20 Kasım 2023 Pazartesi

Sultan Veled'in Hz.Mevlânâ'dan Halvet Talebi

Sultan Veled Hazretleri yirmi yaşında iken Hz.Mevlânâ'dan mutlaka halvete girip çile çıkarmak için ricada bulundu.

Hz.Mevlânâ: 

-Bahaeddin! Hz.Muhammed'e mensup olanlar (müslümanlar) için çile ve halvet yoktur. 
Bu, bizim dinimizce bid'attır. 
Bu Musa ve İsa (Selâm onların üzerine olsun) şeriatında vardır. 
Bizim yapacağımız bütün mücadeleler, yalnız çocuklarımızın ve dostlarımızın rahatı içindir. 
Halvete hiç ihtiyaç yoktur. 
Zahmet çekip, mübarek vücudunu incitme, buyurdu.

Buna rağmen Sultan Veled yine çok ısrar etti ve:
-Kırk gün halvette oturmak istiyorum.
Hüdavendigar hazretlerinden himmet ve kuvvet diliyorum, dedi. 

Bunun üzerine Hz.Mevlânâ, ona izin verdi ve bir halvet hazırlamaları için emretti.
Sultan Veled halvete girince kapısını kerpiçle ördüler. 
Şeyh Selahaddin Zerkûbî Hazretleri ve Hz.Mevlânâ üç günde bir gelirler, o halvetin etrafını dolaşır ve manevi tasarruflarda bulunurlardı.

Kırk gün tamam olunca bütün dostlar ve ileri gelen muhibler, güyendelerle birlikte toplandılar, tam bir saygı ve büyük bir i'záz ve ikram ile halvetin kapısını açtılar. 
O yüce baba (Hz.Mevlânâ), oğlunun nura gark olduğunu ve acaip bir şekil aldığını gördü. 
Sultan Veled, babasının mübarek yüzünü görünce yerlere kapandı, ayaklarına sarılıp onları uzun zaman öptü.

O gün Hz.Mevlânâ, nice sonsuz inayetlerde bulunup, dostlarla birlikte semâya başladı. 
Kavvallere birçok feraceler bağışladılar. 

Semâ sona erip, haremin hariminde dostlardan başka mahrem kalmayınca Hz.Mevlânâ hazretleri: "Bahâeddin! Bizim Şeyh Selahaddinimiz'in huzurunda halvette väki olan keşiflerden birkaç sır söyle. Halvet erbabı, hal celvetinden boş olmaz, dedi.

Sultan Veled, baş koydu ve şöyle dedi:

Halvetten otuz gün geçince gözümün önünden yüksek dağlar gibi renk renk nurların hiç ara vermeksizin yığın yığın geçtiğini gördüm ve o nurlar arasında kulağımla "Allah bütün günahları elbette affeder." (Kur'ân-ı Kerim, 39/54) âyetini işittim. 
Bu ses fásılasız can kulağıma ulaşıyordu. 
Ben de bu sesin lezzetinden, kendimden geçiyordum. 
Bundan başka, gözümün önüne kırmızı, yeşil, beyaz levhalar tuttuklarını ve bu levhalarda; "Bizden yüz çevirmekten başka, senin bütün günahların affolunmuştur" kelimeleri yazılmıştı.

Hz.Mevlânâ bunu işitir işitmez, feryatlarla dönmeye başladı ve heyecanından, bir kıyamettir koptu.
Sonra, Hz.Mevlânâ: 
-Bahaeddin, gördüğün ve işittiğin gibidir. 
Belki bundan yüzbin kere fazladır. 
Fakat Şeriat'ın namusunu korumak ve Şeriat sahibine uymak için bu sırları gizli tut, kimseye söyleme.
Çünkü, bu eşek kuyruğundan farkı olmayan insanlar, defsiz oynarlar. 
İnsanların kötüleri bu hakikatlerin sırlarına vakıf olurlarsa, dünyayı harap ederler. 
Ümmetin kalbi zayıf olanlarda, kader sırrına tahammül edecek takat yoktur. 
Onlar, Allah'ın hikmetinden habersiz ve beşer şeklinde yaratılmış eşeklerdir, buyurdu.

Şiir:

Sakın Sultan'ın sırrını kimseye söylemiyesin ve şekeri de sineğin önüne dökmiyesin;
Eğer şeker, eşeği neşelendirseydi, eşekçi onun önüne kantarlarla şeker dökerdi.
Her kime işin sırlarını öğrettilerse ağzını dikip mühürlediler.

İşte bu kadar kafidir...

  1. Menâkıbü'l Ârifîn, Ahmed Eflaki Dede; II/205-206.
  2. Konya Velileri, Hasan Özönder, Sh. 75, 76, 77.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder