İbrahim Çiftçi anlatıyor:
Kore'de iken yaralanıp Jopanya'da Tokyo hastanesine gitmiştim.
1953'te Japonya'daydım.
Japonya' da bir Türk mahallesi var.
Buraya bir ikindi vakti namaz kılmaya gitmiştim.
Adresini daha evvel almıştım.
Kuzey Kapısından girdiğimde Hocayı havuzun başında oturuyor gördüm.
Yanında 3-4 tane de keçi vardı.
Selam verdim:
-Sen Hoca mısın? diye sordum.
-Evet, ben hocayım, dedi.
Sonra ikindi namazını kıldık.
Hoca ile evine gittik.
Çay içtik.
Geldikten hemen sonra babam:
-Git Efe'mi ziyaret et, dedi.
Geldikten sonra gittim, Efem'i ziyaret ettim.
Evinde yemek yedik.
Misafirler vardı.
Kalktılar gitmeye.
-İbrahim, sen kalkıp gitme, dedi.
Diz üstü Efe'min önünde oturdum.
Bana dedi ki:
-Sen ikindi zamanı Japonya'da camiye gittin.
Camide bir sarışın hoca vardı.
Keçileri de yanında otluyorlardı.
-Evet, dedim otluyorlardı.
-İkindi namazını kıldınız.
Camide 15-16 tane cemaat var mıydı? dedi.
-Evet, 15-16 cemaat vardı, dedim.
Namazdan sonra evine gittin.
Çay falan içtin.
Hocanın evinden gelirken alçak bir pencere vardı.
Pencere içinde de bir taç vardı, gördün mü? dedi.
-Kurbanım ben tacı görsem de tanımam, benim tacı gördüğüm yok, dedim.
Bunun üzerine bir gülümsedi.
O gün Efe'm benim başımdan geçmiş bir olayı ben burada kimseye anlatmadığım halde aynen ve daha teferruatlı anlatmıştı.
Efe'min o açık kerametini hiç unutamam.
- Alvarlı Efe Hazretleri, Ahmet Ersöz; s.89, 90.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder