28 Şubat 2010 Pazar

FİL ETİ YEMEYECEĞİM

Ebû Abdullah el Kalansî (k.a.) hazretleri zamanın büyüklerindendir. O başından geçen bir hadiseyi şöyle anlatmaktadır:

-"Seyahatlerimin birinde gemiye binmiştim. Şiddetli rüzgâr esmeye başladı. Büyük bir tufan oldu. Gemide bulunanlar dua ederek ağlamaya başladılar. Türlü türlü adaklar adıyorlardı. Bense onların bu halini seyretmekten başka bir şey yapmıyor sadece bir kenara çekilmiş Allah'ıma hamd ediyordum. Gemidekilerden birkaç kişi gelip bana:

-Sen de bir şey adasana! dediler.

Ben onlara:

-Benim bir dünyalığım yok ki, ne adak adayayım dedim.

Bırakmadılar, çok sıkıştırdılar... İlla da bir şey adamamı istiyorlardı. Ben:

-Allah'ım eğer bu beladan kurtulursam asla fil eti yemeyeceğim, diye adakta bulundum

-Bu senin yaptığın nasıl adak, hiç fil eti yenir mi? dediler.

Ben onlara:

-Allah öyle aklıma getirdi. Dilime onu söyletti Allah, dedim.

Çok geçmeden bindiğimiz gemi battı. Bir grupla beraber yüzerek sahile çıktık. O arada bir kaç gün geçtiği halde hiç bir şey yememiştik. Çok da acıkmıştık. Ansızın bir fil yavrusu çıkageldi. Bulunduğumuz yerin yakınlarında hiçbir insan emaresi, köy- kasaba gibi şey yoktu. Yanımdakiler fil yavrusunu kesip yediler, bana da yemem için çok ısrar ettilerse de ben:

-Fil eti yemeyeceğime dair ahdettim, adağım var, dedim ve filin etinden yemedim.

-Zaruret halinde yenir illâ da ye! dedilerse de yemedim.

Onlar bir miktar yedikten sonra uyuya kaldılar... Biraz sonra onlar uykuda iken o filin anası yavrusunun gittiği yerden gelerek koklaya koklaya kemiklerini buldu. Sonra da o kokudan kimde buldu ise ayakları altına alarak teker teker öldürdü.. Sıra bana geldiğinde beni iyice muayene eder gibi tekrar tekrar kokladı. Bende yavrusunun kokusundan bir eser bulamayınca da arkasını dönerek hortumuyla binmemi işaret etti. Bir ayağını kaldırarak tekrar tekrar işaret ediyordu. Anladım ki binmemi işaret etmekte... Bindim... Üzerine bindikten sonra doğru oturmamı işaret etti. Ben de biraz daha doğru oturmaya çalıştım.

Ben üzerine bindikten sonra fil o kadar sür'atle yol almaya başladı ki, tarifi imkânsız. Beni etrafı yeşillik ve sürülmüş tarlaları olan bir yere götürdü. Aşağı inmem için işaret etti. İndim. Ben yere indikten sonra o evvelkinden daha sür'atli bir şekilde uzaklaşıp gitti.

Sabah olunca karşımda bir grup insan gördüm. Beni yanlarında beraber götürdüler. Tercüman vasıtasıyla anlaşıyorduk. Tercümanları bana durumu, buraya nasıl geldiğimi sordu. Ben başımdan geçenleri olduğu gibi anlattım. Hayretler içinde kaldılar...

Bana:

-O senin anlattığın yerden burası kaç günlük mesafedir biliyor musun? dediler.

Bilmediğimi söyledim. Ancak bir günde geldiğimi bildirdim.

-Orası sekiz günlük yoldur, fil nasıl seni bir günde getirmiş... dediler.

Sonra bana lüzumlu gıdayı temin ettikten sonra memleketime gelebilmem için hem azık verdiler, hem de binek için bir at verip yolcu ettiler...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder