Sultan II.Alaeddin Keykubad (Allah ona rahmet etsin, ondan razı olsun) zamanında idi.
Kendisine sultanlardan birinden çok kıymetli mücevherler, hediye olarak geldi.
Kuyumcubaşına bu kıymetli mücevherleri elden geçirmesini emretti.
Bu sırada Sultan'ın veziri Sahip Ata ve Pervane Muinüddin idi.
Bu kıymetli mücevherler yere düşmüş ve parçalanmıştı.
Bu durumu, Vezir Sahip Ata ve Pervane Muinüddin'de görmüştü.
Kuyumcubaşı bu müthiş felaket karşısında kendisini helâk etti.
Üzüntüsünden mahvoldu, kendisini kaybedip bayıldı.
Kendisine gelince büyük bir sıkıntı içinde feryad ve figan içinde Şeyh Sadruddin Konevi'nin Cami-i Şerifi'nin yanından geçiyordu.
Şeyh Sadruddin Muhammed Konevî, kuyumcubaşıyı huzuruna çağırdı.
Şeyhin yanına gelen kuyumcubaşı, halini ona anlattı.
Bunun üzerine Şeyh Sadrüddin Hazretleri:
-Ey cihan üstadı, eğer sırrın saklayıp açıklamazsan mücevherin görünmeyecek, buyurdu.
Mücevherin büyüklüğünü kendisine sordu.
O da:
-Beyaz bir kuş büyüklüğünde idi, dedi.
Şeyh Sadruddin Hazretleri, mübarek ağızlarının yarı nemiyle toprağı çamur haline getirdi.
Bunu da güneşe kuruttular.
Baktılar ki mücevher, eskisinden bin kat daha mükemmel bir hale geldi.
Eliyle bu muhteşem mücevheri kuyumcubaşına verdi.
Bu keramet karşısında kuyumcubaşı, kendisine bütün kalbî samimiyetiyle bağlandı.
Daha sonra, bu mücevheri alıp II.Alâeddin'e götürdü.
Sultan, bu eşi emsali bulunmayan mücevheri görünce hayretler içinde kaldı.
Veziri Sahip Ata'yı çağırdı.
Kuyumcubaşının kendisinden bu mücevheri alıp almadığını sordu.
O da bu mücevherleri aldığını söyledi.
Bunun üzerine kuyumcubaşının getirdiği mücevheri gözleriyle görerek şaşırdı.
Bu kuyumcubaşı Şeyh Sadrüddin Muhammed Konevi'nin kerametini kendisine anlattı.
O da bunu hayretler içinde dinledi.
Bu büyüklük karşısında sultan, Şeyh Sadrüddin Hazretlerine giderek ona biat etti.
O'nun büyüklüğüne inandı.
Hikmet kapısından kendisine de yüce bir kapı açıldı.
- Şeyh Sadruddin Konevî, Ahmet Şeref Ceran, s. 135, 136.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder