Yıllar sonra, bir konferans münasebetiyle İstanbul'dan Mut'a gidişinde, vaktiyle kendisini çok izleyen cemaattan birine sormuş orada:
-Uzun yıllar geçti aradan.
Vaktiyle burada çook vaz u nasihat ettik.
Sen de takip ettin onların hepsini.
Ne kaldı sende o yıllardan?
Mahmud Toptaş Hoca denildiğinde senin hatırına ne geliyor meselâ önce?.. demiş.
Adamcağız, öyle derin derin düşüncelere filån dalmadan:
-Hocam, şu üç şey hatırıma gelir hemen:
-Birincisi, buradan ayrıldıktan sonra bir geldiniz, epey zayıflamıştınız. "Hocam çok zayıflamışsınız" dedim.
-Kabir kurtlarına et götürmeye gerek yok! diye cevap verdiniz.
Cevabınız çok hoşuma gitti.
Sonra bir daha geldiniz, yıllar sonra.
Bu defa da tam aksine epey kiloluydunuz.
O zaman da, daha evvelki sorumu ve cevabınızı hiç hatırlatmadan: "Hocam epey kilo almışsınız!" dedim. O zaman da:
-Eh ne yapalım, kurdun kuşun da hakkı var! dediniz.
Bu cevap da hoşuma gitti benim.
-Üçüncüsü ne peki?
-Üçüncüsü de şu Hocam.
Siz bana vaktiyle:
"Eğer evde bir huzursuzluğun olursa, sakın karına lâf yetiştirmeye çalışma!
Adem Aleyhisselâm bin sene uğraştı, Havva validemize lâf yetiştiremedi!..
Karı milletine lâf yetişmez!
Sen bir söylesen, binini salar üstüne senin!..
Karıların lâfiyla baş edemezsin!..
Karılara lâf yetişmez!...
Onun için, onlar dırdıbıklığa başlayınca, şöyle ibiğini azıcık büker gibi yaparak dinler gibi gözükecen, sonra da başını sallayıverecen geçecen!..
Kulağıyın kenarıyla küreyiverecen geçecen!..
Başka türlü olmaz.
Karılarla lâf buruşturmaya kalkarsan trafik karışır, kaza yaparsın!..
En iyisi mi, dediğim gibi yapacan ve eyer kemiğinin üstüne fazla varmayacan!.. demiştiniz.
Dediğiniz gibi yaptım ve valla çok istifade ettim Allah razı olsun be Hocam!..
* Gönenli Mehmet Efendi, Mustafa Özdamar, Sh. 96, 97, 98.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder