-Çetin evlâdım, yumuşak kadife bir sesle:
Az gel bakayım şöyle!
Çetin sırasından çıkıp öğretmen kürsüsüne yürürken, Hacı Veyiszâde kolundan tuttuu, birlikte sınıftan dışarı çıktılar.
Koridorda Çetin'in sağ elinin avucuna bir miktar para kıstırarak:
-Hadi babam, şurdan bir faytona bin, dooooğru en yakın hamama!
Yun yıkan, paklan, hiç vakit kaybetmeden, gine bir paytona bin, çabuk dön!
Derslerinden geri kalma!
Çetin, boynunu yıkarak:
-Hocam özür dilerim...diyerek hayret ve mahcubiyet karışımı kokteyl duygular içinde ezilip büzülme emmâresi gösterince, Hacı Veyiszâde:
-Yoooo!.. Yo! Boynunu yıkma, sırrını da fâş etme!
Hadi evlâdım, hadi! İnsanlık hâli bu, yürü! diye karşı çıktı, Çetin'in ezilip büzülmesine, elleriyle yüzünü avuçlayarak.
Derken, zil çaldı, sınıflar boşaldı.
Tatlı teneffüs şamataları yine başlamıştı.
Az sonra Çetin de gelmişti.
Sınıf arkadaşları etrafını sardılar:
-Hoca Efendi nereye gönderdi seni len?
Çetin, azıcık kızarıp bozararak:
Sormayın ya, ihtilâm oldum, yıkanamadan gelmiştim, geç kalıyorum diye...
Hoca Efendi bildi len!..
Beni hamama gönderdi.
Öğrenciler şaşırıp kalmışlardı.
* Hacı Veyiszâde, Mustafa ÖZDAMAR, 1992, s.131, 132, 134.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder