25 Mayıs 2024 Cumartesi

Kalbi karpuz torbası adam, defoool!

Besim Hoca*, lisede öğrencisi Nedim Gürbüz'le beraber Denizli Çaybaşı Câmii'nin kubbesini süslüyor. Sıcak bir Denizli yazı.
Kalıplar çıkarılmış, iskeleler kurulmuş, iğne ucu titizliğinde bir çalışma var, Çaybaşı Camii'nde.
Tezyinat titizlik isteyen zor ve çileli bir iş. 
Hele hele kubbe tezyinatı... 
O daha da zor.
İki metreyi aşan boyu, hatırı sayılır kilosuyla iri yarı Besim Hoca, bu zoru kolaylamaya çalışıyor. 
Çeşit çeşit, renk renk boyalar, fırçalar, kömür tozları içinde, bütün dikkati kubbede.

Öğrencisi Nedim Gürbüz:
-Gözüm yanıyor hocam, diyerek gözlerini oğuştururken, Besim Hoca: 
-Şifadır Gürbüz şifadır! 
Kubbe tezyinatı çetin iş. 
Hat sanatımızda yeni ufuklar açan, musannâ sülüsü zirveye taşıyan büyük usta Karahisârî, gözlerinin ışığını kubbelere vermiş, kubbelere nakşetmiş. 
Zordur bu iş... 
Özellikle kubbe yazıları, kubbe tezyinatı vekar ister, ağırlık ister, ciddiyet ister, diye bu işin ulvi vekarını izaha çalışırken içeri birisi girdi. 

İçeri giren kişi, câminin içini şöyle bir dolaşarak, sağa sola, aşağı yukarı şöyle bakındıktan sonra, Besim Hoca'ya doğru başını yukarı kaldırarak:
-Hocaaaa, Selâmün Aleyküm, kolay gelsin! diye seslendi. 
-Aleyküm Selâm! dedi.

Besim Hoca, işine devam ediyordu. 
Aşağıdaki adam, Besim Hoca'nın kubbeye işlemekte olduğu tezyinata şöyle bir baktıktan sonra, yine seslendi:
-Hocaa!
Besim Hoca işine devam ederek: 
-Efendim, buyur efendi!

Adam, sağ elinin serçe parmağıyla ensesini kaşıyarak:
Geçen gün Aydın'a gitmiştim. 
Orda bir lokantada bir resim gördüm. 
Dilimlenerek, dağılmadan, gayet düzenli bir şekilde açılmış bir karpuz resmi.
Besim Hoca:
-Ee-vet?
Aşağıdaki adam:
-Hani diyorum ki, o gibi resimlerden istifade etseniz de, kubbeyi dilimlenmiş bir karpuz gibi resimleseniz, daha güzel olmaz mı? deyince, Besim Hoca'nın beti benzi atıverdi âniden. 
Çaybaşı Câmii'nin kubbesi dilimlenmiş bir karpuz gibi tepesine düşmüştü adeta! 
Aşağıdaki adama tek bir kelime bile söylemeden, elindeki fırçayı, boyayı bir kenara bırakarak, öğrencisi Nedim Gürbüz'e: 
-Aşağı iniyoruz Gürbüz, hadi, dedi.

Kaşları çatılmıştı Besim Hoca'nın. 
Asabının bozulduğu yüzünden anlaşılıyordu. 
İki metreyi aşkın boyu ve hatırı sayılır kilosuyla dağ gibi bir adam olan Besim Hoca, ayaklarının altında titreyen ahşap iskelenin gıcırtıları arasında -peşinde öğrencisi Nedim Gürbüz- aşağıya indiiii ve adamın koluna girerek:
- Dışarı çıkalım, azıcık nefes alalım, dedi.

Hep beraber câmi hariminden dışarı çıkınca, Besim Hoca, çok âni bir patlamayla içindeki öfkeyi dışına salarak:
-Defooooooooool!.. Defol!..
Câmi kubbesinde karpuz dilimi ha!?!
Beyni midesiyle yer değiştirmiş adam!.. 
Kalbi karpuz torbası adam, de- fol!..diye bağırdı adama.

Adam neye uğradığını şaşırmıştı. 
Hiç bir şey söyleyemeden çekip gidince, Nedim Gürbüz:
-Hocam, sadece bunu söylemek için neden kubbeden indiniz? 
Neden câmiden dışarı çıktınız? dedi.

Besim Hoca, gevrek ve kararlı bir sesle:
-Gürbüz, bu iş orada olmaz. 
Câmi harimi ibadet mahremiyeti yeridir. 
Orada öfke olmaz. 
Orada insan kırılmaz. 
Orada insan kovulmaz. 
Adam bu zılgıtı hak etti, ama orada değil de burada yemesi gerekiyordu.
Câmiyi bilmiyorlar bu insanlar Gürbüz, câmiyi bilmiyorlar!.. 
Günde belki beş vakit girip çıkıyorlar amma, câmiyle tanışmıyorlar, câmiyle konuşmuyorlar Gürbüz!..
Câmi Allah'ın evi Gürbüz... 
İnsan câmiye Rabbiyle buluşmaya gelir. 
Karpuz düşünmeye değil... 
Bu tezyinâtın sebebi ne? 
Cemil olan, güzeller güzeli, bütün güzelliklerin tek sahibi olan Alllah'ın şanına lâyık olanı arayış değil midir? 

*Besim Yazıcı: Güzel Sanatlar Akademisi mezunu, memleketi olan Denizli'de Resim Öğretmeni.

* Hacı Veyiszâde, Mustafa ÖZDAMAR, 1992, s.124, 125, 126, 127.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder