Bizim bir arkadaş vardı, Kadınhanlı.
Oğlunun düğünü varmış, oraya çağırdı bizi.
Bir arkadaşla birlikte kalktık, eski İstanbul yoluna çıktık, bir vasıta denk gelirse binip gideceğiz.
O zamanlar hep bağ bahçe oraları.
Epey bi bekledikten sonra bir kamyon geldi.
Düğünün vakti geçti, Lådik'e gidelim de Hacı Ahmed Ağa'yı ziyaret edelim, dönelim dedik.
Atladık arabaya, Sarayönü-Lådik ayırımında indik.
Làdik'e yöneldik, gidiyoruz.
Vakit öğle, karnımız aç:
-Kalbimizden bir şey isteyelim Ahmed Ağa'dan! dedik.
-Ne isteyelim?
Bizim arkadaş:
-Bulgur pilavı ve ayran isteyelim! dedi.
-Yoo, dedim, bak, bulgur pilavı tamam, onda mutabıkız fakat, yanında ayran değil de, üzeri cüccemli (çörek otu) tas yoğurdu olsun, tamam mı?
-Tamam, öyle olsun!
Biz anlaştık vardık, Ahmed Ağa da evdeymiş.
Allah rahmet eylesin, bizim Mehmed Dedeoğlu diye bir arkadaşımız vardı, o da oradaymış.
Selam kelam faslından sonra Ahmed Ağa kalktı:
-Karnınız nasıl? dedi.
-Biz açız Ahmed Ağa! dedik.
-Hah, yahu!... Siz böyle açık açık söyleyeceksiniz ki, ben de gönlüme göre getirecem! dedi.
Çıktı, bir müddet sonra elinde sini geri döndü.
Sofrada buğusu üzerinde taze bulgur pilavı, cüccemli tas yoğurduyla beraber bir de üstü kapalı bir sahan vardı, yumurta sıdırması.
Yumurta sıdırmasını da bizim Dedeoğlu istemiş gönlünden meğer.
Elhasıl hepimize de gönlümüzden geçen yemekleri yedirdi o gün bize Ahmed Ağa.
Ahmed Ağa'nın böylesi ikramları çoktu.
Kaynak: Lâdikli Ahmed Ağa, Mustafa ÖZDAMAR Sh.:186, 187.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder