Yerine de bir vekil bırakmış tabii, bir Yarbayı.
Hem dindar hem de gayretli bir insanmış Yarbay.
Soğukta sıcakta, şurada burada kaçak köçek namaz kılan bir sürü asker varmış.
Koca alayın bir mescidinin olmaması kahrına gitmiş Yarbayın. Ve o vekâleti zamanında, çok kısa bir süre içinde tutmuş bir mescid yaptırmış Alay Komutanlığı sahasının münâsib bir yerine.
Sonra, Albay izinden dönünce mahkemeye vermiş Yarbayı:"Sen nasıl mescid yaptırırsın Alayın içine?" diye...
Mahkemeye verilince epey zor duruma düşmüş Yarbay.
Resmi hiç bir mesnedi olmadığı için epey sıkışmış.
Davanın, Yarbay için çok ağır sayılabilecek bir ceza doğrultusunda seyrettiği günlerde, Ahmed Ağa'yı bilen birileri ona:
-Sen, Konya'nın Ladik Kasabasına gidecen, orada Hacı Ahmed Ağa diye birisi var.
O adama durumu izah edecen...
Ne olması lazımsa o sana bildirir!..
Bunun
üzerine hemen Lâdik'e gidiyor Yarbay.
Akşam üzeri veya yatsı sonrası
filân işte, Lâdik'e geliyor, Ahmed Ağa'nın evini soruyor.
Tarif
ediyorlar, varıyor Ahmed Ağa'nın odasına.
Daha o kapıya vurmadan Ahmed
Ağa açıyor kapıyı ve adıyla sanıyla hitab ediyor Yarbaya:
-Buyurun .....Yarbay, deyince şaşırıyor Yarbay:
-Allah Allah, diyor
içinden, benim adımı sanımım nerden biliyor bu adam?
İlk defa görüşüyor ya, şaşırıyor tabii.
Sonra
Hacı Ahmed Ağa'nın vaziyetine bakıyor bir de şöyle...
Allah Allaaaah!..
üstü başı her tarafı kan içerisinde:
-Bu ne hal efendim? diyor şaşırmışlığını ikiye, üçe katlayarak.
Hacı Ahmed Ağa:
-Biz, daha yeni Kore'den, askerimizi çemberden kurtardık, ordan
geldik.
Daha ben evime girmeden siz geldiniz, diyor.
Merak etmeyin, mahkeme lehinize neticelenecek, beraat edeceksiniz!..
Adam hiç bir şey sormadan, hayatında ilk kez gördüğü Ahmed Ağa'dan aradığı cevabı alıp gidiyor.
Kaynak: Lâdikli Ahmed Ağa, Mustafa ÖZDAMAR Sh.: 143, 144
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder