5 Temmuz 2024 Cuma

Başbakan Adnan Menderes'ten Hacı Veyiszâde İçin Telgraf

Yıl bin dokuz yüz elli dokuz.
Hacı Veyiszâde'nin refikası Meryem Hanımın vefatından bir süre sonra, Mehmet Tekin onu yalnızlıktan kurtarma gayretine girdi:
-Hocam?
-Söğle babam!
-Meryem validenin vefâtından sonra yalnız kaldınız.
-Eeeee?
-Bizim bir Fahriye annemiz var. 
Eşrefoğlu Rumi Hazretlerinin ahfâdındandır. 
Ankara'da durur. 
Çok has kadındır. 
Henüz mevzuyu ona açmadım. 
Önce sizin muvafakatinizi almak istedim. 
Siz uygun bulursanız meseleyi ona da açacağım. 
Sizi bu yalnızlıktan kurtaralım Hocam?.

Mehmet Tekin bu teklifi yapınca, Hacı Veyiszâde, genelde yüzünden hiç eksik etmediği tebessümü biraz kavurup savurarak:
-Memedim, evlâdım, bak!.. 
Her şeyin bir tabiatı vardır. 
Allah kalble, Rasûlullah ruhla, evlât şefkatle, ümmet şefaatle ve karı şehvetle sevilir. 
Eeee, bu sonuncu bizden geçti.
Nöğürecen de everecen bizi? diye kestirip attıysa da, Mehmet Tekin ısrar etti:

-Hocam, âmennâ ancak, Fahriye anne pek has kadındır. 
Size hizmette kusur etmez. 
Bir can yoldaşı olur. 
Malumunuz, refika hizmetiyle başkalarının hizmeti bir olmaz. 
Fahriye anne bir can kadındır, size her bâbda destek olur.

Mehmet Tekin çok ısrar edince, Hacı Veyiszâde: 
-Madem ki çok istiyorsunuz, eh... Ne isterseniz yapın! dedi kesti.

Bir müddet sonra Hoca hastalandı. 
Şekeri vardı.
Istırap çekiyor ama şikâyet etmiyordu. 
Kendisini ziyarete gelenlere:
-Rabbim, Allahım, bana şeker gibi bir hastalık verdi! diyordu. 

Hoca, artık, bu dünyaya mahsus hayatının son günlerini yaşıyordu.
Bir süre sonra "Emr-i Hak vaki" olacaktı. 
Nitekim öyle oldu. 
Takvimler, 5 Şubat 1960 Cuma gününü gösteriyordu. 
Hoca, sabah namazını edâ ettikten sonra, ebedi hayata doğru çıkacağı yolculuğun son hazırlıklarını da tamamlamış ve saat 11.40'da Konya'nın sadece insanlarını değil, taşını toprağını da ağlatmıştı.
Cenaze o gün kaldırılmadı. 
Bütün câmilerde, cenaze namazının Cumartesi günü Kapı Camiinde kılınacağı duyuruldu.

Ertesi gün, Mevlânâ Türbesi yakınlarındaki Durak Fakı Mahallesi'nde 3 kapı numaralı evinden alınan cenâze Kapı Câmii'ne götürüldü.
Hava soğuktu ve lâpa lâpa kar yağıyordu. 
Buna rağmen onbinlerce insan, Üçler Mezarlığı'na götürülen cenazenin peşinde akıyordu. 
Çok geniş bir çevreye yayılan cemaata yollar, sokaklar dar geldiği için cenaze çok ağır ilerliyordu.
Aziziye Camii'nin önüne gelindiğinde cemaatta önce bir dalgalanma oldu, sonra durdu.
İşte bu dalgalanmayla durma arasında tabutun mandalı açıldı ve kapak hafif aralandı.
Cenaze Üçler Mezarlığı'ndaki kabrine ulaştırıldığında ikindi ezanları başlamıştı.

O gün, devrin Başbakanı Adnan Menderes'ten şu telgraf geldi:
"Büyük âlim ve büyük hayırsever Hacı Mustafa Kurucu'nun vefatını teessürle haber almış bulunuyorum.
Kederdide ailesi ve bütün Konya halkına başsağlığı diler, merhuma Cenab-ı Hak'dan mağfiret niyaz ederim.'

* Hacı Veyiszâde, Mustafa ÖZDAMAR, 1992, s.174, 175, 176.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder