Sultan İzzeddin Keykâvus, saltanatının ilk günlerinde Hz.Mevlânâ'nın velâyetinin büyüklüğünden habersizdi.
Vezirinin sık sık Hz.Mevlânâ'yı ziyârete gitmesine de bir mânâ veremiyor, Hz.Mevlânâ'nın böylesine üstün tutulmasını anlayamıyordu.
Sultan bir gün gördüğü bir yılan yavrusunu tutup, altın bir hokkaya koyup ağzını mühürledi.
Getirip, onu vezir ve emirlerine gösterdi ve:
-Bu hokkayı bana İstanbul tekfuru, birçok hediyelerle birlikte gönderiyor ve o: "Eğer sizin dininiz hak ise bilginleriniz bu hokkada ne olduğunu söylerler, ben de haraç vermeği üzerime alırım" diyor, dedi.
İleri gelenler bu mühürlü hokkanın sırrı karşısında şaşırdılar.
Bunun üzerine Konya'nın bütün âlimlerine göstermişlerse de, hiç birisi hokkadaki şeyin ne olduğunu bilemezler.
Durum bu noktaya gelince Vezir Şemseddin, Sultanla birlikte, Şeyhi Mevlânâ'ya giderek bu müşkili çözmeyi teklif etti.
Oradakilerin hepsi atlara binip, Hz.Mevlânâ'nın huzuruna gittiler.
O sırada Şeyh Selahaddin Zerkubî de huzurda murakabe halinde oturuyordu.
Sultan getirip hokkayı Hz.Mevlânâ'nın önüne bıraktı.
Meselenin hallini istedi.
Bunun üzerine Hz.Mevlânâ:
-Şeyhimiz bu hokkanın sırrını açıklasın, diye emir buyurdu.
Şeyh Selahaddin Zerkubî baş koyup:
-Ey Devletin Sultanı!
Bu biçâre hayvanı niçin bu hokkaya hapsettin?
Bu yılan yavrusunu niçin yanına aldın?
Allah erlerini sınamak, insanlıktan uzaktır.
Hele senin ziyaretiyle şereflendiğin bu Allah Eri, bu gök hokkalarının bütün sırlarını ve yer âleminin bütün zerrelerini ve bütün yaratılışın gizliliklerini tam mânâsiyle bilir ve Allah'ın sır hazinelerine tam manasiyle vâkıftır, dedikten sonra feryad ve figan ile kalkıp semâya başladı.
Bu engin vukûfiyet karşısında Sultan İzzeddin de hemen karar verip, bütün adamları ile beraber mürid oldular.
- Menâkıbü'l Ârifîn, Ahmed Eflaki Dede; II/144.
- Konya Velileri, Hasan Özönder, Sh. 57, 58.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder