Araştırmacı, Tarihçi ve Yazar Kadir Mısıroğlu Açıklıyor...
Atatürk'ün Cenaze Namazı kılındı mı?
Atatürk saat kaçta öldü?
Atatürk'ün Cenaze Namazını kim kıldırdı?
Makbule Atadan'ın cenaze namazındaki rolü neydi?
Türkiye’nin en büyük ovalarından biridir.
Alanı yaklaşık 1650 km2’dır.
Uzunluğu 80 km, genişliği ise 30 km’ yi bulur.
Basamaklı bir yapı gösterir.
Ovanın güneyini Haçreş Dağları çevirir.
Jeolojik zamanlardaki tektonik kırımlarla yer yer küçük depremler,
geniş tabanlı Malazgirt Ovasını meydana getirmiştir.
İlçenin güney
kısmını kuşatan ova yüksek bir plato görünümünde olup, plato zamanla,
gerek Süphan dağının gerekse eteğindeki küçük volkanların çıkarmış oldukları lavlarla ve yer yer kaya yığınlarıyla kaplanmıştır.26
Liz Ovası, Bilican Dağlarının güneyinden başlayıp Murat Irmağına kadar uzanır.
Yüzölçümü 160 km2’dır.
Dalgalı bir yapı gösterir.
Rakımı, Murat Irmağına doğru artar.
Bulanık Ovası, Muş'un doğusundadır.
Yüzölçümü 525,2 km2’dır.
Bu ova Murat ırmağı boyunca uzanan ince bir şerit görünümündedir.
Genişliği ancak birkaç km. olan ovanın uzunluğu yaklaşık 20 km. kadardır.
Muş'un il sınırlarının kuzey batısından başlar.
Başlangıçta kuzey güney doğrultulu derin bir boğaz biçiminde olan vadi sonra batıya döner.
Bulanık ovasına girer. Vadi tavanı Muş ovasında genişler.
Ovanın çıkışında yeniden derinleşir.
Platolar il alanının %37,9’nü oluşturur.
İl alanının kuzey ve kuzeybatısında yer alan bu platolar Murat vadisinin tavanı ile bu dağların zirveleri arasında sıralanır.
Az dalgalı ve kalın bir toprak tabakası ile örtülüdürler.
Yakupağa Dağları: Muş il alanının güneydoğusunda uzanır.
Doğrultusu doğu-batıdır.
Muş-Van illeri arasında tabii bir sınır oluşturacak biçimde uzanan bu dağların önemli bölümü Van’dadır.5
Muş ilçe merkezinin güney-batısında kuzeybatı-güneydoğu doğrultusunda uzanır.
Muş şehri bu dağların önemli zirvelerinden olan Kurtik Dağı (2645 m)’nın kuzeye bakan yamaçlarında kurulmuştur.5
İl alanının ikiye ayırırcasına kuzey batı güneydoğu doğrultusunda uzanır.
Rakım genellikle 2000 m dolayındadır.
En yüksek zirvesi ise 2155 m yüksekliğindedir.5
Muş il alanının kuzey batısında yer alır.
Bu dağların büyük bölümü Erzurum ilinde kalır.
Doğu-batı doğrultusunda uzanan Bingöl dağları Muş il alanını engebelendirir.5
Bilican Dağları, Muş'un Bulanık ilçesinde bulunmaktadır.
Muş ili Bulanık ilçesi sınırları içinde bulunan bu dağ doğuda Süphan
dağının uzantısı olan Yakupağa dağlarının batıya doğru uzantısının
sonunda yükselir.
Genelde yazın bir iki ay dışında yılın her ayı başında
kar olur.
Güney-Batı tarafı yatık olmasına rağmen kuzey-doğu tarafı
diktir.
Muş il alanının batısını engebelendirir.
Büyük bölümü Bingöl ilinde kalan bu dağlar, doğu-batı doğrultulu çok yüksek ve düzenli bir sırt görünümündedir.5
Muş’un kuzeyinde yer alır.
Doğrultusu kuzeydoğu-güneybatıdır.
Bu doğrultudaki uzunluğu yaklaşık 30
km, genişliği ise kuzey–güney doğrultuda 10 km’dır.
En yüksek
zirvesinin rakımı 2879 m’dir.
Güneydoğu Toros Dağları’nın uzantıları Muş il alanını çevreler. Eskiden gür ormanlarla örtülü olan bu genç dağlar, zamanla çıplaklaşmıştır. Muş ilinin başlıca önemli dağları şunlardır:5
Karayolu ile Ulaşım: İl merkezine uzaklığı 2 km olan terminale şehir içi
dolmuşlarla ulaşmak mümkündür. Otogar Tel: (+90-436) 212 18 01 - 311 23
53
Havayolu ile ulaşım: İl merkezine uzaklığı 16 km olan Muş Havalimanına ulaşım Muş
Ovası Servis aracı ile sağlanmaktadır. Hava Limanı Tel: (+90-436) 217 00
84 - 217 00 85
Muşta yerel paşalık yapan Aleaddin paşa zamanında 1794’te İran şahı
Doğu Anadolu’ya girerek Muş ve Hınıs’ı yağmalattı.
İran’lıların
kışkırtmasıyla çıkan isyanları bastırmak için harekete geçen Osmanlı
Devleti yardımcı kuvvet olarak yerel paşalardan asker toplarken Muş
Beylerbeyi Aleaddin paşanın oğlu Emin paşadan da yardım aldı ve isyancı
aşiretler üzerine yürüdü.
1914’de 1. Dünya savaşlarında Osmanlı Ordusu’nun Kafkas seferi büyük
hezimetle sonuçlandı.
Rus orduları Doğu Anadolu’yu işgal etmeğe
başladı. 1915 yılında Ruslar Eleşkirt ve Pasinler üzerinden Malazgirt’e
doğru ilerlediler.
Bundan cesaret alan Ermeniler Rus işgalini
kolaylaştırmak için Muş Varto ve Bulanık’ta Müslüman köylerine
baskınlar düzenlemeğe başladılar.
Sevr anlaşmasına dayanarak Doğuda devlet kurmak
isteyen Ermeniler teşkilatlandırdıkları komitelerle katliamlarına
devam ederken, Anadolu’da işgal edilmeye başlanmıştı.
Bu sırada Doğu Anadolu halkı Ermeni katliamlarını
durdurma ve Ermenilere karşı mücadele kararı alırken, civar vilayetlere
dağılmış olan Muş halkı da yeniden şehre dönmeye başladı.
Cumhuriyetin ilânından sonra yurtta inkilaplar yapılmaya başlandı.
Bu inkilaplara tepki olarak Doğu Anadolu' da Şeyh Sait İsyanı patlak verdi.
Bu isyanı
destekleyenlerin başında Hamidiye Alayları'nın komutanlığını yapan ve
doğuda büyük nüfuzu olan Halit Paşa da bulunuyordu.
Halit Paşa'nın
Osmanlı Devleti'nin çöküşü sırasında kurulan cemiyetlerden
Kürt Teali cemiyetiyle yakından ilişkisi vardı.
Muş, Doğu Anadolu Bölgesindedir.
Yüzölçümü 8196 km2’dır.
Türkiye yüzölçümünün yüzde 1,1’ini kaplar.
Muş, doğudan Ağrının Patnos ve Tutak,
Bitlis’in Ahlat ve Adilcevaz, kuzeyden Erzurum’un Karayazı, Hınıs,
Tekman, Karaçoban, batıdan Bingöl’ün Karlıova ve Solhan, güneyden ise
Diyarbakır’ın Kulp, Siirt’in Sason ve Bitlis’in Güroymak ve Mutki
ilçeleri ile çevrilidir.
Muş yüksek ve dağlı bir yörededir.
İl alanının yüzde 34,9’nü kaplayan dağlar, Güney Doğu Torosların uzantılarıdır.
