26 Ağustos 2024 Pazartesi

Açıkta ve Dışarıda Yemek Yeme Âdâbı

Eğitimci Yazar Yusuf Sarıkaya anlatıyor:

Yıl 1981.
Sevenlerinden birisi Şeyhzade Ahmed Efendi'ye: 
-Efendim, ben Nohutluk'ta (Yozgat'ın bir semti.) görev yapıyorum. 
Din görevlisiyim. 
Bana orası hem uzak geliyor, hem de öğle ve akşam yemeklerimi dışarıda yemek zorunda kalıyorum. 
İzniniz olursa bu tarafa gelmek istiyorum, dedi. 

Şeyhzâde Hacı Ahmet Efendi
Ahmet Efendi bu kişiye; "böyle özel işlerinin kendisine sorulmamasını, şartlar neyi gerektiriyorsa ona göre hareket etmesini" belirtti. 
Sonra da bu dışarıda, açıkta yemek yemeyle ilgili bir hatırasını anlattı:
-Henüz yeni yetişen bir delikanlıydım. 
O zaman Yozgat'a simit fırını yeni açılmıştı. 
Canım simit istedi ve aldım. 
Ailemizden aldığımız terbiye gereği açıkta ve dışarıda yemek doğru değildi. 
Ben de simidi elime aldım ve eve geldim. 
Kapıya vurdum ve biraz bekledikten sora avluya girdim. 
Çünkü o da bizde bir terbiye şekliydi.
Kapıya vurulmadan içeri girilmezdi. 
Hatta bir ninem vardı -Allah rahmet eylesin- ben bile gelsem iyice kapanır. 
Sonra "geçebilirsin" der öylece avluya adımımızı atabilirdik. 
Sonra içeriye girdim. 
Elimdeki simidi ninem gördü ve:
-Oğlum Ahmet o ne? dedi. 
-Simit nine, dedim. 
-Oğlum biz sana böyle mi öğrettik. 
Açıkta yemek yenir mi, açıkta yiyecek taşınır mı? 
Sen bu simidi elinde taşırken insan gördü, hayvan gördü; yaşlı gördü, genç gördü.
Fakir gördü, zengin gördü. 
Bunların hepsinin göz hakkı kaldı. 
Bunu yediğinde göz hakları olan bir şeyi yemiş olacaksın. 
Derhal bunu hayvanlara ver ve yeme, dedi. 

Bana simidi yedirmedi.

* Hak Dostlarından Hatalar, Mahmut Bıyıklı, Mavi Yayıncılık, 2008, s.61, 62, 63.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder