Konya İmam Hatib Okulu'nun Müdürü ziyâretine gelmişti, Hacı Veyiszâde Mustafa Efendi'nin.
Aziziye Câmii'nin İmam odası tıklım tıklımdı.
Müdür Bey, selâm verdikten sonra boş bulduğu bir yere çömeliverdi, kapıya yakın eşikte bir yere.
Hacı Veyiszâde, Müdür Bey'in eşiğe çömeliverdiğini görünce:
- Müdür Bey!
Müdürün yeri orası değil.
Siz orada (okulda) da müdürsünüz, burada da.
Şöyle buyurun! dedi tatlı mütebessim bir sesle.
Müdür Bey'i kendi yanına aldıktan sonra konuşmayı şöyle sürdürdü:
-İmam Hatib Okuluna müdür olmak sıradan bir iş değildir.
Bu memleketi, müdür beyin idare ettiği mektebin talebeleri ihya edecek.
Bu çocuklar meleklerin kanatları üzerinde gidiyorlar.
Bu memleketi onlar ileri götürecek.
Bu milletin sönen, söndürülen kandillerini onlar uyandıracak.
Namaz sonrası sohbet sona erip de Müdür Bey ve cemaat dışarı çıkınca, Hoca'nın yanında yöresinde çok bulunanlardan biri olan astsubay Mehmet Başçavuş:
- Hocam, elini öpeyim...
Bu adam değmez bu iltifata!..
Bu müdür, Talim Terbiye'ye sizin hakkınızda müsbet rapor vermiyor.
Hoca Efendi asrını anlayamamış, talebelere günün icâbı bilgileri veremiyor.
İnkilaplardan da hiç bahsetmiyor, diye rapor etmiş sizi, dedi.
Hacı Veyiszâde:
-Mehmed'im, evlâdım, bilirim.
Bunlar beni bu hizmetten men etmek isterler.
Ben ki yıllardan beri "medreseleri kapatanların kapıları kapansın" derim.
Ben ki bu güne kadar "talebe okutacağım, fakat talebe bulamıyorum" diyordum.
Bu gün mekteb çıktı.
Allah bana talebe verdi.
Önüme beş ders okutma fırsatı geldi.
Okutmazsam dünyanın en nâmert insanı olurum.
Peygamberimiz bir gün bile dinlenmedi.
Ailesi Hatice Vâlidemiz: "Yâ Rasûlallah, çok yoruldun, biraz dinlen" dediği zaman ona; "Hatice, uyku zamanı geçti artık" derdi.
Binaanaleyh, ben de âlim olduğuma göre, peygamberimi kendime örnek almam lâzım.
Evet, bunlar beni talebe yetiştirmekten, insan yetiştirmekten uzaklaştırmak isterler.
Amma ben adam yetiştirme bahçıvanıyım.
Ben aynen bahçıvana benzerim.
Bir talebenin yetişmesi uğruna bin münafığın kahrını çekerim.
Yâr için ağyâra minnet ettiğim ayb eyleme,
Bağıban bir gül için bin hâre hizmetkâr olur!
Benim yârim var, dostum Leylâ'm var, sevgilim, gayem, davam var...
Bu uğurda yoluma çıkan engellerin kahrını çekerim.
Çekiyorum o kahrı, seve seve çekiyorum.
Nasıl ki bir bahçıvan bir gül yetiştirmek için dikenlerin kahrını çeker.
Sorarsın kendisine: "Amca nedir bu çile, ellerin kan içinde kalmış?"
Ne der bahçıvan?
"Evlâdım, gül var bunun sonunda" der, değil mi?
Biz o bahçıvanız işte, çekeceğiz bu kahrı...
Gül için, gül için...
Gül-i Muhammediler için, çekeceğiz.
Çekeceğiz bu yükü, bu kahrı, çekeceğiz.
Bu gün o demdir... çare yok, bu bahçeye bakacağız.
* Hacı Veyiszâde, Mustafa ÖZDAMAR, 1992, s.138, 139, 140.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder