Bir gün babamla beraber Hüsameddin Çelebi'nin bağına gidiyorduk.
Dostlar beni bir hayvana bindirmişlerdi.
Ben onların arkasından ağır ağır ve etrafı seyrederek gidiyordum.
O anda birden bire âniden bir hal geldi bana. Babamın Allah'ın rahmeti olarak akmakta olduğunu gördüm!
-Bu harika hal içinde, kendi kendime, içimin içinden, babama muhalefet edenlere köpürerek:
Sizler Allah'ın rahmetini göremiyorsunuz!
Böyle bir rahmet deryasından nasıl yüz çevirirsiniz siz!..
Eğer ben bana kalsaydım, sizleri parça parça doğrar köpek kursklarına atardım!.. derken, ben böyle kendi kendime içten içe sokurdanırken, bąbam bana dönerek:-Bahaddin, Bahaddin!..
Bu senin kibir ve azametin de yükseklik belasındandır.
Zira, sen hayvana binmişsin, dostlar yaya yürüyor!
Bu yüksekliğin şomluğu içinde aşağıda bulunanlara saldırıyorsun.
Senin, inkâr edenler, kibirli insanlar ve itikat edenlerle ne işin var?
Öküz gelmiş, eşek gitmiş bize ne!
İste vakit hoş, vazgeç kavgadan! diye gürleyince, ben hemen attan inerek, Mevlânâ'nın (Efendimizin) ayaklarına kapanıp tövbeler ettim.Bunun üzerine şunları söyledi Hz.Mevlânâ:
-İnkâr edenlere ters bakman ve kötü şekilde anman hoşuma gitmiyor, zirâ, bunların hepsi Allah'ın iradesine tâbiler!..
Bu huyun onlardan izâlesi -kaldırılması, giderilmesi ve Allah'ın fazlıyla -lütfuyla, keremiyle, inayetiyle- senin istediğin gibi olmaları umulur!..
- Menâkıbü'l Ârifîn, Ahmed Eflaki Dede; 2/253.
- İnsanlığın Pîri Hazreti Mevlânâ, Mustafa ÖZDAMAR, Sh.: 304, 305.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder