Adı Mehmet Hilmi, ama çocukluğundan beri hemen hemen kimse onu bu adla çağırmamış.
Devrinin meşhur alimlerinden Keskinli Ali Rıza ona Hocalık ederken eğer yanlarında bir başkası daha varsa öğrencisini Molla Mehmet, kimse yoksa Şeyh Muhammed diye çağırırmış.
Keskinli Ali Rıza Hoca, gelmiş geçmiş talebeleri içinde Mehmet Hilmi gibi anlayışlı, derin görüşlü olanını görmemiş.
Ona ne öğretmek istese daha ağzını açarken çocuğun tekrarladığını fark ediyor, hayretler içinde kalıyormuş.
Ali Rıza Hoca cezbeli, keşif keramet sahibi bir zat olduğu için, Molla Mehmet’in kendinden üst bir makamda olduğunu çabuk fark etmiş.
Bir gün ders bittikten sonra öğrencisine yüz para vererek:
-Molla Mehmet, al şu parayı da, bana çarıkçılardan bir çift çarık derisi getir, demiş.
Molla Mehmet deriyi getirmiş, bakmış hocanın yanında ihtiyar bir çarıkçı.
Genç çocuk; “Acaba ne ola?” diye şaşkın şaşkın bakarken Ali Rıza Hoca:
-Usta, bu deriden bu çocuğa sağlam bir çarık dik bakalım, demiş.
Çarıklar dikildikten sonra Ali Rıza Hoca, Molla Mehmet’in elinden tutarak Çerkeş’in kıble tarafına giden yolunun başına kadar getirmiş.
Hoca’nın gözlerinde yaş, yüzünde çaresiz bir keder ifadesi varmış.
Ancak büyük ve doğru bir karara varmış insanların sağlamlığıyla:
-Mehmet, oğlum, sana bilgimi, duygumu, içimde ne varsa, verebileceğim kadar verdim.
Daha fazlasına ve senin öğrenimini tamamlamaya kudretim yok.
Hangi makama yöneldikse, sen benden önce vardın.
Al şu dokuz kuruş on parayı, ne ananı gör, ne babanı.
Buradan doğruca yürü.
Nereye varıp nerede duracağını Allah sana gösterecektir, demiş.
Molla Mehmet, kalbinde ilk defa duyduğu tarifsiz bir acıyla, anasını da, babasını da göremeden oradan yola çıkmış, gele gele Beypazarı’na varmış.
Devrin âdeti olduğu üzere, onu medreseye misafir etmişler.
Medresenin hocası bu aydın yüzlü, özü sözü doğru genci çok sevmiş.
Bilgisine hayran olmuş.
Delikanlı, deryalar misali, ne sorsalar cevabını veriyor, sular gibi şakıyormuş.
Ancak Beypazar Medresesinde müderrislik eden zatın anlamadığı tek bir nokta varmış.
İyi adam da fena şey durmadığı için, hoca bir gün Molla Mehmet’e:
-Evet, seni çok sevdim.
Bilgin, görgün yerinde.
İyi ahlaklısın, güzel yüzlüsün.
Ancak, o yalanı acaba neden söyledin?
-Hangi yalanı?
-Geldiğin günü ben sana "Yanında kaç paran var?" diye sordum da, sen de "Dokuz kuruş on param var" dememiş miydin?
-Evet Hocam, demiştim.
-Geleli kaç günler oldu evlat.
Her gün elli para masrafın var.
Bir değil, beş defa dokuz kuruşun olsaydı çoktan biterdi!
Molla Mehmet şöyle bir düşünmüş ve gülümsemiş:
-Doğru söylemiştim, dokuz kuruş on param vardı.
O günden beri, akıl edip de saymadım, düşünmedim de, şimdi bir sayalım!
Cebinden paralarını çıkarıp sayıyor ki, gene dokuz kuruş on paradır.
O zaman, mahcup mahcup hocanın yüzüne bakan Mehmet:
-Herhalde bu, hocamın kerameti olmalı, ben de bir şey yok, diyor.
- Şeyh Hacı Abdullah (Dihlevî) Efendi Kimdir?
- Hacı Abdullah Efendi Türbesi
- Seydişehir'e bu son gelişiniz!
- Şeyh Hacı Abdullah (Dihlevî) Efendi Türbesi - SLAYT
- Mehmet Hilmi Çerkeşî (Çerkeşli Velî) Kimdir?
- O yalanı neden söyledin?
- Fotoğrafları - 1
- Fotoğrafları - 2
- Fotoğrafları - 3
- https://www.cankiripostasi.com/cerkesli-seyh-mehmet-hilmi-efendi-1-makale,286.html
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder