Muhammed el-Yemenî'nin,"Tuhfetül Âşıkîn Fezâil-i Mekke ve'l Medine ve'l Kudüs" isimli eserinde Bi'ru'l Varaka (Yaprak Kuyusu) ile alâkalı hâdise şu şekilde rivayet olunmuştur:
Şeyh Şemseddin Rahmetullâhi Aleyh:Mescid-i Aksâ'nın kapısından içeri doğru sol tarafta Bi'rül Varaka adında bir kuyu vardır.
Onun hakkında Hz.Ömer zamanında Ebû'l Muhsin/Hasan adında birisinin o kuyunun içinden cennete girdiğini işittim.
Hadise şöyle oldu: Bir gün o kuyudan su çekerken kovasının ipi elinden kaçmış ve kovası kuyuya düşmüş.
Kovasını çıkarmak için kuyunun içine indiğinde kuyunun bir yanında bir kapının açılıp kapandığını görmüş.
Kapı açılıp kapanıp kuyunun içini nûrla ve hoş kokuyla doldururmuş.
Kapıdan içeri girip baktığında içi nûr dolu benzersiz bir bostan görmüş.
İçinde türlü türlü ağaçlar, üzerinde türlü yemişler varmış ve dallarında türlü kuşlar ve bülbüller oturup hoş bir seda ile ötüyorlarmış.
Bu kişi bunca şeyi görünce sevincinden ancak birinden üç yaprak alıp geri dönmüş.
İçinden “şimdi gidip işlerimi göreyim sonrasında her gün gelip burada vakit geçiririm" demiş.
Kovasını alıp çıkmış ve her işini gördükten sonra tekrar o bostana girmek istemiş.
İnip kapısını aramış ama bulamamış.
Üzüntüyle çıkıp gidip Kudüs beyine ve kadısına başından geçenleri anlatmış.
Oradan koparıp aldığı üç yaprağı da göstermiş.
Gördüler ki o yapraklar dünya ağacının yapraklarına benzemez.
Hem yeni koparılmış gibi, taze kalıp yapraklar solmaz.
Kudüs'ün beyi ve kadıları toplanırlar.
Kapı ağzına gelirler.
On kişi indirirler.
O kapıyı bulamazlar.
Sonra Ebû'l Hasan o yapraklardan birisini Kudüs beyine verdi, birisini kendisine sakladı ve birisini de Mü'minlerin Emiri Hz. Ömer'e (Radıyallâhü Anh) götürdü.
Kudüs'den Medine-i Münevvere'ye ulaşıncaya dek kırk beş gün geçmesine rağmen o yaprak solmadı ve taptaze bir şekilde Medine'ye ulaştı.
O yaprağı verip başından geçenleri anlattıktan sonra Hz.Ömer Radıyallâhü Anh, bütün Ashâb-ı Kirâm'ı toplayıp sordu:
-Mütekaddim kitaplarda ümmeti Muhammed'den, vefat etmeden önce cennete girip çıkacak birini hiç gördün mü?, diye sordu.
-Evet Yâ Emîre'l Mü'minîn:
Kudüs fetholunduktan sonra orada Ebul Muhsin adlı bir kişinin girip üç yaprakla çıkacağını gördüm.
Ebul Hasan ileri atılıp:
-İşte o kişi benim! dedi.
Ebul Muhsin yemişinden ve meyvesinden yiyemediği ve çıkıp tekrar bulamadığı için ağlıyordu.
-O kişi karşında duran garibe benzer mi?
-Evet, budur.
Ka'bül Ahbâr (Radıyallâhü Anh):
-Üzülme! Nasibin böyleydi...
Ahirette inşaallah yemek nasip olur, diye onu teselli etti.
Bu hadiseden sonra, Hz.Ömer (Radıyallâhü Anh) kendisine gelen yaprağı mushaf içine koyup gelenlere gösterirdi.
Görenler göz yaşlarını akıtarak yüzlerine sürerlerdi.
Sonra Mü'minlerin Emîri bu fani dünyadan ebedi âleme göç etmeden önce o yaprağı kabrinde mübarek göğsünün üzerine koymalarını vasiyet etti.
O kuyuya Bi'rül Varaka (Yaprak Kuyusu) diye isim koydular.
Hazreti Peygamber Sallallâhü Aleyhi ve Sellem ondan içerdi.
Şimdi ey azizler Beytül Makdis'de olan bunca ilahi sırlardan başka yeryüzünde Kudüs gibi mamur bir
yer yoktur.
Elhamdülillâh eksik bir şey yoktur.
Kudüs'e gelip bahane bulup eksiğini söyleyen kişi gafletinin çokluğundan dolayı nefsine uymuştur.
Kudüs'ün şerefini ve mübarekliğini görmez.
Kendisinin Kudüs'te günahlarının bağışlanıp anadan doğmuş gibi olduğunu görmez ve bilmez.
Allah'ım bizi gafletten uyandır!
*Ka'b el-Ahbâr: Beni İsrail'e dair rivayetleriyle tanınan tâbiidir.
Çok güzel... ❤️🤲
YanıtlaSil