Yüksel Subaşı anlatıyor:
Okuyup yazması olmayan fakat maneviyat deryasının büyüklerinden olan, konuşma ve şiirleriyle herkesi hayrette bırakan Ahmet Ağa ile ilk tanışmamız şöyle olmuştur.
Senelik izinlerimi ailemle beraber Konya'da geçirirdim.
Gene izinli olarak Konya'da bulunurken, bir gün bir kutu lokum aldım ve Ahmet Ağa'nın Lâdik'teki misafir kabul ettiği odasına vardım.
Mübarek elini öptüm ve lokum kutusunu pencerenin kenarına koydum.
Bu sırada mel'un şeytan, içime bir vesvese saldı.
Şöyle ki: "Her ziyarete gelen elinde bir hediye ile geliyor, acaba bunlar ne oluyor?" diye içimden geçti.
-Oğlum! Bana verilen emir, gelen hediyeleri sizden sonra gelenlere ikram etmektir.
Ben 75 yaşındayım ve şeker hastasıyım.
Torunlarım veya başkası odamı karıştırmasın diye buradan ayrılırken kapıyı kilitlerim, dedi.
Sonra sağ tarafındaki sedirde bulunan büyükçe sandığın kapağını hafifçe aralayarak bir paket çıkardı ve bana uzattı.
Bu paket 2 kg. ağırlığında bir Gaziantep baklavası idi.
Ahmet Ağa sözlerine devamla:
-Oğlum bunu götür ve ailenle birlikte yiyin, İnşâallah şifa olur, dedi.
Ben çok utandım ve mahcubiyetten gözlerim yaşardı.
Pişmanlığımı belirtmek için tekrar elini öptüm.
*Lâdikli Âşık Ahmed Hüdâî, Ahmet Elma, 2011, 5.Baskı, S.123.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder