döneminde eğitime hizmet vermiştir. Hala bu özelliğini kasaba ortaokulunun bünyesinde koruyarak sürdürmektedir. Kuzey cepheden girilen nervürlü bir portali, yüksek ve genişçedir. Ortada geniş bir avlu, kenarlarında odalar yer almaktadır. Portalin tam üzerinde ise iki katlı dıştan merdivenli bir bina vardır ve burası, dönemin hocalarının odası olarak kullanılmıştır.
Binayı Sultan Abdulhamid yaptırdığı için, ”Hamidiye Medresesi” olarak anılmaktadır. Medresenin inşâsı yedi sene sürmüş ve 1892 (H.1309) senesinde tamamlanmıştır. Medrese ilk açılışında 50 öğrenciyle eğitim ve öğretime başlamıştır. Medresenin bir dersânesi ve 24 hücresi olup, 350-400 kadar talebe yetişmiştir.

Hatuniye Medresesi, Kayseri




HATUNİYE MEDRESESİ

Hatuniye Medresesi, şehir merkezindeki Cami-i Kebir mahallesindedir. 835 H./ 1432 M. yılında, Dulkadiroğullarından Nasıreddin Mehmed tarafından yaptırılmıştır. Diğer adı Şamiler Medresesi’dir. Şamiler, aslında Şamlılar demektir. Bu ismin Dulkadirli Beyliğinin hakimiyet alanıyla ilgili olduğu sanılmaktadır.
İki eyvanlı Hatuniye Medresesi Anadolu’da Selçuklu medrese mimarisine uygun, simetrik planlı ve önündeki çeşmesiyle klasik hatlarını korumaktadır. Karamanlı medreseleriyle paralel bir gelişme gösterir. Medrese, Dulkadirlilerden Melik Nasırüddin Mehmed Bey tarafından 1431 – 1432 yıllarında yaptırılmıştır.
Müzedeki kitabesinde şöyle denilmektedir. ”Bu medreseyi, büyük emir hayır ve hasenat sahibi, Arap ve Acem’in sultanların sultanı, dünyada emirler sultanı, dünya ve dinin yardımcısı, saadetli emir Zeyneddin oğlu, merhum Halil oğlu Mehmed, Allah iktidar günlerini daim etsin. Müslümanları da o durdukça faydalandırsın. Sevabını umarak büyük şevval 835 (Haziran 1432) de yaptırdı.

Kayseri Hunad Medresesi ve Külliyesi, Kayseri




KAYSERİ HUNAD MEDRESESİ VE KÜLLİYESİ


Hunad Medresesini, Alaeddin Keykubad’ın hanımı Hunat Hatun yaptırmıştır. Cami, Türbe, hamamla birlikte bir külliye oluşturmaktadır. Medrese’de kitabe yoktur. Ancak, Hunat Hatun’un türbesine geçiş buradan olduğu için aynı tarihte yapıldığı kabul edilmektedir. Cami üzerindeki kitabe ise şöyledir:

”Bu mübarek caminin inşasını keykubad oğlu, yüce sultan, din ve dünyanın koruyucusu, fetihler sahibi, keyhüsrev devrinde şevva 1635 (Mayıs 1238) yılında, büyük alim ve kanaatkar, dünya ve dinin yüzakı, hayırlar fatihi Melike oğluna emretti. Allan onun yüce varlığını devamlı kılsın, gücünü artırsın. ”

Caminin doğu kapısındaki kitabede ise burasını

”Bu mübarek mescidin inşasını din ve dünyanın yüzakı Mahperi Hatun emretti ”

denilerek, yaptıranın hüviyeti açığa kavuşturulmaktadır.

Kayseri Köşk Medresesi, Kayseri



KAYSERİ KÖŞK MEDRESESİ

Köşk Medrese, Kayseri şehir merkezindeki Gültepe Mahallesi’nin Köşk Dağı mevkiindedir. Kayseri’nin güney doğusuna düşen bu medrese, bugün Askeri Garnizon alanı içerisindedir. Köşk Medrese, Anadolu’da kırk altı yıl kadar hüküm süren, başkentleri Sivas ile Kayseri olan Eratna Beyliği’nin kurucusu Alaaddin Eretna tarafından, eşi Melike Suli Paşa (Sulu Paşa) Hatun adına 1339 (Hicri 740) yılında inşa ettirilmiştir. Kitabesinde şöyle yazmaktadır:
   ”Bu binanm yapılmasını, yüce noyan dünyada emirler meliki Emir Eretna, adaleti artsın, muharrem 740 ( 1339) yılında eşi merhum Süli Paşa için, toprağı mübarek olsun, emretti.”

Sahabiye Medresesi, Kayseri



KAYSERİ SAHABİYE MEDRESESİ

Bu medrese 1267 yılında Sahibi Ali tarafından yaptırılmıştır. Şaheser bir tac kapıyla girilen medrese kare şeklindedir. Ortada açık bir avlu ve etrafında odalar sıralanmıştır. Kapı karşısında büyükçe bir eyvan, iki tarafında ise iki büyük ders odası vardır. Medresenin doğu ve batı cephesinde iki küçük eyvan bulunmaktadır.

Pervane Bey Medresesi, Kayseri

KAYSERİ PERVANE BEY MEDRESESİ Pervane Bey Medresesi’ne ait çok fazla kaynak bulunmamakla birlikte, Ahmet Nazif’in “Mirat-ı Kayseriyye” adlı eserinde de belirtildiği üzere medresenin Anadolu Selçuklu Devleti vezirlerinden Pervane4 Muineddin Süleyman tarafından
XIII. yüzyılın ikinci yarısında yaptırıldığı belirtilmektedir5. Mehmet Çayırdağ’ın
“Kayseri Tarihi Araştırmaları”6 adlı kitabında ise Ahmet Eflaki’nin “Menakibûlarifin” adlı eserinden medreseye ilişkin şöyle bir alıntı yapılmıştır:
“….. Ediplerin Sultanı Fahrettin Divdest rivayet etti ki: Muineddin Pervane,
Kayseri’de büyük bir medrese yapmıştı…..”
Medresenin yeri konusunda da farklı değerlendirmeler söz konusudur. “Kayseri ilinin Kazancılar Çarşısı’nda yeralan Pervane Bey Medresesi ile Eskiciler Çarşısı’ndaki Pervane Bey Mescid-i Şerifi adı geçenin cümle-i hayratından
olduğu gibi pervane tarım alanı da kendisinin malikanesinden madud7 idi”8 .
Medrese vakfının akarı olarak ise; Karaman Eyaleti’ne ait 565 numaralı ve 1500
tarihli tahrir defteri içindeki Kayseri Vakıflarına ait vakıf tahririnde medresenin
Kayseri merkezinde olduğu belirtilmiştir.

Seraceddin Medresesi, Kayseri



SERACEDDİN MEDRESESİ

Selçuklu vezirlerinden Seraceddin Bedri tarafından 1238 yılında inşa edilmiştir. Küçük bir medresedir. Giriş kapısının tam karşısında iç salon çapında eyvanı vardır. Eyvanın iki tarafında büyük odalar bulunmaktadır. Yine bu eyvanın sağ ve solunda iki küçük eyvan yer almakta ve bunları kapıya doğru sıralanan odalar takip etmektedir. Onarımı bitirildikten sonra çeşitli işlerle kiraya verilen medrese şimdi kitabevi olarak kullanılmaktadır.

Alaca Kümbet, Kayseri



ALACA KÜMBET

Kayseri Talas Caddesi’nde bulunan Alaca Kümbet’in kitabesinden Emir Cemaleddin bin Muhammed adına 1280 yılında yaptırıldığı öğrenilmiştir. Ancak, bu kitabenin bir bölümü tahrip olmuştur.
Alaca Kümbet kesme taştan, kare planlı olarak yapılmıştır. Üzeri taştan piramit şeklinde örtülüdür. Türbenin giriş kapısı kuzey yönünde olup, üzeri düz lentolu, mukarnaslı ve sivri alınlıklıdır. İç kısmın güneyi ile doğusunda sivri kemerli nişler, batı tarafında da dıştan çerçeve içerisine alınmış iki pencere bulunmaktadır. İç kısmında mihrap bulunmamaktadır.

Cafer Ali Kümbeti, Kayseri



CAFER ALİ KÜMBETİ

Kayseri il merkezinde Melikgazi Belediye Binasının karşısında bulunan Cafer Ali Kümbeti, XIII.yüzyılın sonlarında yapılmıştır.
Mescit olarak da kullanılan bu yapının altında bir mumyalık, üst kısmında ise dikdörtgen bir giriş odası ile sekizgen planlı mescit kısmı bulunmaktadır. Kare kaideden sekizgen bir kaideye geçen bu kümbetin üzeri sekizgen taş bir külahla örtülüdür. Kesme taştan yapılmış olan bu kümbet oldukça sade görünümdedir. Giriş kapısı geometrik işlemelerle bezelidir. Bu kapı derinliğine bir plan göstermektedir. Üzerine de Bakara Suresinden alınmış bir ayet yazılıdır. Kapının iç kısmında bir niş oluşturulmuş ve bunun üzeri mukarnaslı yarım kubbe ile örtülmüştür.

Çifte Kümbet, Kayseri




ÇİFTE KÜMBET

Kayseri Sivas Caddesi’nin sonunda bulunan bu kümbet Sultan I.Alaaddin Keykubat’ın eşi, Eyyubi Hükümdarı Melik Adil’in kızı Adile Hatun adına kızları tarafından 1247-1248 yılında yaptırılmıştır. Türbenin giriş kapısı üzerinde beş satırlık kitabesi bulunmaktadır. Bu kitabenin mealen anlamı şöyledir:
“Burası, Eyyuboğlu Melik Adil Ebu Bekir’in-Allah onların kabirlerini nurlu, ruhlarını ve kokularını güzel kokulu eylesin. Kızı uğur ve bereketlerin kaynağı, melikeler melikesi, dünya ve ahretin hatunu, üstün hasletlerin sahibi, zamanın Zübeydesi, dünyada kadınların efendisi, İslam’ın ve Müslümanların yüz akı, din ve dünyanın koruyucusu, takvâ sahibi, güzel ahlaklı, saadetli melikelerin şehitliğidir. Bunun yapılmasını muhterem kızları- Allah onları emellerine ulaştırsın ve hallerini güzel kılsın- h.645 (1247-1248) emretti”.

Döner Kümbet, Kayseri



DÖNER KÜMBET

Kayseri Talas yolu üzerinde bulunan türbe, Büyükşehir Belediyesi’nce yapılan parkın içerisinde olup, çevresindeki yapıların temizlenmesi ile ortaya çıkarılmıştır. Kayseri’deki Selçuklu eserlerinin en güzel örneklerinden olan bu türbe Prenses Şah Cihan Hatun adına 1276-1279 yıllarında yapılmıştır. Bu kümbete Döner Kümbet denilmesinin nedeni de eserin çok köşeli oluşundan kaynaklanmıştır.
Kayseri’deki Selçuklu eserlerinin en güzel örneklerinden olan Döner Kümbet, kitabesine göre Prenses Şah Cihan Hatun adına yaptırılmıştır. Kümbet kare bir kaide üzerine on iki köşeli bir gövdesi olup, tamamen kesme taştan, mukarnas kornişler üzerine konik külahla, içten ise silindirik mekan üzerine kubbe ile örtülüdür.
Yöredeki sarımtırak kesme taştan yapılmıştır. Kümbetin altında kare planlı bir mumyalık bulunmaktadır. Gövdenin oniki köşesi yuvarlak kemerli bölümlere ayrılmış ve her bir bölümün üzeri geometrik şekiller grifonlar ile kabartma olarak bezenmiştir. Kümbetin giriş kapısı basık kemerlidir.

Gevher Nesibe Hatun Kümbeti, Kayseri




GEVHER NESİBE HATUN KÜMBETİ

Medrese ve Şifahane olarak birbirine beraber yapılmış halk arasında Çifte Medrese veya günümüzde ise daha çok kitabede de geçtiği şekilde I. Gıyaseddin Keyhüsrev’in kız kardeşi Gevher Nesibe Sultan için yaptırılmasından dolayı Gevher Nesibe Sultan Medresesi ve Darüşşifası olarak bilinmektedir. Bu yapıların doğu tarafında şifahane, batı tarafındaki ise medresedir.
Kayseri’nin Yenice Mahallesi’nde bulunan Şifahiye Tıp Medresesi ve Gıyasiye Medresesi Anadolu Selçuklu Hükümdarı I. Gıyaseddin Keyhüsrev tarafından kız kardeşi Gevher Nesibe Sultan adına 1205–1206 yılında yaptırılmıştır.
Medrese bölümünde batı eyvanının hemen güneyindeki oda, plân değişikliğiyle türbe olarak ele alınmıştır. Doğu-batı yönde basık bir sekizgen planı vardır. Basık sekizgenliğinden ötürü güney – kuzey duvarı arası, doğu-batı duvarından 0.90 m. kadar daha uzundur. içten tromplu, dıştan da çokgen kasnağa oturan piramit bir çatı ile örtülüdür.

Hacip (Adsız) Kümbeti, Kayseri



HACİP (ADSIZ)KÜMBETİ


Kayseri Sahabiye Mahallesi’nde bulunan bu kümbetin kime ait olduğu kesinlik kazanamamıştır. Ancak, Hacip ismi, Selçuklular zamanında sarayda sultanın kapıcılığı ile görevli memura verilen bir isimdir. Bu türbenin de XII.yüzyılda bu görevdeki birisine ait olduğu sanılmaktadır.
XII.yüzyıl Selçuklu kümbetleri üslubundaki bu kümbet, altıgen planlı olup, kesme taştan yapılmıştır. Günümüze harap bir durumda gelmiş, duvarları üzerinde birer dikdörtgen penceresi olduğu anlaşılmaktadır. Türbenin saçak altını çeviren yazı frizi çoğunlukla tahrip olmuştur. Üst örtüsü bulunmamakla beraber bunun da konik bir çatı ile örtülü olduğu sanılmaktadır.

Han Kümbeti, Kayseri



HAN KÜMBETİ

Kayseri Talas Caddesi’nde Han Camisi’nin de güneyinde bulunan kümbet, XII.yüzyılda kesme taştan yapılmış, iki katlı, sekizgen planlı bir mezar anıtıdır. Kümbetin altında mumyalık kısmı kare planlı olup, girişi doğu yönündendir. İkinci katın sekizgen külahı altında, dış cephede, kümbeti çepeçevre dolaşan kitabesi bulunmaktadır. Bu kitabenin mealen anlamı şöyledir:

Hasbek Kadı Kümbeti, Kayseri



HASBEK KADI KÜMBETİ

Hasbek Kümbeti Kayseri il merkezinde, Hacı Saki Mahallesi’ndeki Hastane Caddesi üzerindedir. “Kadı Kümbeti” ve “Mesud Gülzar Kümbeti” olarak da bilinen Hasbek Kümbeti’nin kitabesinden anlaşıldığına göre, kümbet 1184-1185 tarihinde yapılmıştır.
Klasik Selçuklu kümbeti üslubunda, kesme taştan yapılan kümbetin üç satırlık kitabesi giriş kapısı üzerinde bulunmaktadır. Bu kitabede;
“Burası Aksaray’da h.580 (1184-1185) haksız yere öldürülen Nisan oğlu Ali’nin oğlu Mesud’un şehitliğidir. Allah Onu ve kendisini görenlere bütün Hz.Muhammed ümmetine rahmet eyleye” yazılıdır.
Kümbet kare kaide üzerine sekizgen bir plan göstermektedir. Üzeri de taştan sekizgen konik bir çatı ile örtülmüştür. Kümbetin cepheleri iki sıralı, kabartma, yuvarlak kemerlerle bölümlere ayrılmıştır. Bunların içerisine de mazgal pencereler açılmıştır. Giriş kapısı da oldukça sade ve yuvarlak kemerlidir. Kümbetin içerisindeki sandukalar günümüze gelememiştir.

Huand (Hunat, Mahperi) Hatun Kümbeti, Kayseri



HUAND (HUNAT) (MAHPERİ) HATUN KÜMBETİ

Kayseri il merkezinde, Kağnı Pazarı’nda Selçuklu Hükümdarı I.Alaaddin Keykubat’ın karısı Mahperi Hatun tarafından yaptırılan külliyenin bir bölümünü oluşturan bu türbe, külliye ile birlikte 1238 yılında yaptırılmıştır.
Huand Hatun Türbesi, Klasik Selçuklu üslubunda yapılmış olup, caminin kuzeybatı köşesinde medrese ile aradaki açıklığın ortasında yer almaktadır. Anıtsal Selçuklu mezar kümbeti olan bu yapıya medreseden eyvanın sağında bulunan dershane içerisindeki bir kapıdan girilmektedir. Dış cephesi oldukça süslü olan türbe kare şeklindeki bir kaide üzerine oturtulmuş kesme taştan sekiz cepheli bir yapıdır. Türbenin her iki yüzünde sivri kemerler olup, bunların iç tarafları kesme taştan düz olarak bırakılmış ve buralara birer pencere açılmıştır. Türbenin sekiz kenarına da üzerleri bezemeli birer bitişik sütun yerleştirilmiştir.

Sırçalı Kümbet, Kayseri




SIRÇALI KÜMBET

Kayseri il merkezinde Birinci Endüstri Meslek Lisesi bahçesinde bulunan Sırçalı Kümbet’in XIV.yüzyılın ortalarında yapıldığı sanılmaktadır.  Kesin inşa tarihi bilinmeyen esere “Sırçalı” denmesinin sebebi, yıkılmış bulunan külahının firuze çinilerle süslü olması veya saçak kornişi altında çini plaklarla kaplanmış bir yazı şeridinin bulunmasıdır.
Kümbet dört köşe bir kaide üzerine oturtulmuş olup, aynı zamanda yuvarlak planlı bir mescide ve mumyalık kısmına sahiptir. Kuzeydeki merdivenli bir girişteki basık kemerli kapısı oldukça sadedir. Girişin iki yanında sütunçeler bulunmaktadır. Giriş kapısı üzerine mermer bir kitabe konmuş ancak, bu kitabenin üzeri yazılmamıştır. Bu bakımdan kümbetin kime ait olduğu da kesinlik kazanamamıştır. Kümbet son derece muntazam kesme taşlardan yapılmış silindirik bir yapıdır. Giriş kapısı ve pencereleri bu yuvarlak kitle ile kaynaştırılmıştır. Giriş kapısı pencere çerçevelerinden daha yüksek tutulmuştur. Kümbetin sade silmeli üç penceresi vardır.

Kayseri Pastırması, Kayseri



PASTIRMANIN HİKAYESİ


Orta çağda yaşayan Romalılardan Avrupa’ya akın eden  Hun Türklerinin pastırmayı bir yiyecek maddesi olarak kullandıklarını öğreniyoruz yine Romalı bir yazar olan Waber Baldamus, Antalyalı Amianus MS 273-275 yıllarında yazmış olduğu eserinde Türklerin  et  ürünleri  ile ilgili yiyecek  alışkanlıklarından  bahsettiği bildirilmektedir.Bugün  bile Macar  müzelerinde sergilemekte  olan  Hunlara ait iki cepli  eyerlerinden öğreniyoruz ki  kurumuş  etler atın baldırına ve vücuduna değmemektedir. Orta Asya’dan batıya akın eden Türk Hun süvarilerinin  eyerlerinin çantalarını dolduran kuru et  konservesi,Anadolu’ya gelerek yerleşen  Oğuz Türklerin de pastırmacılığın bulunması ve günümüze kadar gelmesi bugün Orta Asya bozkırlarında yaşayan göçebe Türklerin sonbaharda  kışa hazırlık olarak tuzlu,kuru ve dumanlı et konserveleri yapmaları bu sanatın orta Asya dan  geldiğini göstermektedir.

Pastırma (şiir)


PASTIRMA

Şu beş bahrattır bizce mûteber
Çemen, tarçın, kimyon, sarımsak, biber
LOKMAN’ın ruhundan getirir haber
Eti, tuzu cemi tümü pastırma
Bunlar macun olur kıvama girer
Usta bunu etin yüzüne sürer
Satışa arz olur kıymete biner
Dilde destan olur gezer pastırma
Tarihin bilen yok uzun aşama
Baharatı iştah verir yaşama
Kahvaltıda Ağa, Beye, Paşama
Eşe dosta ikram olur pastırma
Kimyanın ilminden terbiye alır
Uzun müddet cerde asılı kalır
Yüzüme baktıkça canımı alır
Kış günleri hekim olur pastırma
Kuşgömünden olur bunun âlâsı
Yumurtayla olur güzel tavası
Bağdaş kurup seni yesem doyası
Çemenlerin iştah açar pastırma
               Allı gelin gibi vitrinin süsü
Olursa etleri, ah birde besi
Mübareğin pek hoş olur pidesi
Lezzetine doyum olmaz pastırma
                                 *Erciyes dergisi / Recep Çalkaner
Umarım “Aslan Gayserilim” lakaplı Recep Bey’in şiirini beğenirsiniz.

Erciyes Dağı, Kayseri



Erciyes Dağı

Erciyes Dağı, 3.917 m. yüksekliği Türkiye’nin Kayseri ilinin sembollerinden olmuş dağ.
Sönmüş bir “küme volkan” olan dağdaki volkanik patlamaların 30 milyon yıl önce başladığı, Erciyes’ten çıkan küllerin rüzgârla kilometrelerce uzaklara taşınarak, Hasan Dağı ile birlikte, Kapadokya bölgesindeki peri bacalarını oluşturduğu düşünülmektedir. Yüksek kısımları her mevsim karla kaplı olan Erciyes’in kuzeyinde bir kilometre uzunluğunda dağ buzulu vardır. Ayrıca dağın doruğunda bulunan, Bizans rahiplerinin inzivaya çekildiği mağaralar, kötü hava şartlarında dağcılar için sığınak olmaktadır.
Dağcılık ve kış sporlarında Türkiye’nin belli başlı merkezlerinden olan Erciyes, Kayseri’nin 30 km. güneyinde yer alır. Erciyes kayak pisti dünyanın en iyi kayak pistlerindendir.
Konumu Enlem: 38° 52′ 0″ Kuzey Boylam: 35° 58′ 0″ Doğu
Genel özellikleri Türkiye’nin en yüksek dağlarından olan Erciyes, Kayseri İli ’nin güneybatısında tek kütle olarak yükselir. Erciyes’in doruğu genel görünümü ile bir kubbeyi andırır. Sel yatakları ile derin biçimde yarılmış, yer yer üst üste kubbelerden ve sırtlardan oluşmuş doruklarında, kabaca doğu-batı doğrultulu bir sağrı uzanmakta ve bu sağrı üzerinde iki tepe bulunmaktadır. Bunlardan biri olan 3917 m. yükseklikteki Büyük Erciyes, aynı zamanda dağın doruğunu oluşturur. İkinci tepeyse bunun batısında yer alan Safrakaya tepesi ya da Küçük Erciyes ’tir (2700 m.).

Kapuzbaşı Şelalesi, Yahyalı, Kayseri


Yahyalı ilçesine yaklaşık 80 Km uzaklıkta bulunan Hacer ormanları 18 bin hektar alanı kapsamakta ve Yahyalı Orman İşletme Müdürlüğüne bağlı ormanlardır.
Orta Toroslar üzerinde bulunan Demirkazık dağının güney ve doğuya uzanan kolları üzerinde yer alan bu ormanlar, Zamantı ırmağı istikametine uzanan 600-2000 m rakımlarında sürekli kar mıntıkası halindedir.
Yedi göller adı ile bilinen mevkide irili ufaklı yedi adet göl bulunmaktadır. Yahyalı’ya 80 km uzaklıkta bulunan bu göllerin en büyüğü Direk gölüdür. 3150 m rakımda yer alan göllerin derinliği bilinmemekle beraber, bu göller kar ve buzul suları ile beslenmektedir.
Yedi göllerden yaklaşık 10 km doğuda bulunan Soğukpınar ise 1700 m rakıma sahiptir. Buradaki ormanlık alan ise 687 Ha civarındadır.
Kapuzbaşı şelalelerinin bulunduğu mevkii ile Soğukpınar arası 18 km’dir. Kapuzbaşı şelaleleri, Yahyalı ilçesinin Küçükçakır köyünün kuzeyinde bulunan Ensenin tepesinde yer almaktadır. Yahyalı’ya 55-65 km uzaklıktadır ve ulaşım iki ayrı yoldan sağlanmaktadır. Yollardan birisi Yahyalı-Dikme-Çamlıca-Ulupınar-Kapuzbaşı güzergahıdır. Bu yol 65 km’dir. Diğeri ise Yahyalı-Dikme-Delialiuşağı-Yeşilköy-Balcıçakırı-Kapuzbaşı güzergahıdır. Bu yol ise 55 km’dir.

Kayseri'nin Coğrafi Yapısı


Kayseri, İç Anadolu’nun güney bölümü ile Toros Dağlarının birbirine yaklaştığı bir yerde, Orta Kızılırmak bölümünde yer alır. 37 derece 45 dakika ile 38 derece 18 dakika kuzey enlemleri ve 34 derece 56 dakika ile 36 derece 58 dakika doğu boylamları arasında bulunmaktadır. Doğu ve kuzeydoğusu Sivas, kuzeyi Yozgat, batısı Nevşehir, güneybatısı Niğde, güneyi ise Adana ve Kahramanmaraş İlleri ile çevrilidir.
Kayseri İlinin birçok yerinde bozkır iklimi özellikleri vardır. Yazlar sıcak ve kurak, kışlar soğuk ve kar yağışlıdır. Yüksek yerlerde ise yayla iklimi hüküm sürer.
İlin en önemli ve en yüksek dağı 3916 metre yüksekliğindeki Erciyes Dağıdır. Erciyes Dağı, göğsünde ve eteklerinde birçok tali volkan tepelerinin bulunduğu sönmüş bir küme volkandır. Dağcılık sporu ve kış turizmi açısından önemli bir yeri vardır.

Bünyan İlçesi Tarihi ve Coğrafi Yapısı, Kayseri


İlçe yakınlarında ve bağlı köylerde mevcut mağaralar ve kalıntılardan, bu yöre yerleşiminin M.Ö.4000-1200 yıllarında Etiler’e kadar dayandığı anlaşılmaktadır. Bu yöre İran, Asur, Kapadokya ve Roma Kültürlerini yaşamış, Anadolu Selçuklu Devleti ile Türkleşmiştir.
Bölgedeki tarihi eserler Selçuklular zamanından kalmıştır. Bu eserler Merkez ve Büyük Bürüngüz Köyündeki camilerle, Sultanhanı ve Karadayı Köylerindeki kervansaraylardır. Bölge 1515 tarihinde Yavuz Sultan Selim tarafından Osmanlı Devleti topraklarına katılmıştır.
Önceleri “Sarımsaklı Karyesi” adını taşıyan ilçe, 1895 yılında Pınarbaşı ilçesinden ayrılarak “Bünyan-ı Hamit” adıyla ilçe olmuştur. “Bünyan” Arapça’da “yapı” anlamına gelmekte olup, “Bünyan-ı Hamit” de “Hamid’in Yapısı” anlamındadır.
1908 yılında Meşrutiyetin ilanı ile Abdülhamit tahtan indirilince ilçenin isminden “Hamit” kelimesi kaldırılmış, isim Bünyan olarak kalmıştır. Bünyan ilçe olmadan Sivas ilinin Pınarbaşı (Aziziye) ilçesine bağlı iken, 1908 yılında müstakil ilçe olmuştur. 1912 yılında Sivas ilinden ayrılarak Kayseri iline bağlanmıştır.
COĞRAFİ YAPI

Yedigöller, Yahyalı, Kayseri


Yahyalı ilçesine yaklaşık 80 Km uzaklıkta bulunan Hacer ormanları 18 bin hektar alanı kapsamakta ve Yahyalı Orman İşletme Müdürlüğüne bağlı ormanlardır.
Orta Toroslar üzerinde bulunan Demirkazık dağının güney ve doğuya uzanan kolları üzerinde yer alan bu ormanlar, Zamantı ırmağı istikametine uzanan 600-2000 m rakımlarında sürekli kar mıntıkası halindedir.
Yedi göller adı ile bilinen mevkide irili ufaklı yedi adet göl bulunmaktadır. Yahyalı’ya 80 km uzaklıkta bulunan bu göllerin en büyüğü Direk gölüdür. 3150 m rakımda yer alan göllerin derinliği bilinmemekle beraber, bu göller kar ve buzul suları ile beslenmektedir.

Alaeddin Eratna (?- 1352)


Alaeddin Eratna   (?- 1352)
Kayseri beyi Cafer Bey’in oğludur. Beyliği döneminde Kayseri’yi merkez yapmıştır. Kayseri ve civarında çeşitli eserler yaptırmıştır. Bugün “Köşk Medrese” diye anılan merdese onun eseridir.

Alaeddin Keykubat

Anadolu Selçukluları’nın 3. Hükümdarıdır. Selçuklu Hükümdarı Gıyaseddin Keyhüsrev’in oğludur. Doğum tarihi bilinmemekle beraber. 1186-1196 tarihleri arasındaki bir yılda doğduğu sanılmaktadır. Çocukluk ve gençliğinde iyi bir eğitim görmüştür.
Babası’nın büyük oğlu İzzeddin Keykavus’a tahtı bırakmasından sonra, onunla bir1ikte Selçuklu beyliklerinin topraklarında maceralı bir hayat yaşadı. Kardeşiyle taht kavgasına girdi ve 1211 yılında yanına aldığı bazı beylerle birlikte Kayseri üzerine yürüdü. Ancak, kardeşini tahtından indirmeyi başaramadı. Ağabeyi İzzettin Keykavus 1220 yılında vefat ederken tahtın Alaeddin Keykubad’a verilmesini vasiyet etti. Kendisi bu sırada Kezirbert kalesinde hapiste bulunuyordu. Vasiyet üzerine hapisten çıkarıldı ve büyük bir törenle Kayseriye getirtilip tahta oturtuldu.
Alaeddin Keykubad, çok zeki, çalışkan ve dindar birisiydi. Atabeyi Celaleddin Karatay, onun hakkında şunları anlatmaktadır : ”on sekiz sene Sultanın hizmetinde bulundum. Gecenin üçte birinden fazlasını uykuda geçirdiğimi hatırlamıyorum. Bilakis onu geceleri Kur’an-ı Kerim okumak, namaz kılmak, dua etmek ve çalışmakla meşgul görürdüm.”

Ali Saib Paşa (?-1891)


Ali Saib Paşa   (?-1891)

Asker. Talas’ta doğdu. İlköğrenimini Kayseri’de yaptı. 1851’de Harp Okulu’nu bitirdi. Kurmay yüzbaşı olarak orduya katıldı. Çeşitli birliklerde görev aldı, kısa sürede müşir rütbesine yükseldi. Vidin kalesi komutanlığı, Manastır ve İşkodra valilikleri yaptı.
1875’te seraskerliğe getirild, ancak başarısız görülerek Tophane Müşirliği’ne atandı. Yunan Sınır Komisyonu’nda görevlendirildi. 1884’te yeniden seraskerliğe getirildi. II.Abdülhamid’e karşı komplo düzenlediği öne sürülerek göz hapsine alındı (1891). Aynı yıl öldü.

Davud-u Kayseri

Davud-u Kayseri 1258 veya 1261 yılları civarında Kayseri’de doğdu. Kayseri’nin o dönemde Selçuklu ilim ve kültür hayatındaki yeri oldukça iyiydi. Burada dönemin tanınmış alimlerinden Kadı Siracettin El-EL”ümrevi’den dersler aldı.. Onun Konya’ya tayin edilmesinden sonra burada diğer hocalardan eğitim gördü.
Davud’u Kayseri, kendisini yetiştirdikten sonra Kahire’ye gitti. Bir süre burada da eğitim gördü. Dört yıl kadar kaldığı Kahire’den Kayseri’ye döndü. Hatta ilim aşkı ve çabası, Onu dönemin şöhretli alimi EI-Kaşani ile görüşmek için İran yol1arına düşürdü. Orada ondan tasavvuf dersleri aldı. Böylece Din ilimlerinde hem de dünya ilimlerinde büyük şöhret oldu. Konya, Aksaray ve Bursa’ya gitti. Yazdığı ”Matla’u hususi’ l Kelim filmaani Fususi’ l Hikem” adlı eseriyle Osmanlı Padişahı Orhan Gazi’ye kadar ulaştı. Davudu Kayseri Nihayet-ül Beyan fi drayetizzaman adlı eserini de bitirdikten sonra şöhreti Anadolu sınırlarının dışına taşmaya başladı. Bunun üzerine 1336 yılında Orhan Gazi kendisini İznik’e çağırdı. Günlük 30 akçe maaşla burada kurduğu Osmanlıların ilk medresesine Başmüderris tayin edildi. 15 yıl süreyle çalıştığı bu medresesinin sistemini kurdu. Böylece osmanlılarda medrese eğitiminin temeli fiziki olarak Orhan Gazi, ilmi olarak da Davud-u Kayseri tarafından atılmış oldu.

Gevher Nesibe Hatun


Doğum ve ölüm tarihleri bilinmemektedir. 2. Kılıçarslan’ın kızı olduğu, adına ağabeyi Gıyaseddin Keyhüsrev’in Şifaiye Gıyasiye medresesini yaptırdığı ifade edilmektedir. Bazı kaynaklarda, kendisine talip olan bir ordu kumandanına, 1. Gıyaseddin Keyhüsrev, vermek İstemez. Israrlar artınca, kumandanı savaşa gönderir. Savaşta galip gelmesi halinde, bu evliliğe izin vereceğini bildirir. Cepheye giden Kumandan, savaşı kazanır ama yaralı olarak döner ve bir süre sonra da ölür. Gevher Nesibe de, Genç kumandanı istediği için, bu olay üzerine büyük üzüntü duyar ve hastalanır. Hastalığı içİn yapılan bütün tedaviler netice vermez, ölümü yaklaşınca ağabeyi Gıyaseddin Keyhüsrev yaptığının pişmanlığı içerisinde vasiyetini sorar. Gevher Nesibe Hatun’da ”öyle bir bimarhane (hastahane ) yapasınız ki, hem sözlüm kumandanın yaralarını, hem de benim gönül yaramı çekecek olanları tedavi etsin..” şeklinde konuşur. Bilahare, Gevher Nesibe, vefat eder. Ağabeyi, onun vasiyeti üzerine hatırasına meşhur ”Şifaiye Gıyasiye” medresesini inşa ettirir. Gevher Nesibe Hatun, medrese içerisinde yer alan Türbeye defnedilir. 12. Asırda yaşayan Gevher Nesibe’nin özellikle tarihi ve ilmi değeri çok yüksek olan bir eserin yapımını vasiyet etmesi, kendisinin sahip olduğu İleri görüşlülüğün çok önemli bir örneğidir. Onu yücelten yanı da burasıdır. Adına inşa edilen eserler, 1205 tarihinde tamamlandığına göre,, Gevher Nesibe bu tarihten önce yaşayıp vefat etmiş olmalıdır.

Kadı Burhaneddin ( 23.09.1343)- (07.10.1397)


1344 yılındaKayseri’de doğdu. Asıl adı Burhaneddin Ahmed’dir. Babası, zamanın Kayseri kadısıdır. İlköğrenimini babasından aldı. Babasıyla birlikte gittiği Mısır’da İslâmî ilimler, astronomi ve tıp öğrenimi gördü. 19 yaşında hacca gitti. Babasının yerine Kayseri kadılığına getirildi. Kayseri’de hüküm süren Eretnaoğullarına vezirlik yaptı. Sivas’ta sultanlığını ilan etti. 18 yıl hükümdarlık yaptı.1398 yılında Akkoyunlular’la giriştiği mücadelede pusuya düşürülerek Sivas surları önünde başı kesilerek öldürüldü.

ESERLERİ
 
Azerî lehçesiyle yazdığı şiirlerinin toplandığı Dîvân’ı Türk Dil Kurumu tarafından bastırıldı (1944).

Kayserili Ahmed Paşa (1796-1878)


Denizci ve devlet adamı. İstanbul’da er olarak donanmaya girdi, subay oldu. Sisam, Trablusgarp ve Mısır’daki çalışmalarıyla riyale (günümüzde tümamiral), 1845’te patrona (koramiral) ve daha sonra da kapudaneliğe (oramiral) yükseldi. Kırım Savaşı’nda Mahmudiye gemisinden Karadeniz Türk Filosu’na komuta etti. Vezirlik rütbesi aldı. Akdeniz Adaları, İzmir, Sayda ve Yanya valiliklerinde bulundu.
İki kez bahriye nazırı oldu. Valiliklerde bulundu. Abdülaziz’i tahttan indirme eylemine katıldı. V.Murad döneminde Kaptan-ı Derya II.Abdülhamid döneminde de meclis-i Hass-ı Vükela’ya memur oldu. 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı yüzünden Tuna valiliğine getirilerek İstanbul’dan uzaklaştırıldı. Bir süre de Ruscuk komutanı olarak görev yaptı.

Hunat Hatun (Mahperi Hatun)


Hunat Külliyesi’nin kurucusu olan ve doğum tarihi bilinmeyen Hunat Hatun, Selçuklu Hükümdarı I. Alaeddin Keykubat’ın karısı ve II. Gıyaseddin Keyhusrev’in annesidir.
Zamanında büyük bir nüfuz ve otorite sağlayan Hunat Hatun, güzelliğinin yanında son derece narin ve kültürlü, cömert ve geniş kalpli, ilim-irfan sahibi ve hayırsever bir kimse oarak tanınmıştır.
Bu meziyetlerinden dolayı kendisine, bilgin, büyük anlamına gelen “Huvand-Hondi-Hunat” ismi verilmiştir. Prenses, sultan, hanım payesini vermek için de Hunat ismine “Hatun” eklenmiştir.

Kayserili Mehmed Ağa


Mimar. Öğrenimini bitirdikten sonra hassa Mimarları ocağı’na girdi. III.Ahmed döneminde Hassa başmimarı oldu. Kısa bir süre sonra bu görevden alındı, ancak yeniden getirildiği bu görevi 31 yıl sürdü. Lale Devri’nin pek çok yapım ve onarım çalışmalarına katıldı, büyük ün kazandı. “Sadâbâd” mimarı olarak anılan Mehmed Ağa’nın İstanbul’da ve Osmanlı İmparatorluğu’nun çeşitli yerlerinde pek çok yapıtı vardır. Bir çoğunun yapımına bizzat katılmıştır.
Yapıtlarından başlıcaları:
Kasr-ı Hümayun (Hurremabad Karyesi),
Mîriahur kasrı ve Çeşme (Sadâbâd yakını),
Yıldız Dede tekkesi ve Camisi (Bahçekapı),
III.Ahmed çeşmeleri (Üsküdar ve Sultanahmet),
Azapkapı Çeşmesi,
Bereketzade Çeşmesi (Kuledibi),
Tophane Çeşmesi, Sukemerleri.

Mehmed Raşid Efendi


Mehmed Raşid Efendi   (1753-? )

Kayseri merkeze bağlı Ispıdın köyünde doğdu. İstanbul’da medrese eğitiminden sonra Sarayda devlet hizmetine girdi. 1796 yılında Kayseri’de bir kütüphane kurdu ve 933 adet seçme eser bağışladı. Bu kütüphane bugün de kendi ismiyle Cami-i Kebir yanında hizmet vermektedir.

Melik Gazi


Melik Gazi ya da Emir Gazi (ö. 1134) Danişmendliler’in ikinci hükümdarıdır, kurucusu Danişmend Gazi’nin oğludur. Bazan Emir Gümüştekin Gazi, Melik Gümüştekin Gazi veya Melik Mehmet Gazi adlarıyla da tanınmıştır.
Melik Gazi 1086 tarihinde, Kayseri’nin fethini gerçekleştirerek “Kayseri Fatihi” unvanını almış ve 13 Muharrem 1636 tarihli Şer-i Mahkeme Sicili’nde kayıtlı Padişah fermanı ile bu fetih ve unvan tasdik edilmiştir.
Kayseri’nin fetih başarısından dolayı Halifelik makamınca kendisine “Melik” unvanı verilmiştir.
Melik Gazi, Kayseri’de kendi ismi ile anılan ve eşi tarafından yaptırılan Melikgazi Türbesinde yatmaktadır.

Melik Muhammed Gazi



Melik Muhammed Gazi

Kayseri’de kendi adına inşa ettirdiği medresenin avlusundaki türbesine defnedilmiştir. Kayseri halkı tarafından “Sultan Camii”, “Ulu Cami” ya da “Cami-i Kebir” diye bilinen eser Melik Muhammed Gâzi tarafından yaptırılmıştır.

Mimar Sinan (1489 – 1588)


Türk, mimar. Dünyanın en büyük yapı sanatçılarından biridir. Kayseri’nin Ağırnas köyünde doğdu, 17 Temmuz 1588′de İstanbul’da öldü. Doğum tarihi kesin değildir. Ailesine ve yaşamına ilişkin kimi zaman yetersiz ve çelişkili bilgiler, çağdaşı Sâi Mustafa Çelebi’nin onun ağzından yazdıklarına, mimarbaşı olduğu dönemden kalan yazışmalara, kendi vakfiyesine ve yazarı bilinmeyen belge ve kitaplara dayanmaktadır. Kaynaklara göre Sinan, I. Selim (Yavuz) padişah olduktan sonra başlatılan ve Rumeli’de olduğu gibi Anadolu’dan da asker devşirmeyi öngören yeni bir uygulama uyarınca 1512′de devşirilerek İstanbul’a getirildi. Orduya asker yetiştiren Acemi Oğlanlar Ocağı’na verildi, 1514′te Çaldıran Savaşı’nda 1516-1520 arasında da Mısır seferlerinde bulundu. İstanbul’a dönünce Yeniçeri Ocağı’na alındı.

İncili Çavuş (Mustafa Efendi)




16. asrın sonu ile 17 . Asrın başlarında yaşadı. Saray’da meddahlık yaptığı için üne ulaştı. Kendisinin hazır cevaplılığı, nükteleri ve hareketli kişiliği döneminde vazgeçilmez adam olmasına sebep oldu. Elçilik göreviyle İran’a gönderildiği de rivayet edilmektedir. İncili Çavuşla çeşitli bölgeler sahip çıkar. Kayseri’nin Travşın köyünde doğduğu rivayeti daha yaygındır.
Bunun için de Tomarza yakınındaki bu köyün adı İncili olarak değiştirilmiştir. Dönemin padişahından kendisine himmet istenmesi söylenince, köyüne su İstediği ve bunun da yerine getirilerek Travşın köyüne büyük çaplı su kanallarının yapıldığı söylenir. Kavuğundaki inci süsü taşıdığı için bu adı aldığı rivayet edilir. Asıl adı ise Mustafa’dır. İstanbul Edirne Kapı Mezarlığı’nda yatmaktadır. Mezar taşında H. 1 040 (M. 1630) ölüm tarihi olarak yazılmıştır.

İncili ile Padişah


Bir gün İncili Çavuş zamanın padişahına kırılır. Ortalıktan kaybolur. Her yerde aranmasına rağmen, bir türlü bulunamaz. Padişahın kendisinin nükteli sözlerine ve sohbetine ihtiyacı vardır ama İncili ortalarda görünmez. Padişah adamlarına İncili’yi bulmalarını emreder. Ama ne mümkün incili bulunamaz. Çünkü İncili Çavuş dağda bir Yörük çadırına gitmiş yörüğe yayıkçı (Turfan yayan) olarak çırak durmuştur.

Padişah İncili’yi kendi yöntemi ile bulmaya çalışır. Aklına bir formül gelir. Bir altın saban ile bir de altın boyunduruk (öküzleri tarlada çift sürerken birbirlerine yan yana durmasını sağlayan ve saban ı çekmeye yarayan ağaçtan bir alet) yaptırır, şehrin en işlek yerine koyar, başına da iki adam koyup “Altından yapılmış bu saban ve boyunduruğa halkın fiyat belirlemesini sağlayın. Kim buna fiyat belirlerse onu yakalayın. O ya incilidir ya da onun yerini bilen biridir” der.

Müftü Mesud Efendi (?-1892)


Müftü Mesud Efendi   (?-1892)
Ağırnas köyünde dünyaya geldi. Kayseri müftülüğünde bulundu. İlmî başarısı üzerine İstanbul’a çağrıldı. “Mecelle Cemiyeti”ne katkılarda bulundu. Hukuk alanındaki çalışmaları “Mir’at-ı Mecelle” ismiyle kitaplaştırıldı.

Seyyid Burhaneddin


Ahmet Eflaki’nin “Ariflerin Menkıbeleri” isimli eserinde asıl isminin Hüseyin olup, 1165 yılında Özbekistan’ın Tirmiz kentinde doğduğu ifade edilmektedir. Mevlana Celalleddin Rumi’nin hocasıdır. 9 yıl boyunca Konya’da Mevlana’nın hocalığını yapmış ve Konya’ya geçmeden önce 2 ay Kayseri’de kalmıştır.

Aşık Seyrani



Türk Halk Edebiyatı’nın zirve isimlerinden biri olan Develi’li (Everek’li) Seyrani’nin doğum tarihi kesin değildir. 1800 veya 1807 yılında doğduğuna dair kayıtlar vardır. Bugün Kayseri ilinin en büyük ilçesi olan o yıllarda Everek adıyla bilinen Develi’de doğmuştur. Asıl adı Mehmet’tir.

İncili Çavuş ve Dengesiz Misafir


DENGESİZ MİSAFİR
Bir gün bizim incili çavuşun memleketinden tanıdığı birisi İncili’ye misafir olur. Tabi İncili saraydadır. Olacak ya o gün de İncili’nin sarayda vezir vüzera ile sohbet toplantısı vardır. İncili misafiri şöyle bir süzer ve misafirin biraz geveze ve dengesiz olduğunu görür, toplantıya götürmek istemez. Tabi kendisi de gitmez ama toplantılar. İncili olmazsa tatsız olur. Hani kambersiz düğün mü olur derler ya işte bu da öyle. Hemen İncili’ye Padişah adam gönderir ve hemen toplantıya gelmesini söyler. Gelen adama “Benim bugün misafirim var. Beni mazur görsünler ben gelemeyeceğim” der. Adam gider hemen geri gelir, “Misafirini de alıp gelsin dediler efendim”der mecbur kalır gitmeye ama misafire de güvenemez.

Ahmet Gazi Ayhan



5 mart 1921 yilinda Kayseri’nin Endürlük köyünde dogmustur. Babasi Mehmet öldügünde henüz 3 yasinda olan Ayhan, annesi Hanimin’in köyü Akçakaya’da büyümüs ve ilkokul tahsilini Zencidere’de yapmistir. Bu okulda kilise orgunu kendi kendine çalmayi ögrenerek orgtan çikan ulvi sesten son derece haz duymus ve bu durum onun ilk defa müzikle de tanismasi olmustur.
Ailenin tek çocugu olan Ayhan, ilkokulda iken hem okumus hem de üvey babasinin bakkalinda çalismistir. hayatinin en acimasiz ve zor yillarini çocukluk yillarinda yasayan Ayhan, 9-10 yaslarindayken, komsulari olan Haci Ömer Sabanci emmisinin onu da diger büyükleri gibi çalismaya Adana’ya göndermesiyle devam eder. Çirçir fabrikasinda balya basarken, balyadan arasinda sikisir onu kimse fark edemez, kendine yol açarak balyadan kurtulmayi basaran Ayhan o telasla ve korkuyla solugu Kayseri de alir. Firin çirakliginda, saat tamirciliginde ve daha birçok isler dede çalismis olan sanatçinin asil mesleginin marangozluk olmasi kendi sazini kendisinin yapmasina da olanak saglamistir. Makine aksaminda da anlayan sanatçinin dikis dikmeye kadar her türlü is elinden gelirmis II. cihan harbi dolayisiyla Kahramanmaras ve Konya’da 4 sene askerlik yapan Ayhan bu sebepten dolayi Konya tavrinin tüm türkülerini asillari kadar güzel söyler ve yorumlamistir. Askerlik dönüsü demiryollari marangoz atölyesi’nde çalismistir.

26 Temmuz 2010 Pazartesi

Osman Numan Baranus


1930 yılında Kayseri’nin Pınarbaşı ilçesinde doğdu ve 5 Ağustos 2005 tarihinde Karacaahmet Huzurevi’nde vefat etti. Asıl adı, Osman Nuri Doğan idi, fakat  ismini şairane olan Osman Numan Baranus ile değiştirdi. Artık kendisi gibi ismi de bir şiir idi. Osman Numan Baranus ile ne yazık ki şahsen tanışma şansımız olmadı. Onun şiiriyle ilk defa 1990 yılında, Cumhuriyet Dönemi Türk Şiirinde Divan Şiiri Etkileri adlı yapısalcı yüksek lisans tezimizi hazırlarken tanıştım. Cumhuriyet Dönemi Türk Şiirinde Divan Şiiri Motif ve Mazmunları adlı içerikçi doktora tezimde de onun şiirinden bol bol yararlandım. Bu tanışıklık o günden bugüne sürüp geldi. Türk şiiri ile tasavvufta birer okul olmuş insanlarla ilgili yapmış olduğum çalışmalarda onun şiirini daha yakından inceleme, yorumlama ve eleştirme fırsatı yakaladım.

Hüseyin Cömert (1946- )



Yönetici, araştırmacı ve yazar. Kayseri’de doğdu. İlk ve ortaöğrenimini Gazi Kasabası’nda, Liseyi 1965’te Kayseri Lisesi’nde tamamladı. Yükseköğrenimini Selçuk Eğitim Enstitüsü (1965) nde tamamladı. Kayseri Öğretmen Okulu, Eğitim Enstitüsü, Fevzi çakmak Lisesi, Atatürk Sağlık Meslek Lisesi’nde öğretmenlik yaptı. Kayseri İl Kültür Müdürlüğü görevinin ardından Erciyes Üniversitesi İdari kadrosunda görev aldı. Özellikle Türk folkloru, Kayseri folkloru ve tarihi üzerinde araştırmaları bulunmaktadır.
Eserlerinden başlıcaları:

Kayseri Meşhurları (Ahmet Nazif’ten düzenleme),
K ayseri ve Yöresi Ağıtları (Emir Kalkan’dan düzenleme),
Çanakkale’den Hicaz’a (Hidayet Özkök’ten düzenleme), XIV.Yüzyıl Başlarında Kayseri (Mehmet İnbaşı’ndan düzenleme).

Mehmet Çağlıkasap (1945- )




Yazar, şair. Öğrenimini tamamlayamadan basımevi işçisi olarak çalışmaya başladı.
lk şiiri Filiz dergisinde yayımlandı (1969). Kayseri’de arkadaşlarıyla Ozanca (1976) ve Hakimiyet Sanat (1976) dergilerini çıkardı. Yazı ve şiirleri Ozanca, hakimiyet sanat, varlık, Dönemeç, Saçak, Türkiye ve yazıları, Edebiyat Cephesi dergilerinde yayımlandı. Önceleri şiirlerinde insanın doğal olgular karşısındaki umarsızlığını işledi, daha sonra toplumcu gerçekçi bir çizgiye ulaşmaya çalıştı.
Eserlerinden bazıları:
İçimdeki şeytan (1974),
Yorgun (1976),
Bir Sevdaya Yürümek (1981).

Mehmet Yazar




1936 yılında Kayseri’de doğdu. İlk, orta ve lise öğrenimini Kayseri’de yaptı. 1960 yılında İstanbul Teknik Üniversitesi’nden Makine Yüksek Mühendisi olarak mezun oldu. 1960-1962 yıllarında askerlik hizmetini Yedek Subay olarak tamamladı. Askerlik hizmetinin ardından Makine Kimya Endüstrisi Kurumu’na girerek 1965 yılına kadar İmalat Müdürü olarak çalıştı. Aynı yıl memuriyetten ayrılarak serbest çalışmaya başladı.
1978 yılında Ankara Sanayi Odası Başkanlığı’na, 1979 yılında ise Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği Başkanlığı’na seçildi. 1985 yılında TOBB Başkanlığından istifa ederek politikaya atıldı. 1987 Genel Seçimlerinde Anavatan Partisinden Kayseri Milletvekili seçildi. 9 Kasım 1989’da AKBULUT Hükümetinde Devlet Bakanlığına getirildi. 1 Mart 1991’de yine aynı hükümette Milli Savunma Bakanlığı görevini üstlendi.
Dönem sonunda aktif politikadan çekilerek, “Sema Yazar Gençlik Vakfı”nı kurdu. Halen bu vakfın Kurucu Onursal Başkanı olarak hizmet vermektedir..

Şevki Çobanoğlu



Araştırmacı-yazar ve şair. 3 Nisan 1953, Taşlık Köyü/Özvatan/Kayseri doğumlu. İlkokulu köyünde (1964) , Ortaokulu Özvatan ilçesinde (1971) tamamladı. Nevşehir Ticaret Lisesi’nden (1974) mezun oldu. Adana İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi İşletme Fakültesi Maliye ve Muhasebe Bölümü’nü (1980) bitirdi.
Çalışma hayatına 1974 yılında başladı. Çeşitli firmalarda muhasebeci, muhasebe müdürlüğü ve yönetici olarak çalıştı. Libya ve Suudi Arabistan’da Türk inşaat firmalarında iki yıl kadar muhasebecilik yaptı (1983-1985) . Bir süre de serbest ticaretle uğraştı (1986-1988/1997-2001) .

Ali Dündar




Ali Dündar, bir Köy Enstitülüdür. 1 Eylül 1924′te halen ilçe merkezi Akkışla’da doğdu. İlköğrenimini aynı yerde, mesleksel öğrenimlerini Pazarören Köy Enstitüsünde ve Hasanoğlan Yüksek Köy Enstitüsünde yaptı. Daha sonra Türkiye ve Ortadoğu Amme İdaresi’ni ve Georgetown dil okulunu bitirdi. Milli Eğitim örgütü içinde öğretmen, yönetici ve denetmen olarak 26 yıl 11 ay çalıştıktan sonra 4 Ekim 1974′te kendi isteğiyle emekli oldu. Bir süre özel bir sanayi kuruluşunun genel müdürlüğünde ve Azot Sanayi Kurumu’nun denetçiliklerini yaptı; Birleşmiş Milletler Dernekleri Dünya Federasyonu’nun Türkiye şubesi sekreterliğinde bulundu. Atatürk’ün kurduğu Türk Dil Kurumu’nun üyesi de olan Ali Dündar, yazmaya Köy Enstitüsü yıllarında başladı. İlk yazısı İstanbul’da çıkan Köye Doğru dergisinde (1942) ve İ. H. Baltacıoğlu’nun yönettiği haftalık Yeni Adam gazetesinin 9 Temmuz 1942 gün 422. sayısında yayımlandı. Ondan sonra aynı dergilerde ve Köy Enstitüleri dergisinde, Yağmur ve Toprak, Mülkiye, Kaynak, Ülkü, Varlık, Türk Dili,Yeni Öğretmen, Şölen, Erciyes, Yeni Erciyes, Birlik, İlgaz, Öykü, Kemalist Ülkü, Damar vb. dergilerde, Ulus, Barış, İstiklal (Kayseri), Cumhuriyet vb. gazetelerde yazılar yazdı. Halen Türk Dili Dergisi (İstanbul), Çağdaş Türk Dili (Ankara) ve Abece (Ankara), Rumeli ve Anadolu Müdafa-i Hukuk (Antalya) dergilerinde ve Cumhuriyet gazetesinde yazılarını sürdürüyor. Siyaseten gaspedilen Türk Dil Kurumu’ndan ayrılanların kurduğu Dil Derneği’nin kurucu üyesi de olan Ali Dündar, bir dönem aynı derneğin Sözlük ve Terim Kolu başkanlığını yürüttü.
Ali Dündar’ın Yayımlanmış Yapıtları:

Ahmet Cemal Eringen (Kayseri 1921- )




Bilim adamı. Yüksek Mühendis Mektebi, Makine ve Tayyare Bölümü’nü bitirdi. 1944-1945 yıllarında ABD’de bir uçak şirketinde uzmanlık eğitimi gördü. Yurda dönünce Türk Hava Kurumu’nda uçak projeleri hazırladı. ABD’ye ikinci kez gidişinde Broklyn Polytechnic’te doktora yaptı (1947), Purdie Üniversitesi’nde (Indiana) profesör oldu (1955). Non-linear Theory of Continius Media (Sürekli Ortamın Nonlineer teorisi) adlı yapıtıyla sürekli ortam mekaniğinin çağdaş anlamıyla dünya ölçüsünde yayılmasını sağladı.

Halit Erkiletlioğlu (1945- )




Diş Hekimi. Kayseri’de doğdu. İlk ve orta öğrenimini kayseri’de devam ettirerek, 1969 yılında İstanbul Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi’ni bitirdi.
Erciyes, Kültür-Sanat, hakses, Yeni Düşünce gibi dergi ve gazetelerde tarih ve dil konusunda bir çok makalesi yayınlandı. Konya Selçuk Üniversitesi’nde iki kez, Erciyes Üniversitesi İbni Sina ve Şerafeddin Sabuncuoğlu sempozyumlarında ve 1. ile 3. Kayseri Kültür Haftaları’nda bildiriler sundu.
Dünden Bugüne Türkçe isimli basılmış kitabı bulunan Erkiletlioğlu’nun Selçuklu Sultanları ve Sikkeleri ve Kayseri Tarihi isimli basılı kitabı bulunmaktadır.

Coşkun Ertepınar (1914 Kayseri- 2005)




Günümüz şairlerinden olan Coşkun Ertepınar, 1932’de Sivas Erkek Öğretmen Okulu’nu, 1937’de Ankara Gazi Eğitim Enstitüsü Edebiyat Bölümü’nü bitirdi. Malatya Lisesi ve Şebinkarahisar Ortaokulu Türkçe öğretmeni olarak çalıştı. Ortaokul müdürlüğü, Mili Eğitim Bakanlığı Ortaöğretim Şube Müdürlüğü görevlerinde bulundu. 1968’de Halk Eğitim Genel Müdürü oldu. Bakanlık müşavirliği yaptı. 9 Ağustos 2005 tarihinde Ankara’da vefat etti İlk şiiri 1930’da Muhit dergisinde D.Münir imzası ile çıktı. Geleneğin çizgisinde şiir yazdı. Yayınlarından bazıları: Dönülmez Zaman İçinde (1949), Tek Adam (1954), Kaderden Yana (1956), Mevsimlerin Ötesinde (1962), Güzel Dünya (1969), Şu Dağlar Bizim Dağlar (1973), Zaman Bahçesinde (1978), Destan Ataturk (1981), Dorukta Rugar Var (1986), Sevginin Yedi Rengi (1993), Yunus Bahcesinde Acan Gul (1993), Kucuk Dunyamin Icinden (1995), Cocuklar ve Papatya (1996), Bir Politikacinin Anilari Refik Koraltan (1999), Siir Ikliminde Bir Omur, Siir Dunyasindaki Yerim Uzerine…
Bir kizi bir oglu ve üç torunu vardır.

Ahmet Evintan (1915 Kayseri- )




Tiyatro oyuncusu ve yönetmen.Kayseri’de doğdu. Ankara devlet konservatuarı’nı bitirdi (1942).
İlk rolü ’Anasının Kuzusu’ndaki Scottin adlı domuz tüccarı idi. Rol aldığı başlıca eserler: Köşebaşı, Cimri, Size Öyle Geliyorsa Öyledir, Koçyiğit Köroğlu, Hamlet, Rita, Küçük Şehir, Peer Gynt, Şakacı, Öteye Doğru, Branda Bezi, Anton Usta, Yankı Yankı Üstüne, Elektra, Ölü Kraliçe, Bir Yaz Dönümü Gecesi Rüyası, Topuzlu, Karanlıkta Komedi dışarıdakiler, Ağaçlar Ayakta Ölür gibi oyunları sahneye koyan Evintan, birçok radyofonik oyunda ve televizyon oyununda rol aldı.Devlet Tiyatroları’ndan emekliye ayrıldı.
Kayseri şehir Tiyatrosu’na yönetmen oldu. Sahne anılarını ve gözlemlerini Hoşça Kalın (1972) adlı yapıtında topladı.

Turhan Feyzioğlu




1922 yılında Kayseri de doğdu. İlköğretimini burada, orta öğrenimini Galatasaray lisesinde tamamladı. İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesini bitirdi. Doktorasını İngiltere de yaptı ve 1955 yılında Türkiye’nin en genç Profesörü unvanını aldı. Daha sonra Hukuk Fakültesi’ne dekan oldu.

Kadir Has ( 1921-2007)


Kadir Has, 20 Eylül 1921′de Kayseri’de doğdu. Kayseri’nin köklü ve tanınmış Has Ağa ailesinden, merhum Nuri Has’ın oğluydu. Babası Nuri Has ile birlikte Cumhuriyet’in ilk yıllarında Kayseri’den Adana’ya göç etti. O tarihde henüz 4 yaşında olan Kadir Has, ilkokulu Adana’da okudu. Ardından Adana Ticaret Lisesi’ni bitirdi. İş hayatına erken atıldı. Kayseri eşrafından Mehmet Germirliği’nin kızı Rezzan hanımla evlendi. 1947 yılında Akbank yönetim kurulunda görev aldı. 1960 yılında Adana’dan İstanbul’a gitti.

Doç. Dr. Abdullah Gül (1950 – …. )


29 Ekim 1950’de Kayseri’de doğdu. Orta öğrenimini Kayseri Lisesinde tamamladıktan sonra İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’ne girdi. Mezuniyet sonrası aynı fakültede doktoraya başladı. Lisan öğrenmek ve doktora çalışmalarını yürütmek için burslu olarak gittiği Londra ve Exeter’de iki yıl kaldı. Türkiye’ye döndükten sonra Sakarya Üniversitesi Endüstri Mühendisliği Bölümü’nün kuruluşunda çalıştı ve bu bölümde İktisat dersleri verdi. 1983 yılında İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’nden Doktora aldı.

Mustafa Necati Karaer (1929- )


Kayseri’de doğdu. Konya Askerî Lisesi (1947) İle Ka­ra Harp Okulu’nu bitirdi (1949). Yurdun çeşitli yerlerinde İs­tihkâm subayı olarak görev yaptı. “ı961′de Ankara Hukuk Fakültesi’ni bitirdi. 1969′da kendi Isttğl ile ordudan ayrılıp sivil hayâta geçti. Basın-İlân Kurumu Genel Müdürlüğü’nde memur olarak çalıştı. 1978′de aynı kurumun Genel Müdür Yardımcılığını yürüttü.

Mahmut Karatoprak (1953- )


Karikatürcü. İlk ve ortaöğrenimini kayseri’de tamamladı.1973’de Devlet Tatbiki Güzel Sanatlar Yüksek okuluna girdi. 1978`de mezun oldu. Aynı yıllarda başta Hürriyet, Milliyet gazeteleri olmak üzere kelebek, çarşaf, Hürriyet, Akbaba, sanatın Gücü Çivi gibi dergilerde Grafik ve Karikatür çalışmaları yaptı.

Teodor Kasap (1835-1905)


Gazeteci, yazar. Babasının ölümünden sonra İstanbul’a gitti. Çıraklık yaparak Kuruçeşme Rum Okulu’nda öğrenimini sürdürdü. Bir Fransız subayının yardımıyla Fransa’ya gitti (1856). Paris’te öğrenim gördü. İstanbul’a dönünce gazeteciliğe başladı, ilk Türk mizah gazetesi Diyojen’i çıkardı (1870-1873).

Osman Kavuncu (1918-1966)


1918 Kayseri doğumlu olup, 9 Eylül 1950 – 7 Şubat 1954 ve 7 Şubat 1954 – 17 Eylül 1957 tarihleri arasında, iki devre Kayseri Belediye Başkanlığı yaptı.
1957 seçimlerinde Demokrat Parti listesinden Kayseri milletvekili olarak Meclis’e girdi. 1960 askeri harekatından sonra Yassıada’da yargılanmış ve hapis cezasına çarptırılmıştır. Maruz kaldığı elem ve ıstıraba yedi yıl bile tahammül edememiştir. 11. Kasım. 1966′da vefat etmiştir.

Mustafa Miyasoğlu ( 1946)

Mustafa Miyasoğlu; 1946 yılında Kayseri’de doğan şair, ilk ve orta öğrenimini burada tamamladıktan sonra İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi’nde okudu. On yıl liselerde öğretmenlik, on iki yıl da üniversitede okutmanlık yaptı. Bu arada, 1988-92 yılları arasında Pakistan’ın İslamabad şehrindeki yabancı diller enstitüsünde yardımcı profesör ünvanıyla görevlendirildi.

Ali Rıza ÖNDER (1918- 1960)

Hukukçu ve folklorcu. Yükseköğrenimini Ankara Hukuk Fakültesi’nde tamamladı (1942). 1945’te Pertek Cumhuriyet Savcılığı’na atandı. Hınıs, Göle, Ürgüp ve Erzincan savcılıklarında bulundu. 1959’da Osmaniye Ağır Ceza mahkemesi oldu. 1960’ta birinci sınıf hakimliğe seçildi.

İsmet Özel

1944′de, Söke’li bir polis memurunun altıncı çocuğu olarak Kayseri’de dünyaya gelir. İlk ve orta öğrenimini Kastamonu, Çankırı ve Ankara’da tamamlar. Öncelikle Ankara Üniversitesi Siyasal Bilimler Fakültesi’nde okuduysa da mezun olacağı okul Hacettepe Üniversitesi Fransız Dili ve Edebiyatı olacaktır. On sekiz yıl Devlet Konservatuarı’nda Fransızca okutmanlığı yapar, ilk şiiri 1963′de Yelken Dergisi’nde yayınlanır. Bu tarihle birlikte ; yazın, düşün ve sanat dünyasındaki serüvenine başlamıştır.

İlhan Özkeçeci ( 1955)

1955 yılında Kayseri’de doğan İlhan Özkeçeci, 1980 yılında İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akadamisi, Yüksek Dekoratif Sanatlar Bölüm’ünden mezun oldu. Hattat Kemal Batanay’dan rika’a hattı meşketti. 1997’de sülüsnesih dallarında hattat Hasan Çelebi’den hat icazetnamesi aldı. 1983-1995 yılları arasında Erciyes Üniversitesi Güzel Sanatlar Bölümü’nde okutman olarak görev yaptı. 1991 yılında Mimar Sinan Üniversitesi’nde Geleneksel Türk El Sanatları Tezhip ve Süsleme Ana sanatı dalında “Sanatta Yeterlilik” ünvanını aldı. 1995 yılında Isparta Süleyman Demirel Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Geleneksel Türk El Sanatları Bölümü’ne Yardımcı Doçent olarak atandı. 1996 yılında Tezhip Anasanat dalında Doçent oldu. Halen Bölüm Başkanlığı görevini sürdüren sanatçı, biri Türk tezhip sanatı hakkında olmak üzere dört kitap yayınladı.

Nuh Naci Yazgan (1886 Kayseri-7 Ekim1947)


Kayseri doğumlu hayırsever iş adamı.
İbrahim Hakkı Bey’in oğludur. Ticaret İdadisi mezunudur.
Kurtuluş Savaşı yıllarında, Kalaçzade Ahmet Hilmi Bey ve Ömer Mümtaz İmamzade ile birlikte Sivas Kongresi’nde Kayseri delegesi olarak bulunmuştur. Sivas’tan döndükten sonra Kayseri’de Müdafai Hukuk Cemiyeti’nin kurulmasına ön ayak olmuştur.

Hacı Ömer Sabancı ( 1906-1966)


Bugün Sabancı Topluluğu’nu meydana getiren sanayi kuruluşlarının temelini oluşturan ilk şirketler, Hacı Ömer Sabancı tarafından kurulmuştur. Hacı Ömer Sabancı, 1906 yılında Orta Anadolu’da Kayseri’nin küçük bir köyünde, Akçakaya’da doğmuş, 5 yaşındayken babasını kaybetmiş, 14 yaşına geldiğinde talihini denemek için köyünden ayrılmış, 450 kilometrelik yolu yaya olarak katederek pamuk diyarı Adana’ya göçmüştür. Adana’da yeni hayatına pamuk işçisi olarak başlamış, bir iki yılda yaptığı tasaruflarla pamuk ticaretinde mütevazi bir iş kurmuştur.Yaratıcı gücü, ileri görüşü ve yılmayan gayreti sayesinde, yıllar ilerledikçe başarı zincirine birçok halkalar eklemiştir.Ülkenin en büyük özel teşebbüsü olan Sabancı Topluluğu’nun ilk adımları niteliğindeki MARSA, AKBANK ve BOSSA gibi kuruluşlar onun eseridir. 1966 yılında öldü.

Sakıp Sabancı


7 nisan 1933′te Hacı Ömer Sabancı ve Sadıka Sabancı’nın ikinci çocuğu olarak Kayseri’nin Akçakaya köyünde doğan Sakıp Sabancı, iş hayatına 1948′de Akbank’ta stajyer memur olarak başladı.
Üç yılını zatürree hastalığıyla geçirmek zorunda kalan Sabancı, hastalığı nedeniyle liseyi bitiremeden okulu bıraktı ve BosSa Un Fabrikası’nda veznedar olarak çalışmaya başladı.

Yeşil İpek Bükeyim - Türkü


Yeşil ipek bükeyim
Derdim kime dökeyim
Sen orada ben burda
Ben kahrını çekeyim
Ağlattın beni

Kelime Utanır Tarife - Türkü



Kelime utanır tarife seni
Toprak kabul etmez yırtar kefeni
Her şeyinle sevdim zalim ben seni
Başımı taşlara vurdum ağladım
Aklımı zorluyor yaptığın hile

Kara da Koyun Hoş Koyun - Türkü



Kara (da) koyun hoş koyun
Her sürüye baş koyun
Karanlık gecelerde
Çobana yoldaş koyun
Oy nenni nenni dost nenni nenni nenni
Ayrıldım kavuşamam küstürdüm barışamam
Kara (da) koyun tuzlarım
Yar yolunu gözlerim

Kara Koyun - Türkü



Garagoyun da gulakları çelenli
Kır atım geldi de çifte golanlı
Onbeş sene oldu da yarim öleli
Abulası güzel dön garagoyun
Garagoyun seni de yaydım getirdim
Abulan sağdı da ben de götürdüm

Hacılar Köyüne Bastığım Oldu - Türkü

Hacılar köyünü bastığım oldu
Tütünün dengi de yastığım oldu
Zalim arkadaşların kaçtığı oldu
Gelin ahbablarım gelin yanıma
Sebebim tütünü basın kanıma
Bilseydim de Hacılar’a varmazdım
Tütüncü beyinin kızını almazdım
Gelen belalara karşı durmazdım
Gelin ahbablarım gelin yanıma

Deveyi Deveye Çattım - Türkü



Deveyi deveye çattım
Yuların üstünden attım
Kayın babamdan hicap ettim
Yoklamadım bebek seni
Nenni bebek nenni
Deve de deveden yüce

Gül Dedim (Bir Huri Gözlünün) - Türkü


Bir huri gözlünün müptelasıyım
Cemalin gören de bir de gül dedim
Dedi dost olayım kadimi sana
Bana yaren çoktur bir de gül dedim
Bağban oldum hizmet ettim o dale
Gavvas girip deryaları od ale