Bu dağlar, Alp-Himalaya kıvrım sistemiyle
birlikte oluşmuş genç dağlardır.
Rakım, genellikle 1250 metrenin
üzerindedir.
Atatürk, Ayyıldızlı Bayrağı,
Osmanlı’yı Ve Arap Dünyasını Çağrıştırdığı Gerekçesiyle Değiştirmeyi
Düşünmüş Ve Bunu Dönemin Başbakanı Celal Bayar’a Söylemişti. Yerine
Düşündüğü, Göktürkler’in Bayrağıydı: Mavi Fon Üzerinde Profilden Görünen
Yeşil Bir Kurt…
Türkiye’de
uzun yıllar devam eden sansürcü zihniyetin yedeğinde yapay bir yakın
tarih imal edildi. Bu sayede devletin en kritik yıllarında padişahlık
yapmış olan Sultan Vahdettin günah keçisi ilan edilmiş, bırakın
savunmayı, fena biri değildi demek bile imkânsız hale getirilmişti.
1957 yılında
Mayıs ayında, İstanbul Üniversitesi Kimya Fakültesi'nin Talebe Cemiyeti,
Mareşal Fevzi Çakmak'ı anmak üzere İstanbul Bayezid'deki şimdi yerinde
büyük iş hanları olan Marmara Talebe Lokali'nde toplantı tertip
etmişlerdi.
Bu gençlik toplantısının hatipleri Hamdullah Suphi Tanrıöver, Fahreddin Altay Paşa ve Yusuf Kemal Tengirşek idi.
Araştırmacı-yazar Mustafa Armağan'dan Türkiye tarihiyle ilgili ezber bozan iddialar geldi.
Araştırmacı-yazar
Mustafa Armağan, Türkiye’nin Hilafet’i İngilizler’in zoruyla
kaldırdığını söyledi. Armağan, İngiliz Parlamentosu’nun Hilafet
kaldırılmadan Lozan’ı imzalamadığını belirtti.
Esenler Belediyesi'nin her hafta, konusunda bir uzmanı konuk ettiği
Esenler Buluşmaları'nın bu haftaki konuğu araştırmacı - yazar Mustafa
Armağan oldu. "Lozan'ın Bilinmeyen Yönleri" konulu bir konferans veren
Armağan, Lozan’da kaybedenin Türkiye olduğunu belirtti.
İsmet İnönü’nün eşi Mevhibe Hanım’ın başını açmasının 1927 yılbaşı gecesinde gerçekleştiğini torunu Gülsün Bilgehan “Mevhibe” adlı kitabında anlatır.
Kocasıyla(İsmet İnönü) birlikte Lozan’a giden Mevhibe Hanım, orada Avrupaî tarzda ama başını açmadan, şapkayla dolaşmış, Türkiye’ye, İsmet Beyin bütün ısrarlarına rağmen Avrupalı bir kadın gibi dönmeyi reddetmişti. Trenden kolları saçaklı pardesüsüyle inmiş, başını ‘sıkmabaş’ denilen tarzda şifon bir eşarpla örtmüştü.
(Bulgarlar, Sırplar, Macarlar, Romenler sabanlarına
yapışmışlar, varlıklarını korumuşlar, kuvvetlenmişler; bizim milletimiz de
böyle fatihlerin arkasında serserilik etmiş ve kendi ana yurdunda çalışmamış
olmasından dolayı bir gün onlara yenilmiştir. Bu bir gerçektir ki, tarihin her
devrinde ve dünyanın her yerinde böyle gerçekleşmiştir.
M. Kemal, canı sıkılınca,
Dolmabahçe’nin ampullerine nişan alıyormuş, güya.. Ama, yine de ihtiyatla
karşılamıştım.. Dün de, Emre Aköz, Sabah’da, 1927′den 1938′e, ‘sofracı ve
hizmetkâr’ olarak M. Kemal’in hizmetinde bulunan Cemal Granda’nın
hatıralarından bir alıntı yapıyordu..
Erzurum'da aynı kabirde bulunan iki zatın kabir taşının bir
tarafında Hacı Osman Efendi,
diğer tarafında Hacı Galip Efendi yazıyor.
Yakın tarihin en tartışmalı
konularının başında İstiklal Mahkemeleri geliyor.
Kurtuluş Savaşı'ndan
önce Kuva-yi Milliye muhalifleri ile savaştan kaçanları yargılayan
mahkeme, Cumhuriyet'in ilanından sonra rejim muhaliflerini ve özellikle
mütedeyyin kesimi hedef aldı.
Dünya hukuk tarihine geçecek kararlar da
bu dönemde verildi.
İstiklal
Mahkemeleri’nin açtığı yaraların izini taşıyan bir başka yer, Rize’nin
Güneysu ilçesi.
1925 Aralık’ta Şapka İnkılabı’na karşı Güneysu’da
protestolar yapılır.
80-100 kişinin yürüyüşünde kırma dökme olmaz.
Fakat
“Rize’de isyan var” gerekçesiyle seyyar İstiklal Mahkemesi buraya
gelir.
10 Aralık 1925’te başlayan yargılama dört gün devam eder.
Hacı Osman Efendi (üstte) ve Hacı Galip Efendi (altta)
Hâlâ aynı kabirde bulunan bu iki zatın kabir taşının bir
tarafında Hacı Osman Efendi, diğer tarafında Hacı Galip Efendi yazıyor.
Galip
Efendi ise idam edildiğinde henüz 45 yaşındaydı.
Ömrünün en verimli
zamanlarıydı.
Şapka Kanunu’na karşı Erzurum’daki küçük ayaklanmaya Galip
Efendi katılmamış, bilakis hükümet konağına doğru yürüyenleri
sakinleştirmek için çaba göstermiş.
Galip Efendi’nin tutuklandığı gün,
kapıyı kırarak girdikleri evi tarumar eden askerler, bütün kitaplarını
yakmış.
Hafız Şaban Güneli'nin Torunları Faik Kalın ve Mehmet Demirci, Mezarının Başında
Rize’de
idam edilenlerden Hafız Şaban Güneli köyünün imamıdır.
Asıldığında daha
25 yaşındadır.
Caminin bir odasında Kur’an-ı Kerim eğitimi veren imamın
talebelerine, “Kur’an’ı öyle okuyacak, öyle ezberleyeceksiniz ki hiçbir
harekesinde hata olmayacak.
Yeryüzünden silseler siz yeniden
yazabileceksiniz.” dediğini torunlarından öğreniyoruz.
Talebeleriyse
hocaları öldükten sonra ‘Hocamızın vasiyetidir’ diye ölene kadar
Kur’an’ı her gün hatmetmiş.
Halit Çapanoğlu'nun Torunu Yine Aynı İsmi Taşıyan Halit Çapanoğlu
Tarih kitaplarına Çapanoğlu İsyanı
olarak da geçen Yozgat İsyanı, Çapanoğulları ailesini yıllarca mağdur
etmiş.
İsyanın içine çekilen aile, tarih kitaplarında doğru bilgilerin
yazılmadığını iddia ediyor.
Birinci İstiklâl Mahkemeleri’nde idam edilen
Halit Çapanoğlu’yla aynı ismi taşıyan torunu, “Gelişigüzel suçlamalar
bütün aileyi yakın tarihe kadar mağdur etti.
Hacı Osman Efendi (sağda) ve Hacı Galip Efendi (solda)
Erzurum’da
İstiklal Mahkemeleri’nin idam ettiği kişiler arasında iki âlim var:
Hacı Osman Efendi ve Hacı Galip Efendi.
Biri Kadiri biri Nakşi
tarikatına mensuptu.
Birbirlerini yakından tanıyan ve çok seven bu iki
kader arkadaşının vefatı da birlikte olur.
Öyle ki idam edildikten sonra
aynı kabre konur ve yıllarca ailelerinin bilmediği bu kabirde birlikte
yatarlar.
Mustafa Kemal Atatürk'ün Daha Doğrusu Kamal Atatürk'ün Nüfus Cüzdanı
Mustafa Kemal Paşa’nın 54 yaşından sonra adını değiştirmesi olayı üzerinde nedense durulmamıştır.
1934
Kasım’ına kadar “Gazi Mustafa Kemal” diye imza atan ilk
Cumhurbaşkanımız, çıkarılan kanunla “Mustafa”yı tamamen reddetmiş,
yalnızca “Kemal” adını bırakmıştı. Yeni çıkardığı nüfus cüzdanında ise
bu defa “Kemal”i kale anlamına geldiğini söylediği “Kamâl” ile
değiştirmiş ve adını resmen “Kamâl Atatürk” yapmıştı.
Bugün İnkılap Tarihi kitaplarında ya düpedüz
atlanan ya da üstü örtülen bir olayı gündeme getireceğim. Balkan
Savaşı’nda Binbaşı Mustafa Kemal’in kurmay başkanı olduğu Bolayır’daki
Mürettep Kuvvetlerin Bulgarlar karşısında aldığı o hezimetten söz
ediyorum. Duymadınızsa şaşmayın. Zira maalesef resmi tarih kitaplarında
okuyamazsınız. Sansür lodosu hâlâ etkisini yitirmedi ki!
Tarihçi Doç. Dr. Mehmet Ö. Alkan, Atatürk'ün “Mustafa Kemal” ismini ölmeden önce “Kamal” olarak değiştirdiğini söyledi
Tarihçi
Doç. Dr. Mehmet Ö. Alkan, Atatürk’ün, tarih kitaplarına konu olan ve
öğretmeni tarafından verilen “Mustafa Kemal” ismini ölmeden önce “Kamal”
olarak değiştirdiğini söyledi.
Muş’un ilk ne zaman kurulduğu ve adının kaynağı kesin olarak
bilinmemektedir.
Muş adına dair pek çok rivayet vardır. Bir rivayete
göre, Muş adı, şehre, Asurlulardan kaçarak Muş yöresine gelen İbrani
kabilelerinden biri tarafından verilmiştir.
Nitekim 1914 Bitlis Vilayet
Salnamesinde Muş adının İbrani’ce “Sulak verimli ve otlak” anlamına
gelen “Muşa” kelimesinden geldiği ileri sürülmüştür.
Muşun, geçmişten
günümüze yemyeşil ve sulak bir ovaya sahip olması, bu rivayetin tümüyle
asılsız olmadığını, nispeten belirli bir gerçeğe dayandığını gösterir.
Van eyaleti hükmünde Van deryası sahilindeki
Tahtuvan subaşılığına iki menzil ve Bitlis’e bir menzil yakındır.
Şerefname tarihinin dediğine göre bu Muş şehri, Azerbaycan şehirlerinden
bir tanesi idi.
Sonra Van deryasının kuzeyinde (Adilcevaz ) kalesi
yakınındaki Süphan dağında halen mahfuz durup 40-50 senede bir ses
duyulur.
Osmanlı Sultanı II.Beyazıt zamanında kuvvetlenen Şah İsmail
Anadolu’da hâkimiyetinin kurmaya çalışılırken aynı zamanda müritlerini
de el altında Anadolu’nun çeşitli yerlerine göndererek Osmanlılar
aleyhine isyanlar çıkartmaya başladı.
Şehzade Yavuz Trabzon Valiliğinde
bulunduğu yıllarda Şah İsmail’in durumu yakından takip ederek
tehlikenin farkına vardı.
Bu esnada Doğu
Anadolu’da Karakoyun ve Akkoyun Türkmenleri hâkimiyet kurmak için
mücadeleye başladılar.
Doğu Anadolu’ya hâkim olan Karakoyunlu’lar
zamanında Muş, bu beyliğin sınırları içerisinde kaldı.
Bu arada İran üzerinden batıya doğru
ilerleyen Timur tehlikesi ortaya çıktı.
Timur’un önünden kaçan Türkmen
boyları Karakoyun’lu topraklarına girince Karakoyunlu hükümdarınca Muş,
Bulanık, Malazgirt ve Varto’nun dağlık kesimlerine yerleştirildiler.
Karakoyunlu hükümdarı Kara Yusuf, Timur’a karşı koyamayınca Osmanlılara
sığındı.
Karakoyunlu topraklarına giren Timur girdiği her yerde
yaptığı gibi Muş ve Malazgirt’i de tahrip etti, halkı kılıçtan geçirdi.
Harzemşah’ın İslam Türk dünyasındaki yanlış politikası üzerine harekete
geçen Anadolu Selçuklu Sultanı Alaeddin Keykubat, 10 Ağustos 1230’da
Yassıçemen’de Harzemşah’ın ordusunu perişan etti. Harzemşah Celaleddin,
kaçarken Dersim Dağlarında öldürüldü.
Muş ve çevresi Anadolu Selçuklu
idaresi altına girdi.
Muş ve Malazgirt Moğollar’dan sonra İran,
Doğu Anadolu ve Irak havalisinde kurulan İlhanlılar Devleti’nin
idaresine geçti.
Ne var ki, Doğu Anadolu, hiçbir zaman Ahlatşahlar
zamanındaki zenginliğine ve kültür yüksekliğine ulaşamadı.
Muş ve çevresi 1100'de Selçuklu
hanedanlarından Melikşah’ın amcası Yakuti’nin oğlu olan Kutbettin
İsmail’in kölesi Sökmen El-Kutbi, Ahlat’lıların daveti üzerine Ahlat’a
gelerek Van Gölü çevresinde Ahlatşahlar Beyliği’ni kurunca bu beyliğin
sınırları içerisine katıldı.
Ahlatşahlar zamanında Muş, Malazgirt ve
çevresi tamamen Türkleşirken Muş’da doğunun kalkınmış ve zengin
şehirleri arasında yerini aldı.
Selçuklular Dandanakan Savaşında (1040)
Gaznelileri yenip bir devlet olarak tarih sahnesine çıkınca Tuğrul
Bey’in sultanlığı devrinde Abbasiler Selçukluların koruması altına
girdiler.
Tuğrul Bey Selçukluların Doğu Anadolu’ya düzenledikleri
seferlerden birinde Malazgirt’i kuşattı (1054) Bu seferle birlikte
Selçuklularla Bizanslılar arasında Doğu Anadolu’daki hakimiyet
mücadelesi başlamış oluyordu.
Sultan Tuğrul Bey’in ölümünden sonra
Selçukluların başına geçen Sultan Alparslan, Malazgirt Kalesini ele
geçirip, Suriye’ye yönelir.
Abbasilerin bu bölgedeki hâkimiyetleri
zayıflayınca Muş ve çevresi Bagradiler'den Bagrad adlı prensin yönetim
merkezi oldu.
Bagrad’ın Bağdat’a gönderilmesi üzerine bu prensin
yönetiminden hoşnut olmayan Muş’lular ayaklandılar.
Ayaklanma sırasında
Vali Yusuf Bin Ebi Said El-Mervazi öldürüldü.
Bu olaydan sonra Muş
Bagrat Krallığına bağlandı.
Muş ve çevresi Emevi’lerden sonra Halifeliği
ellerine geçiren Abbasilerin ilk yıllarında Avasım Bölgesi sınırları
içinde yer aldı.
Sonraki yıllarda Abbasilerin yöredeki hâkimiyetleri
zayıflayınca Muş ve çevresi Bagradiler'den Bagrad adlı prensin yönetim
merkezi oldu.
Muş, Bitlis ve çevresi, Hz.Muaviye zamanında
bir ara Bizans hâkimiyetine geçtiyse de Emevi’ler yöreyi yeniden
denetimleri altına almakta gecikmediler.
Halife Abdülmelik zamanında
Muhammed bin Mervan, Muş ve çevresini Diyarbakır Emirliğine, bu Emirliği
de El Cezire Genel Valiliğine bağladı.
Müslüman Arap ordularının Anadolu’ya akınları 640’da başladı.
Halife
Hz. Ömer devrinin sonlarına doğru 641’de İyaz bin Ganın komutasında Bir
Müslüman Arap ordusu Bitlis, Ahlat ve Muş’u fethetti.
Habib bin Mesleme ve Selman
bin Rabia bu bölgeye ikinci bir sefer düzenlediler. (642)
Muş ve çevresindeki Sasani hâkimiyeti İmparator Heraklios döneminde
Bizans Ordularının Sasani kralı Şahbaraz’ı yenmesiyle sona erdi.
Bu
arada, VII. yy başında gelişen Müslüman Arap akınları sırasında Arap
komutanlarından Sa'd bin Ebî Vakkas, Sasani ordusunu bozguna uğratınca
(637), Sasani devleti de çöktü.
Part ve Pers kökenli Sasani hanedanından
gelen I.Ardeşir’in İran’da kurduğu Sasaniler Devleti (MS 226), Doğu
Anadolu’nun tarihinde yeni bir güç olarak ortaya çıktı.
Sasaniler, çok
kısa bir süre içinde hâkimiyet alanlarını genişleterek Roma
İmparatorluğunun en büyük rakipleri oldular.
Muş ve çevresi, uzun yüzyıllar Romalıların,
Partların ve Ermeni derebeylerinin hâkimiyet mücadelelerine sahne
oldu.
Doğu Anadolu’nun bu bölgesi adı geçen devletler arasında sık sık
el değiştirmesine rağmen, bu mücadelelerden üstün çıkan taraf Partlar
oldu.
Roma İmparatorluğu’nun üstünlüğü hiçbir zaman kalıcı olmadı.
Persler,
Med ordusunu yenerek (M.Ö. 550) bu devleti ortadan kaldırdılar.
Persler’in Doğu Anadolu’daki hâkimiyetleri
yaklaşık 200 yüzyıl kadar sürdü.
Persler, I.Dareios zamanında
güçlerinin zirvesine çıktılar.
Muş ve çevresi Pers hâkimiyetinde Babil
Büyük Satraplığı içinde yer aldı.
Muş’un ilk çağ tarihinde Urartular’ı Medler
takip etti.
Günümüz İran Azerbaycan’ında yaşamakta olan Medler, Asur
Devleti’ni ortadan kaldırdıktan (MÖ 609) sonra Muş Ovası’na yöneldiler.
Medler, Kimmer-İskit saldırılarından yorgun düşen Urartu Devleti’ni,
tarih sahnesinden silmekte zorlukla karşılaşmadılar.
Urartu’ların tarih sahnesine çıkışları M.Ö.
XIII. YY’a rastlamakla birlikte devlet olarak teşkilatlanmaları MÖ. IX.
YY.’dadır.
Önceleri dağınık bir konfederasyon durumunda olan
Urartu’lar, Asur Kralı III. Salmanassar’ın çağdaşı olan ilk Urartu Kralı
Aramu (MÖ.850-840) dan sonra birleşik bir krallık durumuna geldiler.
Urartu devletinin gerçek kurucusu Aramu’dan
sonra kral olan I. Sarduri (MÖ.840-830) dir.
Muş’un ilk çağ tarihi Urartu’larla başlar, ne var ki Muş’un dahil
olduğu Doğu Anadolu’nun yüksek düzlüklerindeki M.Ö. II.bin’e ait
yerleşmeleri, henüz yeterince gün ışığına çıkarılamadığından,
Urartu’ların atalarının kimler olduğu kesin olarak bilinmemektedir.
Doğu Anadolu’nun bilinmeyenlerle dolu
karanlık tarihi dönemleri, Asur kaynakları ve kitabeleriyle bir ölçüde
aydınlanmıştır.