Allah'ın rahmetine nail olunduğunun alameti nedir?

Müminin ölüm zamanında alnının terlemesi, gözlerinin yaşarıp burun deliklerinin kabarması, Allahü Teâlâ'nın rahmetine nail olduğunun alametidir.

Selmân-ı Fârisî 

Ben burada meleklere de konuşurum!

Konya İlahiyat Fakültesi'nden Doç.Dr. Hasan Özender, Hacı Veyiszâde'yi anlatıyor:

Vefatından sonra, bir anma toplantısında, Kapı Camii'nde, cemaata, Hacı Veyiszâde Hoca Efendi'nin banta alınmış bir konuşması dinletiliyor.

Bu bantın yarısına doğru cemaattan bir kaç kişi kalktı, kapıya yöneldiler, gidecekler..
Fakat orada Hoca Efendi sanki kürsüde varmış gibi, banttaki konuşmasında diyor ki: 

Huysuz Eşek!

Lâdikli Ahmed Ağa'nın torunu Ahmet Elma anlatıyor:

Fırıncı Mehmet Ağa, dedemi ziyaret etmek için Dörtyol'dan trene biner, Sarayönü'nde iner. 
Oradan Ladik'e gelmek için -o zaman çok yoktu zaten- bir vasıta bulamaz.
Bu sırada merkebi olan bir delikanlı Lâdikliye rast gelir.
Tanıştıktan sonra beraber gelmek için Ladik'e yönelirler.
Sırayla eşeğe binerek nihayet Ladik kabristanına kadar gelirler. 
Mehmet Ağa, delikanlıya:
-Ben şimdi kabirdekilere dua edeceğim, Sen de amin diyesin" der ve ellerini kaldırır.

Allah dostlarına üç şey verilmiştir.

        Yûsuf Bin Esbât Hazretleri'ne göre Allah'ın dostlarına şu üç şey verilmiştir. 

        Bunlar:

1. Halåvet (yumuşaklık ve tatlılık)
2. Mehabet (büyüklük, heybet)
3. Muhabbet (sevgi, iyilik, güzellik)

Kızlarla Erkeklerin Karma Hayatı

 

Eğer göndermeseydi, onun iki gözünü çıkarırdım!

Hz.Ömer, İstanbul imparatoruna, İslâm dinine davet için, sefir gönderdi. 

İmparator da bir hayli hediye ile Hz.Ömer'e elçi gönderdi. 

Elçi, Hz.Ömer ile konuşup hediyeleri vereceği gün, Emiru'l Mü'minin Ömer bir fakir kadının duvarını yaptırmakla meşguldi. 

Elçinin oraya gelmesini emretti 

Çabuk gelsin, meleğini bekletmesin!

Şükrü Bağrıaçık Hoca anlatıyor:

Hacı Veyiszâde Hoca, derse devama çok büyük ehemmiyet taşır. 
"Bir zuhurat oluverirse, siz de o gün bulunmayıverirseniz... 
Allah'ın bir lütfu, o gün o yetişiverir, siz de o gün bulunmazsanız bir daha ele geçmez!" derdi.

Hocama yanık ekmek vermişsin!

Lâdikli Ahmed Ağa'nın torunu Ahmet Elma anlatıyor:

Fırıncı Mehmet Ağa, bir gün odada dedemle sohbet ederken; "Bunca yıldır yanına gelir giderim, bana Hocanı bir göstermedin!" demiş.

Annelerini Emmesinler!

Ali Semerkandî Hazretleri, bulunduğu bölgeye ilk geldiği günlerde, köylülerin sığırlarını otlatacak çobanları yoktu. 
Arıyorlardı, fakat çobanlığa kimse yanaşmıyordu. 
Ali Semerkandî Hazretleri'nin de büyüklüğünü anlamış değillerdi. 
İnsanların bu sıkıntısını gören Ali Semerkandî onlara:
-Sığırlarınızı otlatabilirim. 
Bu işten dolayı sizden ücret talep etmiyorum, buyurdu.

Zenginden Bir Şey İstemek

Bir zenginle arkadaş olduğun zaman, onun yanında dereceni düşürmek istemiyorsan kendisinden bir şey isteme.
Çünkü istemek insanoğlunun yüzünde siyah bir lekedir. 
Verileni red eden kimse ise, verenin gözünde büyük ve ona karşı makamını korumuş olur.

Selmân-ı Fârisî 

Cesaret edemiyorum rahat oturmaya...

Bediuzzaman, 1924 senesi yaz başlangıcında Erek Dağı'na gitti ve orada Zernebad suyu yanında mümtaz talebeleriyle birlikte vaktini geçirmeye başladı. 
Yalnızca Cuma günleri namaz için şehre iniyordu.
Erek Dağı'nda çok az bir uyku dışında hiç boş durmuyordu. 
Ya okuyor, ya namaz kılıyor, ya da dua ediyordu. 
Saatlerce dizüstü oturmasından ve geceleri de sabaha kadar namaz kılmasından dolayı ayak parmakları yara olmuştu. 

Kadın erkek, çoluk çocuk, büyük küçük, yerli yabancı herkese selâm verirdi.

Konya İlahiyat Fakültesi'nden Doç.Dr. Hasan Özender, Hacı Veyiszâde'yi anlatıyor:

Hacı Veyiszâde Hoca Efendi bizim mahallemizin yakınındaki bir mahallede otururdu.
Bizim çocukluğumuz Hazreti Mevlânâ Türbesi civarında geçti.
Sokak oyunları oynardık, billa boncuk neyse..

Bu kafayı oynattı galiba!

Ladikli Ahmed Ağa'nın torunu Ahmet Elma anlatıyor:

Dedem Ladik'in güneyinde bulunan ve dağa yakın bir yer olan Çalıbağ'da çubuk dikip, bağ yapmak için çalışırken, Lâdikli'lerden bazıları:
-Bu kafayı oynattı galiba, taşın kayanın içinde bağ mı olur? 
Orada ve etrafında su bile yok, diye dedikodu yapıyorlarmış. 

Selmân-ı Fârisî'nin Misafire İkramı

Selmân-ı Fârisî, bir gün yanında misafiri olduğu halde Medayin'den çıkıp bir yere gidiyorlardı. 
Yolda karınları acıktı, yiyecek bir şeyleri de yoktu. 
Orada geyikler ve kuşlar vardı.
Selmân-ı Fârisî hazretleri bir geyik ile bir kuşu yanına çağırdı, ikisi de yanlarına geldi. 
Onlara "Bu kimse benim misafirimdir. Sizi ona ikram etmek istiyorum" dedi. 

Açıktan Günah İşlemenin Tevbesi

Bir kimse Allahü Teâlâ'ya açık günah işlerse; tövbesi açık, gizli olarak günah işlerse tövbesi gizli olur. 
Tövbe ettikten sonra: "Ya Rabbi bu tövbe ile günahımı affet" diye dua etsin.

Selmân-ı Fârisî 

Şayet gidersen, seni mahvederim!

Bir gün Hz. Ömer'in huzuruna bir adam gelir.
-Bizim şehre senede bir defa bir ejderha gelir ve bir erkek çocuk alıp yutar. 
Yutmadıkça da geri dönmez. 
Bu sene sıra bende. 
Bir tek evladım var, diye yanar ve yakılır. 

Amcası gibi borcu bitmezse...

Hacı Veyiszâde'nin küçük oğlu Veyis Kurucu anlatıyor:

-Babam beni çarşıya, pazara, ekmek almaya filân gönderirken, anneme: 
Amcası gibi borcu bitmezse parasını ver! filân derdi.
Veyis Hoca'nın anlattığı bu "Amcası gibi borcu bitmezse..." espirisine temel olan bir hadise var.

Nereye pinhan eyledin, Hazreti Ali kabrini / Şiir

İskender'e sed yaptırdı, duy İskender seddini 
Nereye pinhan* eyledin, Hazreti Ali kabrini 
Hüdâ'm ben sana neyledim, hem yakarsın sadrimi 
Senden başka kimse bilmez, bu kuluyun fikrini

Mütevazı Olmak

Dünyada Allah için tevazu edin. 
Dünyada tevazu sahibi olanları Allah Teâlâ kıyamet günü yüceltir.

Zincirin halkaları tam otuz üç tanedir.

Bediüzzaman'ın ve talebelerinin, beş vakit namazı, vaktinde ve erkanına riayet ederek huşû içerisinde kılışları, takvaları, konuşmaları, güzel ahlakları, diğer mahkumlara çok tesir etmişti. 
Kısa zamanda onlardan pek çoğu Kur'an öğrenmeye ve namaz kılmaya başlamıştı. 

Mü'minin hastalığını kendisine keffarettir.

Allah müminin hastalığını ona keffaret yapar ve günahlarının affina sebep olur. 
Fâsığın hastalığı ise, sahibi tarafından bağlanan devenin hali gibidir.
Daha sonra salındığından niçin bağlandığını ve neden salındığını bilmez.

Selmân-ı Fârisî 

Sizin eliniz, benim elimin içindedir...

Hacı Veyiszâde Hoca Efendi dua ile tedaviyi çok yaparmış. 
Gerek kağıda yazma tarzında, gerek okuyup üfleme tarzında...
"Muska" tabir edilen küçük "nüsha"ları da hep talebelerine yazdırırmış.
Bizim yazdığımızın ne tesiri olacak ki diye kafaya takan olunca da: 
-Kafanızı karıştırmayın! 
Sizin eliniz benim elimin içindedir... 
Şu sûreden şunu yazın, bu sûreden bunu yazın, getirin cebime koyuverin! dermiş.

Bu hastalık bir çile, bir imtihandır!

Hacı Veyiszâde'nin yeğeni Ali Ulvi Kurucu anlatıyor:

Ahmed Ağa'yı 1955'de ziyaret ettim. 
Hanımın bir mide rahatsızlığı vardı. 
1950'de başlamıştı. 
Devam ediyordu. 
Çaresi bulunamamıştı. 
İstanbul'a vardığımızda kayınbiraderim Hasan Sandıkçı Bey ile birlikte, Şişli civarında muayenehanesi bulunan meşhur mide mütehassısı Ahmed Rasim'e gitmiştik. 
O günün parasıyla elli lira muayene ücreti aldı ki, büyük paraydı. 
Muayeneden sonra, kendisinin perhiz için matbu kâğıtları varmış, onları verdi. 
İşte patates haşlaması, yumurta haşlaması filân diye...

Şehzâde Bâyezîd'in "Baba" Dediği Zât

İbrahim Efendi (Mevlânâ Seyyid İbrahim)'in babası Muhammed bin Hüseyin, o zamanlar Amasya'da valiydi. 
Şehzade Bâyezîd Han ile çok iyi görüşüp sohbet ederlerdi. 
Aralarında baba-oğul gibi münasebet vardı. 

Oğlum! Sen oruçlusun, gel bizde iftar edelim.

Süleyman Hilmi Tunahan Hazretleri, bir Ramazan akşamı evinin karşısındaki kahvenin bahçesine oturup hanelerini kontrol edip kendisini takip eden sivil polis memurunun yanına gelip: "Oğlum! Sen oruçlusun, akşam yaklaştı, gel bizde iftar edelim, sonra yine vazifene devam edersin" diyerek iftar yemeği ikram etti.

Hz.Fâtıma'nın Yüzünün Aydınlığı

Mü'minlerin annesi Hazret-i Aişe demiştir ki: 

- Ben karanlık gecede Hz.Fâtıma'nın yüzünün aydınlığı ile iğneye iplik geçirdim. 

Ölüye Evden Fatiha Okumak!

Hacı Veyiszâde'nin oğlu Mehmet Hoca anlatıyor:

Babam, dedemin (Hacı Veyis Efendi) talebesi Mevlid Hoca'ya, dedemin talebesi olduğundan çok hormet ider. 
Mevlid Efendi de dedeme hörmet ider: 
Hocam ortalık gızdı (ısındı) gaari, yiter, gidelim! dirimiş.

Bu demirle şimdiye kadar arkadaşlık yaptık!

Lâdikli Âşık Ahmed Ağa'nın torunu Ahmed Elma anlatıyor:

Dedem rahmetli, savaş gazisi olduğundan, vücudunun muhtelif yerlerinde yara izleri vardı. 
Bilhassa sağ omuzunun kürek kemiği üzerinde hilal şeklinde büyük bir yara dikkat çekiciydi. 
Bu yaralardan birinde harpten kalma, şarapnel parçası bir demiri, yıllarca vücudunda taşımış.
Ancak son zamanlarında hastalandığından dolayı çok zayıflamış ve vücudundan o demir parçası düşmüştür. 

Bu sarık bu başla birlikte çıkar, sarığa ilişme!

Bediuzzaman Kastamonu'da bütün menfi şartlara rağmen Kur'an hizmetine aralıksız devam ediyor, bir yandan eser telif ederken, bir yandan da bu yeni eserlerin, talebelerinin eline ulaşması için çalışıyordu. 
Kur'an hakikatleri günden güne yayılmaktaydı. 
Bu durumu fark eden işbaşındaki siyasiler çılgına dönmüştü. 
Bu hizmetin önüne geçmek için bütün imkanlarını seferber ediyorlardı.

Bedenin ve Kalbin Kemâle Ermesi

Allahü Teâlâ insanı kalp ve bedenden meydana gelen bir varlık olarak yaratmıştır. 
Bedenin ve kalbin kemale ermesi, Peygamber Efendimiz'de son bulmuştur. 
Ümmetine ise bu kemalattan O'na tabi oldukları kadar ulaşmıştır. 
Resulallah vasıta olmadan kemalat gelmez. 
Allah Teâlâ'nın âdeti böyledir.

Beni affeyle... Bana beddua etme!

Bir gün bazı kimseler Hacı Bektâş-ı Velî'nin talebesi ve halifesi Hacım Sultan'ın yanına;  "oradan gitmesini, eğer gitmezse zarar vereceklerini" söylemek için birisini gönderdiler. 
O şahıs geldiğinde, Hacım Sultan namaz kılıyordu. 
Namazı kıldıktan sonra, o şahıs Hacım Sultan'ın yanına yaklaşınca, titremeye başladı. 
Kalbinde bu hal ile bir yumuşama meydana geldi. 
Yanına varıp selam verdi. 
Hacım Sultan selamını alıp;
-Ey yiğit! Söyle bakalım, seni gönderenler ne dediler, dinleyelim, buyurdu.