Seydişehir'in ulu mânâ ricâlinden, Hakk'ın has kullarından birisi, Şeyh Hacı Abdullah Efendi'dir.
Kerametlerine, menkıbelerine şâhid olanların; Onları görenlerin şehadetiyle, unutulmaz hatıraları sımsıcak ve taptazedir.
Bozkır'ın Karacahisar Köyünde, H.1222/M.1806 yılında dünyaya gelmiştir.
Müderris Yeğen Mehmed Efendi'nin (Ö:H.1227/M.1811) oğludur.
Annesi de, mübarek soydan Sarı Fakih kızı Karacaardıçlı Zeynep Hanım'dır.
Ardından, babasının yetiştirdiği meşhur âlimlerden Seydişehir'in Çavuş Köyü'nde medfun bulunan Şeyh Memiş (Mehmed Kudsî) Efendi'nin derslerine başlamıştır.
Şeyh Memiş Efendi zâhirde müderris, bâtında ise Nakşi şeyhidir.
Bu sayededir ki talebeleri, zâhiri ilimlerle olduğu gibi, bâtini ilimlerle de yetişirlerdi.
İşte, gerek ailesindeki ve gerekse medresesindeki bu ledünni hava ile yetişen Abdullah Efendi, kıymetli âlim ve meşâyîhden aldığı bilgiler sayesinde tasavvufi âlemin esrarına nüfuz yollarını elde etmiştir.
Gayreti, ihlâsı ve iştiyakı sebebiyle bu konuda büyük merhaleler katederek kemale ermiştir.
Nitekim Şeyhi Memiş Efendi'nin vefatı üzerine gaslini Abdullah Efendi yapmış, cenazesini de O kıldırmış; irşåd makamı da kendisine tevdi edilmiştir.
Mürşidinin talimatı üzerine Seydişehir'e gelen Hacı Abdullah Efendi, Hocaköy'de Arîfe Hanım ile evlenmiş, Seydişehir medresesinde ders okutmaya başlamıştır.
Ömür boyu talebelerine ilim, irfan; ziyaretçilerine ihya ve irşad telkinatında bulunan Şeyh Hacı Abdullah Efendi, ömrünün son yıllarını, ibadet, zikir ve tefekkürle geçirmiştir.
Kendisine başvuranların hâcetleriyle ilgilenir, dertlerine derman olurdu.
Böylece içtimâi hayatta bir yüce önder olarak halkın hizmetinde bulunmuştur.
Namazlarını Seyyid Harun Veli Camii'nde ifâya gayret gösterirdi.
Onaltı yıl bu minvâl üzere yaşayan Şeyh Hacı Abdullah Efendi, mübarek Hac farizasını ifa ederek, Rasûlullah Efendimiz'in ziyaretinde, Kâbe-i Muazzama'nın tavafında bulunmuştur.
Ramazanda, Seyyid Harun Veli Camii'nin mahfilinde itikafa girerek, zaten påk olan gönlünü evråd u ezkârla bir kat daha parlatarak İlâhî mesajlara, Rabbânî iltifatlara, lâhûtî ilhamâta hazır ve nâzır bulundururdu.
Yılın dokuz ayını ibadet, taat ve Nakşi talimatını tebliğle değerlendirir.
Mübarek Üç Aylarda (Recep, Şaban, Ramazan), talebelerinin köy ve kentlere dağılmasından sonra, daha da artan ziyaretçileriyle meşgul olurdu.
Bu gelenler arasında her tabaka halktan tutunuz da, devlet ricaline varıncaya kadar çok insanlar bulunurdu.
Ardı ardı sıra Seydişehir'e akın eden bu ziyaretçilerin rağbetinden dolayı Seydişehir'e mecâzî mânada olmak üzere "Medine-i Sânî (İkinci Medine)" adını verenler de olmuştur.
Gelenlerin bir kısmı, ışığın cazibesine kapılarak en sonunda, defalarca döndüğü lâmbanın içine kendini atan kelebekler gibi, Seydişehir'e yerleşmiştir.
Şeyh'in dizi dibinden uzakta geçecek günleri yaşamaya değer görmeyerek oraya yerleşip kalanlar arasında Buharalı Şeyh, Adanalı Hoca, Amasyalı Hekim Hacı Ali, Bağdatlı Abdullah Hoca, Eğridirli Halil, Bodamyalı Türbedâr Hacı Mehmed, Bergamalı Hacı İbrahim gibi mümtaz şahsiyetleri biliyoruz .
Ömrünün otuzdört yılını müderrislik, otuzdört yılını da şeyhlik gibi iki makamı hakkıyla ihya ederek Hak yolunda hizmetle değerlendiren Hacı Abdullah Efendi, birkaç gün süren rahatsızlık süresini takiben, 19 Zilhicce 1319/1903 tarihinde, 97 yaşında iken Maşûku Hakiki'si olan Rabb-i Zülcelal'e kavuşmuştur.
Vasiyeti mucibince evinde gasledilmiş, binlerce ehibbanın katıldığı cemaatle Seyyid Harun Veli Camii'nde namazı kılınmış; arzusuna uygun olarak, "Hıdır Mescidi" denilen bugünkü türbesinin bulunduğu yere defnedilmiştir.
Kaynak: Konya Velileri, Hasan Özönder, Sh. 243, 244, 245.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder