Hoca Efendi yasak masak dinlemezdi.
Her fırsatta Kur'ân hizmeti verirdi.
En netâmeli günlerde bile, kendisini takibe, tahkike, tevkife gelen polisler de dahil herkese Kur'ân öğretmeye ve Kur'ân ahkâmını belletmeye çalışırdı.
Hoca Efendi veya babası (Hacı Veyis Efendi) için söylerler.
Bir gün almışlar, ikinci şubeye götürmüşler.
Kur'ân öğretmenin ve Kur'ân ahkâmından bahsetmenin insanı darağacına götürdüğü yıllarda.
Şube kalabalık.
Bir sürü siyâsî maznun (sanık) var içerde.
Komiser tehevvüre kapılmış, bir tokat atmış:
-Bütün bunların arasında bir de seninle mi uğraşacağım? diyerek.
Sonra da azıcık insafa gelerek:
Sen şöyle şurada azıcık bir otur hele! demiş ve Hoca Efendi'yi bir iskemleye oturtarak, masasına geçmiş ve önündeki dosyalara eğilmiş.
Bir müddet sonra, Hoca Efendi, altındaki iskemleyi komiserin masasına doğru çekerek yanı başına oturmuş:
-Bak evlâdım, işlediğim suçu bir de senin gözünün önünde işleyeyim bakayım ne diyeceksin!
Sen Kur'ân okumasını bilin mi?
-Bilmem!
-Ben sana öğretirim! demiş ve cebinden mushafını çıkarmış.
Hoca Efendi'nin bu zarif ve cesur tavrı karşısında komiser:
-Hoca, sen bu işin adamısın!
Sana yasak masak işlemiyor!
Var git işine bak!
Bundan sonra kapında köleyim!..
* Hacı Veyiszâde, Mustafa ÖZDAMAR, 1997, s.225, 226.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder