Yaşar Gökçek Hoca anlatıyor:
İmam Hatib Okulunda kadro sıkıntımız var o zamanlar.
Maarif Vekâleti kâfi miktarda öğretmen kadrosu vermiyor.
Eee okulda öğretmene ihtiyacımız var.
Ne yapacağız?
Dışardan Hoca temin ediyoruz.
Ders ücretlerini de, derneğimiz var, dernekçe ödüyoruz.
Bizim Fizik Öğretmeni Said (Ademoğlu) Konya'da benden eski.
Çevresi daha geniş.
Astsubay okulundan...
Şöyle biraz dindar olan, İmam Hatib'e fazla ters düşmeyecek arkadaşları seçti getirdi.
Onlar da derse giriyor.
Başkaları da var öyle, dışardan derse giren.
Bir arkadaşımız var, işte bu dışardan gelenler arasında. Arabca'ya giriyor.
Arapça'ya giren arkadaşımızın azıcık tuhaf bir hali var.
Şapka değil de şöyle tuhaf bir kep takıyor başına...
Onu da bir tuhaf takıyor, öyle geliyor okula.
Birgün, öğretmenler odasında, Astsubay Okulundan gelen arkadaşların çoğunluğunun orada toplandığı bir esnada bu konu gündeme geldi:
-Yaşar Hoca, bu arkadaş şapka giymiyor da, öyle tuhaf bir kep takıyor başına?
Biz hepimiz giyiyoruz da o niye giymiyor yani? diye sordular.
Ben hayatım boyunca hiç şapka giymedim ama, bunu bir problem de edinmedim.
Yani hiç kimse "niye şapka giymiyorsun?" diye soran da olmadı bana.
Hoca Efendi'ye arz ettim meseleyi ertesi gün:
-Efendim, Astsubay okulundan gelen arkadaşlar, böyle böyle diyorlar! dedim.
Hoca Efendi, hiç tereddüde düşmeden:
-Haklıdırlar!.. Onlar sabahtan akşama kadar o koca lengerleri taşıyıp duruyorlar başlarında...
Söyleyin o delikanlıya o da giysin!..
Karıştırmasın ortalığı.
* Hacı Veyiszâde, Mustafa ÖZDAMAR, 1997, s.213, 214.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder