Yıl bin dokuz yüz elli beşti.
Şair Ali Ulvi Bey, Medine'den Konya'ya gelmişti.
İlk işi amcası Hacı Veyiszâde Mustafa Efendi'yi ziyâret etmek oldu evinde.
Hacı Veyiszâde'nin ilk sözü, ilk sorusu:
Hoş geldin Ali'm, ne yaptın, İmam Hatib'i ziyâret ettin mi? oldu.
Ali Ulvi Bey, henüz ziyâret edememişti İmam Hatib Okulunu:
-Henüz gitmedim amca, deyince, Hacı Veyiszâde:
-Olmadı Ali'm olmadı!
Arafat'da Mina'da ne konuştuk seninle?
Allahü Teâlâ İslâm'ı yeniden dünyaya hâkim kılacak, insanlığın İslâm'a ihtiyacı var.
Dinin, İslâmın yerini hiç bir şey dolduramaz.
Tatminsizliktendir bu kâinatın, insanlığın perişanlığı. Muhammed Mustafa (Aleyhisselâm)'ın şahsiyeti bâkidir.
Allah Teâla tekâüde çıkmaz...
Ali Ulvi Bey, amcasını ziyaret ettikten sonra doğru İmam Hatip Okulu'na gitti.
İdareciler ve öğretmenler onu çok sıcak karşıladılar.
Ali Ulvi Bey'in en çok merak ettiği şey, istikbaline endişeyle baktığı bu okulun öğrenci adediydi.
Bu düşünce içinde:
- Müdür Bey, dedi, kaç talebeniz var, rağbet nasıl okula?
Okul müdürü, kendisini aşan bir sıkıntının tatlı mahcubiyeti içinde, şu cevabı verdi:
-Efendim, iki bin altı yüz kayıtlı talebemiz var.
Sekiz yüz talebemiz de ağlayarak gitti.
Alamadık!
Rağbet çok, ama yerimiz yok!
Ali Ulvi Bey şaşırmıştı.
Halk, denize koşan nehirler gibi özüne akıyordu.
Çocuklara hem dinlerini hem dünyalarını okutan İmam Hatib Okulu, bir anda, Konya'da en çok öğrencisi bulunan okul haline gelmiş
* Hacı Veyiszâde, Mustafa ÖZDAMAR, 1992, s.113, 114.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder