Uhud savaşında bir ara baktım, Abdullah bin Cahş yanıma geldi.
Dedi ki:
-Şöyle bir kenara çekilsek, ben dua etsem, sen amin diyeyim, sonra sen dua et, ben amin diyeyim olmaz mı?
Ben de davetine icabet ettim ve olur dedim.
Bir kenara çekildik.
Önce ben dua ettim:
-Allah'ım! Bugün benim karşıma güçlü, kuvvetli birini çıkar, onunla çarpışayım, ben onu öldüreyim.
Böylece hem en büyük hizmeti yapmış olayım, hem de ganimetini alayım.
Abdullah bin Cahş bu duaya "amin" dedi.
Allah'a yemin olsun ki istediğim oldu.
Sonra Abdullah bin Cahş dua etti:
-Allah'ım! Bugün benim karşıma güçlü, kuvvetli, zorba birisini çıkar.
-Allah'ım! Bugün benim karşıma güçlü, kuvvetli, zorba birisini çıkar.
Onunla kıyasıya savaşayım.
Sonra o beni öldürsün.
Bununla yetinmeyip karnımı yarsın, kulaklarımı, burnumu kessin.
Ve ben o halimle huzuruna çıkayım.
Sen bana:
-Kulum Abdullah! Sana verdiğim azaları ne yaptın?
-Kulum Abdullah! Sana verdiğim azaları ne yaptın?
Bunları kim böyle yaptı? diye sorduğunda ben de:
-Ey Rabbim! Emanet olarak verdiğin o azaları yerinde kullanamadım.
-Ey Rabbim! Emanet olarak verdiğin o azaları yerinde kullanamadım.
Haklarını veremedim.
Sağlam olarak onlarla senin huzuruna çıkmaktan haya ettim.
Bunun için onları senin ve Rasûlünün yolunda harcadım, diyeyim.
Sen de bana:
-Doğru söyledin, diyesin ve beni affedesin...
Bu duaya amin demek içimden hiç gelmedi.
Bu duaya amin demek içimden hiç gelmedi.
Fakat sözleştiğimiz için amin dedim. ,
Vallahi onun duası benimkinden daha hayırlıydı.
Vallahi akşama doğru onu gördüm.
Burnu ve kulağı bir ipte sallanıyordu.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder