İynel ve Mahmut Sultanlar Türbesi, Konya'nın Merkez Karatay İlçesi'nde, Mevlânâ Türbesi'nden Topraklık'a giderken, Akçeşme Mahalesi'ndeki Akçeşme'nin arkasında, genişçe bir arsada bulunmaktadır.
Yıllardan beri gözlerden gizli kalmış bu türbe, çoğu gelip-geçenlerin de farkına varmadıkları, kime ait olduğunu merak etmedikleri bir sade eserdir.
Taş temel üzerine kerpiçle inşa edilmiş, üzeri düz toprak damla örtülmüştür.
Bu sade görünüm muhakkak ki, daha sonra yapılan muahhar inşaattan dolayıdır.
Yoksa ilk türbenin, burada yatan iki büyük şahsiyete yaraşır güzellikte olduğu muhakkaktır.
Bilemediğimiz bir sebeple yıkılmış ve neticede son asır içerisinde bugünkü mütevazı türbe inşa edilmiştir.
Türbede yatanlar, kitabelerinden anlaşıldığına göre, lynel ve Mahmud adındaki iki Hak dostudur.
Her ikisinin de, Mevlevilikle yakın alakası bulunduğunu kuvvetli olarak tahmin ediyoruz.
Nitekim, yaşlıların dilinde onlar; "Dede" diye anılmaktadırlar.
Türbenin bulunduğu alan, "Dede Bahçesi" ve "Mahmudiyye Tekkesi" diye kayıtlara geçmiştir.
Türbenin yanında olduğu bilinen, nice gönül sohbetlerinin yapıldığı tekke günümüze kadar gelememiştir.
Dedelerin sandukaları tuğla örgü ile meydana getirilmişlerdir.
Başlarında bulunan mezartaşları, zayi olmasından korkularak, Mevlâna Müzesi'ne kaldırılmıştır.
Birinci sandukanın dört satırlık Arapça kitabesinin tercümesi şöyledir:
"Ah mevt
Merhum, mağfûr, said, şehîd lynel Dede, 960 yılında göçtü."
İkinci sandukanınki ise:
"Ariflerin sultanı, Hakk'a ulaştırıcıların delili,
Üveys Dede oğlu Mahmud Dede, 965"şeklindedir
Son çeyrek asırda bahçe olarak bilinen etraftaki alan, daha önceleri tarihi bir mezarlık idi.
Tarihi kayıtlarda vakıf olarak görünen bu çevre, zamanla şahısların eline geçmiştir.
Bu bahçe, Kanuni Sultan Süleyman'ın vezirlerinden Karaman Beylerbeyi Ali Paşa'nın vakfıdır.
Bahçenin önünde bulunan çeşme de, onun tarafından 963/1555 yılında yaptırılmıştır.
Kanûnî dönemi defterlerinde bu mahalle "Mahmud Dede" adıyle zikredilmektedir.
Geniş bir mahalleye adı verilen, türbe ve tekkesinin duvarları, Ferruhzâde Hacı Mûsâ ve Damat Osman Paşa gibi hattatların 1131 tarihli nefis levhalariyle süslü olduğunu öğrendiğimiz bu iki gönül erbabı hakkında yaptığımız araştırmalar, kesif sislerin dağılmasına maalesef yeterli olamadı.
Bilinen şey, uzun yıllar Hak yolunda, aşk uğrunda halka hizmetler veren, tekke ve türbesi ile ehl-i hâle önderlik yapan iki yüce şahsiyet olduklarıdır.
Bir gönül adamı için bundan daha büyük şeref olabilir mi?
Onların bizden bekledikleri fazla birşey yok ama, insanların böyle dostlara gerçekten ihtiyacı vardır.
* Konya Velileri, Hasan Özönder, Sh. 201, 202, 203.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder