Bir akşamüstü idi…
Ali Haydar Efendi’nin kapısı, sivil kıyafetli üç emniyet mensubu tarafından çalındı.
Eve giren memurlar, iğneden ipliğe her şeyi aradılar.
Şapka aleyhinde bir belge ele geçirmenin peşindeydiler, ama bir şey bulamamışlardı.
Evde; dâvâ ile ilgili, İskilipli Âtıf Hoca’nın «Frenk Mukallitliği ve Şapka» isimli eserinden başka bir evrak(!)a rastlanmamıştı.
Yine de tevkif edildi.
Böylece bir devrin şecaatli hocasına gözdağı veriliyor, «İttihad ve Terakkî» çetesine kafa tutan cesur adam, sindirilmeye çalışılıyordu.
Şapka, işin sadece bahanesiydi…
Ali Haydar Efendi; dâvânın karara bağlandığı 3 Şubat 1926’ya kadar, hapishane ile mahkeme arasında, kelepçeli ellerle gidip geldi.
Kendisini yargılayacakların gözlerine bir defa olsun, merhamet diler gibi bakmamıştı.
Karar gecesi Fetih Sûresi’ni okuyor, her okuyuşta karyolasına bir çizik atıyordu.
Bir ara yanındakilere dönerek;
“Rüyamda şeyhimi gördüm.
ana 33 defa Fetih Sûresi’ni okumamı işaret buyurdular.
Bu vesile ile inşâallah halâs bulacağımı telkin ettiler.” demişti.
Karar, dediği gibi çıktı; beraat etti…
Kaynak: https://www.yuzaki.com/2013/12/ahiskali-ali-haydar-efendi/
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder