Meselâ bazan biz toplanırdık, otuz-kırk talebe...
Hoca elini cebine atar, darlanır, zorlanır, sağına bakar, solunu kollar, sıkışır, bir bakmışsınız ki cepte para bitmiş:
-Çocuklar biraz bekleyin!
Biraz durun bakalım, Mevlâm ne gösterir!... derdi.
Sonra bir de bakarsınız ki, Allah bir yerden bir adam göndermiş,
Hoca odasında otururken, biz dışarda, câmide ders çalışırken, sevinerek:
-Gelin evlâdlarım, gelin!
Allah sizin bu halis, samimi oluşunuza gönderdi!
Bu âbiniz geldi, size şunları verdi, der ve o günkü ihtiyacımızı verirdi.
O, anlatmayla olmaz.
Hani âriflerden biri öyle demiş ya:
"Men lem yezuk, lâ ya'rif" (tadmayan bilmez)!
Gönenli Mehmed Efendi'yi göreceksiniz ki, görülecek ki, ancak inanılsın da...
Bu adamın insan üstü gayretlerle neler yaptığını, yapabildiğini, samimiyetin, ihlâsın, aşkın neler yaptırdığını anlayabilsin insan.
* Gönenli Mehmet Efendi, Mustafa Özdamar, Sh.33.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder