30 Haziran 2024 Pazar

Zâlim olma oğul, bu memleket müslümanların...

Milli ve manevi değerlerin, devrimlerin giyotinleri altında kıyım kıyım kıyıldığı, meydanların darağaçlanı ormanı haline getirildiği, netâmeli yıllar. 
Allah'ın önce baş sonra taş ettiği çirkin insanların Nemrutluk devirleri. 
Dinden dondan soyunan bir avuç ayıp uşağının Efendilerine ihanet ettiği kara günler.
Konya Delilbaşı Vak'asından yeni çıkmış, cezalı, sıkı denetim ve baskı altında. 
Dinlerini öğrenmek isteyen çocuklar, hocalarının evlerine, hırsızlığa gider gibi gidip gelebiliyorlar. 
Kendilerinden ilim çalınan hocalar, darağaçlarında sallanıyor.

İşte o günlerden birinde, Hacı Veyis Efendi, karakola götürülüyor.
Suçu; "insan olmak, müslüman olmak ve insanları iki cihan azizliğine çağırmak, çocuk okutmak!"

Sorgu sual, karanlık aydınlık kaosunda gül yüzüne bir şaplak talihsiz bir tokat. 
Görevlinin eli havada donup kalıyor.
Hacı Veyis Efendi'nin kendisini tokatlayan görevliye söylediği bir tek cümle var:
-Hakkını helâl et evladım, elin acımış olabilir...

Hacı Veyis Efendi'nin bu bilgeliği karşısında, âniden şiddetli güneş ışığı altında kalmış bir kardan adam gibi yere yığılıveriyor, eli havada donup kalan görevli sonra da:

-Ben ettim, sen etme Hocam! diyerek eline ayağına sarılırken, Hacı Veyis Efendi, görevliyi kollarından tutup ayağa kaldırdıktan sonra:

-Zâlim olma oğul!.. 
Sen de insan evlâdısın! Bu memleket müslümanların, diyerek, karakoldan çıkıp gidiyor.

Nereye, demeyin! 
Nereye olacak, dooğru, kırk para ücret almadan görev yaptığı Dolav Câmiine. 
Yolunun üzerindeki darağaçlarında sallanan cesetlere selâm vere vere hem de...

* Hacı Veyiszâde, Mustafa ÖZDAMAR, 1992, s.46, 47.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder