Hacc'dan yeni dönen bir hacının ibretlik hikayesi:
Muhammed isimli bir Fizyoterapist, hac farîzasını bitirmiş, dönüş için Cidde Havalimanı'nın bekleme salonunda uçağın hareket saatini bekliyordu.
Bir ara yanına bir hacı gelip oturdu.
Selâm verip Muhammed’e şöyle dedi:
-Ben inşaat sektöründe müteahhitlik yapıyorum.
Muhammed, başını sallayarak müteahhide şöyle dedi:
-Maşâallah! Allah haccınızı ve amellerinizi kabul etsin, günahlarınızı bağışlasın.
Müteahhit gülümseyerek Muhammed’e dedi ki:
-Âmin...
Peki, sen daha önce hacca geldin mi hiç?
Muhammed az düşündü, sonra da şöyle dedi:
-Aslına bakarsan hacım, benim bu hac seferimin uzun hikayesi var, başınızı ağrıtmak istemem.
Hacı güldü, sonra da Muhammed’in omuzuna vurarak dedi ki:
-Gördüğün gibi burada boş oturmuşuz.
Uçağın kalkış saatini beklemekten başka bir işimiz yok.
Hadi anlat, çok merak ettim.
Muhammed de tebessüm etti ve söze başladı:
-Evet, beklemek...
Aslında benim hikayemin tam başlangıç noktası...
Uzun yıllar süren bir bekleyişten sonra ancak bu sene hacca gelmek nasip oldu.
Özel bir hastanede fizyoterapistlikle meşgulüm.
Tam otuz sene sürdü hac için gereken parayı toplamam.
Bir ara hac kayıtlarını yaptırmak için hastaneden izin alıp bankaya gitmek isterken, felçli oğlunun fizik tedavisiyle uğraştığım bir anneyle karşılaştım.
Yüzünden hüzün, keder yağıyordu ve çok üzgün bir hâldeydi.
Beni görünce yanıma geldi ve şöyle dedi:
-Muhammed kardeş, sanırım bu bizim son görüşmemiz ve hastaneye son gelişimiz olacak.
Hakkınızı helâl edin.
Allah’a emanet olun.
Benim tedavimden memnun kalmadığını ve oğlunu başka bir yere nakletmeyi düşündüğünü sandım. Şaşkın bakışlarımdan ne düşündüğümü fark etmiş olmalıydı ki şöyle dedi:
-Yok hocam, düşündüğünüz gibi değil.
Allah da şahittir.
Siz benim oğluma bir babadan daha çok şefkatli oldunuz ve tedavileriniz de oğluma gerçekten çok iyi geldi.
Bu sözleri dedi, sonra da üzgün üzgün yoluna devam edip hastaneden çıktı!...
Müteahhit Hacı da şaşırıp kalmıştı:
-Çok ilginç.
Madem senin tedavinden memnun ve oğlu da iyileşmeye başlamış, peki neden tedaviye devam etmedi?
Muhammed cevapta dedi ki:
-Evet, ben de bunun üzerinde çok düşündüm.
Sonunda yönetime gidip bilgi almaya karar verdim.
Çocuğun babasının işten atıldığını ve tedavi masraflarını karşılayacak gücünün kalmadığını öğrendim.
Müteahhidin de bu duruma üzüldüğü her hâlinden belliydi.
Samimiyetle bir ah çekti ve merakını gidermek maksadıyla şöyle dedi:
-Allah yardımcıları olsun, gerçekten çok zor bir durum!
Kadıncağız ne yaptı acaba?
Muhammed şöyle cevap verdi:
-Dayanamayıp müdürün yanına koştum ve ondan, çocuğun tedavi masraflarının hastane tarafından karşılanmasını istedim.
Ancak müdür:
-Asla! Böyle bir şeyin mümkinatı yok!
Burası özel bir kurumdur, hayır kurumu değil ki, diyerek yardım etmeye yanaşmadı.
Üzgün bir hâlde müdürün odasından çıktım.
Ancak çaresiz kadının perişan hâli bir an olsun gözümün önünden gitmiyordu...
Derken elim bir anda, hac paralarının bulunduğu cebime gitti.
Donup kaldım yerimde.
Aklıma bir fikir gelmişti çünkü...
Başımı göğe kaldırıp şöyle dedim:
-Ey Allah’ım!
Sen benim kalbimde olanı, hacca gitmeyi ve Peygamberinin mescidini ziyaret etmeyi ne kadar sevdiğimi, istediğimi biliyorsun.
Bu arzuma ulaşmak için de bir ömür çalışıp çabaladım.
Fakat ben bu çaresiz kadını ve hasta oğlunu kendi isteğime tercih ediyorum.
Lütfunu benden esirgeme!
Ardından muhasebe sorumlusuna gittim ve felçli çocuğun altı aylık masrafını karşılayan hac parasının hepsini masanın üzerine koydum.
Ayrıca kadına da hastanenin, bu gibi durumlar için ayrılan bir bütçesinin olduğunun söylenmesini, benim verdiğimin söylenmemesini rica ettim ondan.
Müteahhidin gözleri dolmuş, bayağı duygulanmıştı.
Muhammed’e dedi ki;
-Aferin sana!
Çok iyi bir iş yapmışsın.
Allah senin gibi insanların sayısını artırsın!
Ardından Muhammed’e sordu.
-Peki sen tüm paranı onlara bağışlamamış mıydın?
O zaman şimdi nasıl oluyor da hacdan dönüyorsun?"
Muhammed şöyle cevap verdi.
-Aynı günün akşamı, kaçırdığım hac fırsatının üzüntüsüyle eve geldim.
Üzgün olmama rağmen içimde çok güzel bir duygu vardı ve mutluydum.
Çünkü bir annenin ve hasta oğlunun sıkıntısını gidermiştim.
Bir süre sonra gözyaşları içinde yatağa uzanıp uyudum ve bir rüya gördüm.
Rüyada Kâbe’yi tavaf ettiğimi, oradaki insanların da bana selâm verip:
-Haccın kabul olsun Hacı Muhammed!
Yeryüzünde hac yapmadan önce gökyüzünde hac yaptın.
Ne mutlu sana!
Bize de dua et, dediklerini gördüm.
Uyandığımda çok farklı bir his içindeydim.
Allah’a şükredip takdirine razı olduğumu dile getirdim.
Henüz uyanmıştım ki telefonum çaldı.
Hastane başhekimiydi arayan:
-Yardımıma koş Muhammed!
Hastane sahibi bu sene hacca gitmek istiyor; ama kendi fizyoterapisti olmadan da gitmek istemiyor.
Ne var ki fizyoterapistin eşi hamile ve doğum günleri yaklaşmış, o münasebetle de eşini yalnız bırakamıyor.
Acaba sen hac süresince hastane sahibine eşlik eder misin?
Donup kalmıştım, ne yapacağımı bilmiyordum.
Sevinçten secdeye kapanıp şükür secdesi yaptım.
Sonra da vize için gerekli işlemleri yapıp, hiçbir para ödemeden hac farizamı yerine getirmiş oldum.
Hatta hastane sahibi yaptığım hizmetten memnun kaldığı için ısrarla bana yüklü miktarda bir ikramiye bile verdi.
Yolculuk esnasında hastane sahibine o kadınla felçli oğlunun durumunu anlattım.
O da onların tedavi masrafının hastane tarafından karşılanmasını, ayrıca hastanede fakirlerin tedavisi için kullanılmak üzere özel bir bütçe tahsis edilmesini emretti.
Tüm bunlara ilaveten bir de kadının kocasını şirketlerinden birinde işe aldı.
Şimdi Rabbimin lütfundan daha yüce bir lütuf olduğunu düşünebilir misin hacı kardeş?
Muhammed’in sözlerini heyecanla dinleyen müteahhidin gözleri dolmuştu; ayağa kalktı ve Muhammed’e sarılarak alnından öptü, sonra da şöyle dedi:
-Hayatımda hiçbir zaman şu an duyduğum kadar mahcubiyet duymamıştım.
On yıldır peş peşe hacca geliyorum ve büyük bir şey yaptığımı, her hac yaptığımda Allah katındaki makamımın daha da yükseldiğini düşünüyordum.
Oysa şimdi anlıyorum ki senin bir haccın, benim gibilerinin bin haccına bedeldir.
Ben Allah’ın evine gittim; ama seni Allah, evine çağırdı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder