Hacı Veyiszâde, İstanbul'dan döndükleri bir gün, kendisini okul bahçesinde karşılayan öğrencileri sordular:
Ali:
Dün yoktunuz Hocam?
Hacı Veyiszâde:
-Öyle oldu.
-Neredeydiniz Hocam, bir yere mi gitmiştiniz?
Hacı Veyiszâde:
-Hakkınızı helâl ediniz!
Ali, Veli, Hasan, Hüseyin, Bayram:
-Estağfirullah Hocam!.. Ne hakkımız olabilir bizim?
Gülümsedi Hacı Veyiszade:
-Olmaz olur mu evladım, olmaz olur mu hiç?
Bir çocuğun anadan süt emme hakkı vardır.
Müddeti bile var.
Talebenin de Hoca üzerinde hakkı vardır.
Ders sütü emme hakkı, ilim irfan hakkı...
Ana çocuğunu bir an ihmal etse ne olur?..
Çocuk acıkır ve ağlar.
Aç kalır. açık kalır, üstüne başına eder.
Olur olur olur, bir sürü bişiy olur!
Talebenin anası, Hocası!..
Evlâdın ana üzerinde hakkı olur da, talebenin Hoca üzerinde hakkı olmaz mı hiç?
Hakkınız var, hadin, helâl edin bakayım!
Kendisini karşılayan öğrenci grubu, tam bir koro disiplini içinde:
-Helâl olsun! deyince, Hacı Veyiszâde, sırtlarını ayrı ayrı sıvazlayarak:
-Hah, şimdi oldu işte!
Nerede idiğimiz süaline cevap verebilirim şimdi.
İslâmboldaydık!..
Bir zarûret çıktı, gittik, dedi.
Hüseyin:
-Nasıl İstanbul Hocam, "çok bozulmuş" diyorlar?
Hacı Veyiszâde:
-Bir hayli kalabalık!..
Çok izdiham var!
İzdihamda ihtilâf, ihtilâfta sıkıntı olur.
Hadin yörüyün bakahım!
Derse geç kaldık mı?
Öğrenciler:
-Hayır Hocam!
-Zil daha yeni çalıyor işte!
Derken, gerçekten de zil aynı anda çalmaya başlamıştı.
Bunun üzerine Hacı Veyiszâde, öğrencilerine Arabca bir espri yaptı:
Degga-l cerasü, hayye ale-dders (Zil çaldı, haydin derse)
* Hacı Veyiszâde, Mustafa ÖZDAMAR, 1992, s.130, 131.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder