Ankara’da bir üniversite ve ders: “Devrim Tarihi”.
Sınıfta bir tek başörtülü öğrenci var.
Hanım kızımız, “Devrim Tarihi” dersini ve hocasını beğendiği için seçer.
Sınıfa ilk girildiğinde, meşhur ve çağdaş profesör, derse başlamaz ve başörtülü öğrenciye gözlerini dikerek, sınıftan çıkmasını, aksi takdirde ders işlemeyeceğini belirtir.
Başörtülü öğrenci daha hiç sesini çıkarmadan, diğer öğrenci arkadaşları savunmaya geçse de fayda etmez.
Meşhur ve çağdaş profesör, kızcağızı dersten çıkarır.
Derse başlanacağı sırada bir kız öğrenci söz ister ve şöyle der:
-Hocam, dışarı çıkarttığınız arkadaşımız, son derece başarılı bir öğrencidir.
Fikri yapınızı bilerek dersinizi seçmekle beraber, aydın kimliğinize de güvenirdi.
Bu yaptığınız davranış; ne ‘öğretim üyeliğinize’, ne ‘unvanınıza’, ne de bize "öğrettiklerinize" yakışmadı, lütfen arkadaşımızı içeri davet edelim.
Meşhur ve çağdaş profesör, özellikle bu kız öğrenciden asla böyle bir tepki beklemediği için biraz ıkınıp sıkınır ve gerekçesini şöyle açıklar;
-Teorik olarak haklısın kızım ama, pratikte yapamazdım, çıkarmak zorundaydım, ilkelerimi çiğneyemezdim ve bir işim var görüyorsun.
Bu ifadelerden sonra sınıfta sessizlik sürerken başörtülü öğrenciyi savunan kız öğrenci de sınıfı terkeder ve profesöre hitaben;
- Kusura bakmayın hocam, ben de ilkelerimi çiğneyemem, arkadaşımı yalnız bırakmamak ve destek amacıyla dersinizi terk ediyorum, der ve çıkar.
Tepkiyi gösteren kız öğrencinin kimliğini ben biliyorum, kesinlikle başını açmış muhafazakâr bir aileden falan değil.
Düne kadar başörtüsü yasakçılığını savunan meşhur bir gazetecinin kızı.
* 07.02.2001, Hüseyin Öztürk, Akit Gazetesi
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder